Oysa hepimiz casus gibi yaşarız. Saklanarak ve paylaşılamayanın yüküyle... Birbirimize dokunmalarımız korkar kelebeklerdir, dokununca renkleri yıkılan. Çünkü küskün çocuklar inanamazlar. Ki inanamamak, küskün bir çocuğun en büyük kan kaybıdır.
[Ece Temelkuran]
***
Karanlığın içinde fark ettiği karaltıyla ufak bavulunu daha sıkı kavradı Dilara. Başındaki ağrıyla başa çıkmaya umarak güçsüzce soluklanırken görüş açısını netleştirmek istercesine gözlerini kıstı. Uçaktan indikten sonra telefonu susmak bilmemişti. Zeynep'in telefonuna attığı resimler ve haber linkiyle meseleyi sonunda anlamıştı. Giz yine haber olmuştu, üstelik bu sefer gecenin içinde yüzü belli olmayan kadın da kendisiydi. Temkinli bir adım atarak varlığını seçemediği gölgeye yaklaşırken "Giz?" diye sordu.
Sonunda adamla karşı karşıya geldiğinde, başını geriye atarak bakışlarını Giz'in yüzünde gezdirdi. Yorgunca iç geçirirken duyduğu özlemle kalbinde derin bir sızı hissetti. Ah, bu adam nerden çıkmıştı karşısına! Adamın bir şey söylemeden kaşlarını çaresizce çatarak eliyle saçlarını geri taradığını fark ettiğinde yeryüzünde bundan daha güzel bir manzaraya şahit olmadığını düşünerek nefessiz kaldı. Giz'e sarılmak için omurgasının yerinde bükülmesine neden olan amansız bir istek duyuyordu. Öyle ki bu isteğin şiddetiyle ufalandığını hissetmeye başlamıştı. Ne ki yapamazdı. Giz'in de ona sarılmamak için kendini zorlukla tuttuğunu, kendisine doğru bir adım atmamak için çivi gibi olduğu yere saplandığını fark ettiği için değil... Sabah Elis'in geldiğini öğrendiği için, Giz'in yüreğinin çınlamasına neden olan boş sesiyle kadının adını söylediğini duyduğu için, Dilara Elis'le Giz'in sevgili olduğunu bildiği için kendini tutmaya çalışıyordu.
"Yukarı çıksaydın ya," diye mırıldanarak başını üst kattaki dairesini görmek istercesine geriye attı. "Neslihan evde değil miydi?"
"Zili çaldım ama." Ellerini pantolonunun arka ceplerine sıkıştırarak omuzlarını kendine çekerken dudaklarını umursamazca büktü. "Açan olmadı."
Dilara kaşlarını şaşkınca havalandırarak yeniden kendi dairesinin penceresine baktı. Işık yoktu. Neslihan iş çıkışı direk eve geleceğini söylemişti ama anlaşılan planlarında değişiklik yapması gerekmişti. Aklından geçen düşüncelerle telefonunu çıkararak bakışlarını ekrana eğdi. Neslihan'dan gelen mesajı hızla okudu. Bir işi çıktığını, akşam geç geleceğini yazmıştı. "Tamam," diye mırıldanarak telefonunu yeniden cebine koydu. "Gel, girelim biz eve."
Peş peşe merdivenlere yönelerek apartmandan içeri girdiklerinde, adımlarını takip ettiği kadının ne kadar yorgun göründüğünü düşünüyordu Giz. Her şeyin bu kadar üst üste gelmesi kadının yıpranmasına neden olmuştu. Önce Vera yüzünden yaşadıkları, sonra Dilara'nın babası, peşinden adam hakkında yapılan magazin haberleri, en nihayetinde de Elis'in gelişi... Kadına çok fazla yükleniyordu. Dilara yetmeye, yetişmeye, yetinmeye çalıştıkça eksiliyordu. Dairenin kapısına geldiklerinde önünde açılan kapıdan tedirgin bir adım attı. Dilara kapıyı ardından kapattıktan sonra bavulu yere bırakarak nereye koyacağını bilemediği buz kesmiş ellerini üzerine bastırdı. "Rahatına bak." Giz'in koltuğa yönelen adımlarını bakışlarıyla takip ederken "Aç mısın?" diye sordu. "Yiyecek bir şeyler hazırlamamı ister misin?"
"Yok," diyerek mırıldandığında sesini düzeltmek istercesine öksürdü. "İstemem."
"Bir şey içer misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
RomansaGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...