İyi okumalar ^-^ Yorum ve oy mutlu olmama yeter, teşekkürler ^-^
18 Aralık 2017
Hobie, yarım kalan dans dersini bitirmek üzere Kai'nin yanına dönmüş, Tae de onlara hiçbir şey söylemeden odayı terk etmişti.
Şimdi Namjoon ve Jin odada tek kalmışlardı.
Jackson'ın sineklerinden biri, Kookie'nin, diğeriyse Hobie'nin peşindeydi. Üçüncüsü, önlerindeki sehpanın üzerinde, satranç takımının etrafında uçuşuyor ve bu sayede kendini şarj ediyordu.
Namjoon gözlerini satranç tahtasına dikmişti, konuşmuyordu.
Jin de gözlerini minik ahşap piyonlardan ayırmadan yanında oturuyordu. Kafasını karıştıran binlerce düşüncenin pençesinde...
Sinek aniden ona doğru uçunca kaşlarını çatıp yavaşça sol omzuna konan makineye baktı. Her ne kadar gerçek olmasa da gerçek bir sinek gibi onu korkutuyordu.
Sesin sahibini çözemedi ama biri " Hyung." dedi. " Amber Noona üçüncü katta, yanında bavulları var."
Jin gözlerini kapadı. Gidiyor, diye geçirdi içinden. Boğazı yanmaya başlamıştı ama içi boştu. Bir şey hissetmiyordu, daha doğrusu hissetmemeye zorluyordu kendini.
Namjoon aniden sırtını dikleştirip dudaklarını yukarı kaldırdı. Başını ona çevirmeden önce " Git." dedi.
Uzunca bir süre birbirlerine baktılar.
Jin olanlardan sonra Namjoon'a olan sinirinden bir şey kaybetmemişti. Azıcık bile azalmayan bir suçlama duygusuydu bu.
Namjoon gülümseyince gamzeleri ortaya çıktı. " Bir daha görüp görmeyeceğin belli değil. Git."
Jin başını çevirdi çünkü onu affetmek istemiyordu. Çocuk suçluydu ama suç işlemekte haklıydı ve Jin her ne kadar ona sinirli olsa da, sevimliydi.
Ona bakarsa, yıkılan tüm arkadaşlıklarına... Ortadan kaybolan, canı yanan tüm arkadaşlarına yapmak istediği gibi... Ona sıkıca sarılmak isteyecekti.
Bu da onu affetmek demekti ama affetmek de Amber'a hakaret etmek olurdu.
Elinde olsa hepsine, tekrar, uzunca, daha uzunca sarılırdı. Kookie'yle video oyunu oynar, Tae'nin yaramazlıklarına kızmak yerine ona katılıp yaramazlık yapardı... Hobie ona koreografiyi öğretmeye çalışırken onu daha çok sinir ederdi, Namjoon kitap okurken de daha az sessiz olur ve yanında otururdu.
Gözlerinin yaşardığını hissetti. Hepsine bir kez daha sarılıp, kokularını içine çekmek istiyordu. Kardeş gibi, kardeşten öte...
Yanağına bir damla düşünce, odanın içinde uçuşmaya devam eden sineğe baktı. Onun ağladığını görüyorlardı. Sinir bozucuydu bu.
Son olarak, isimleri aklına geldiğinde bile kaslarının kontrolünü kaybettiği kardeşlerini düşündü. Gözlerini kapadı.
Jimin'in yanına uzanıp saçlarını karıştırır ve uzun zaman önce yüzünün yarısını kaplayan koca yanaklarını öperdi. Yoongi yeni şarkılar üstünde çalışırken ona kahve yapardı...
Şimdi ikisinin de nerede olduğu belli değildi. Ne durumda oldukları...
Onların, ağladığını görmeleri umurunda bile değildi.
Tek umursadığı... Namjoon'u cezalandırmaya devam mı etmeliydi yoksa Amber'ın varlığına hakaret mi etmeliydi.
Başını çevirip gözlerini tekrar masanın üstündeki tahta parçalarına dikmiş olan çocuğa baktı. O kadar yoğun düşünüyordu ki, Jin'in ona döndüğünün farkında bile değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TONY MONTANA
FanfictionSatranç tahtasında yalnız bir şah... Aslında hayatta herkes bir hikayenin yan rolü... Hatta bazıları her yerde satır arası olmaya mahkum. Geçmiş peşini bırakmazsa onu gözlerinin önüne sermen ve yüzleşmen gerekir. Kardeşlerini, kardeş bildiklerini ko...