Bir şeyden kaçıyorum, bir şeyden.
Kendimi bulamıyorum.
Dönüp gelip kendime yerleşemiyorum.
Kendime bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.[Nilgün Marmara]
***
Dilara derin bir nefesle ofisinin bulunduğu kata adım attı. Melike ortalarda görünmüyordu oysa Dilara kadının onu savaş boyalarını sürerek karşılayacağına adı gibi emindi. Belki de henüz olan bitenden haberdar değildi. Aklından geçen ihtimalle, çantasını bir kalkan gibi kavrayan parmakları gevşedi. Bir an sonra, hızlıca toparlanarak Süeda'nın masasına doğru yürümeye başladı. Ancak henüz ikinci adımını atmıştı ki genç kız, Dilara'nın topuklu ayakkabılarının zeminde çıkardığı ince sese odaklanarak bakışlarını kaldırdı. Hemen sonrasındaysa elindeki telefonu bırakmadan hızlı adımlarla Dilara'nın yanına geldi. Telaşı sesine yeterince yansımıyormuş gibi kaşlarını havalandırarak "Dilara!" diye atıldı. "Giz Üstünel'e ulaşamıyorlarmış. Okuma provasına gitmemiş."
Dilara bu yaptığının tam da adamın karakterine uygun bir sorumsuzluk olduğunu düşünerek gözlerini devirken, düz bir sesle "Ara," diye mırıldandı. Menajerini kapı dışarı ettikten sonra - pekâlâ, tek ayağının zaten eşiğin dışında olduğunu Dilara da kabul ediyordu - okulu kırmaya hevesli lise talebeleri gibi işlerini aksatmak, tam da Yusuf Giz Üstünel gibi umursamazlığın tanımını yeniden yapan bir adama yakışırdı. Genç kadın, adama haksızlık ettiğini fısıldayan rahatsız edici bir hissin aklının gerilerinden kafasını uzatıp onu izlediğini hissederken huzursuzca saçlarını düzeltti. "Numarası mı yok?"
Süeda çaresizce çattığı kaşlarıyla telefon ekranına bakmaya son vererek kafasını kaldırdı. "Açmıyor."
Eli havada bir şeyleri savuşturur gibi gelişigüzel bir daire çizerek savrulurken, ofisine gitmek için bir adım atmadan hemen önce "Evine birini yolla," diye cevap verdi Dilara.
"Ben sen gidersin diye düşünmüştüm."
Umursamaz görünmeye çalışarak ısrar etti genç kadın. "Birini yolla."
"Dilara, kimse yok ki! Ajansta boş kimse yok."
Dilara genç kızın söylediklerinden sonra, aklına o an gelen şeyle - bugün Melike'nin yurtdışından bir ara neredeyse devlet töreniyle karşılamayı düşündüğü çok önemli misafirleri gelecekti - kaşlarını havalandırdı. Bunu nasıl unutmuştu? Adamın üzerinde pek de hoş etkileri olduğu söylenemezdi. Bütün bir hafta sonunu Giz'le arasında yaşanan son olayları düşünerek geçirmişti ki bu durum göz önüne alındığında... Hayır, bu tepkisi normal falan değildi! Allah aşkına, Dilara adamı, onun dışındaki her şeyi aklından çıkaracak kadar önemsemiyordu ki! Genç kadın kendine yalan söylemek, bu yalanlara dünyanın en sarsılmaz gerçekleriymiş gibi inanmakta epey maharetli sayılırdı ama şimdi, az önce aklından geçen düşünceler nedeniyle kendine göz devirmek istiyordu. Tüm elinden gelen bu kadar mıydı? Eğer öyleyse hali gerçekten içler acısıydı. Telefondan yükselen melodi kaşlarının hızlıca çatılmasına neden oldu. Tam ekranı kaydırarak aramayı cevaplayacaktı ki Süeda'ya bir cevap vermediği aklına geldi. Yapım şirketinden gelen aramayı reddederek "Bak," dedi. "Aynen şöyle yapıyoruz. Ben şimdi yapımla konuşmaya gidiyorum. Sen de geçen gün asistan olarak konuştuğumuz iki kızı da arıyorsun. Önce hangisi dönerse işe alındığını söyle, gidip eve bir baksın Giz ne alemde? Yarım saat içinde ikisi de dönüş yapmazsa sen git. Ben bugünü sekretersiz de geçiririm." Süeda'nın bir şey söylemesine fırsat vermeden asansöre doğru ilerledi. Tam aralanan kapıdan geçecekken aklına gelen şeyle duraklayıp arkasına döndü. "Ama bana mutlaka haber ver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
RomanceGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...