1. Bölüm

226 14 11
                                    

10 Aralık 2017

Gözlerini açtı. Fön makinesinin sesi başını ağrıtmaya başlamıştı ve makineden çıkan dumanlar öksürmek istemesine neden oluyordu.

Bekleme odası gürültülüydü. Duvara asılı duran televizyon sahnede olanları gösteriyordu. Hobie ve Kookie oldukça yüksek sesle ses açma alıştırması yapıyor bir yandan da televizyonda performanslarını izledikleri çaylakların danslarını taklit ediyorlardı. Makyöz abla Jimin'in makyajına daha yeni başlamıştı. Başına toplanan iki üç görevli Tae'nin mikrofonunu takmaya çalışıyordu. Namjoon her zamanki gibi kanepede oturmuş telefonuna bakıyordu. Jin Hyung ise ortalıkta yoktu. Yüksek ihtimalle diğer odalardan birine, arkadaşlarının yanına gitmişti.

Makyözün Jimin'in işini bitirmesini beklerken aynadan televizyona baktı. Başında yarım saattir öten makine sustuğu için memnundu. Hobie her zamanki heyecan dolu çığlıklarından birini atıp Kookie'nin yaptığı dans hareketlerini alkışlamaya başladı. Bu çocuk fön makinasından daha yüksek sesler çıkarıyordu.

Menajer Hyung birden odaya girince dönüp ona baktı. Adam hafif terlemişti ve canı sıkkın görünüyordu. Yavaşça koltuğa doğru ilerleyip Namjoon'un yanına oturdu. Yoongi'nin ona baktığını fark edince çocuğa gülümsedi ama yüzündeki endişe çok geçmeden tekrar belirdi.

Makyöz yanına gelince Yoongi başını koltuğa yasladı ve gözlerini kapadı. Ablanın yumuşak parmakları yüzünde dans ederken kendini sakinleştirmeye çalıştı. Nedense dün akşamdan beri bir endişe dolaşıyordu içinde. Endişenin nedeninin olmayışı daha da endişelendiriyordu onu. Kötü bir histi bu. İçgüdü gibi.

Biri babacan bir tavırla omzuna dokununca gözlerini açıp başının üstünde gülümseyen menajeri gördü. " Stresli görünüyorsun. Stres yapma." Elini adamın elinin üstüne koyup başını hafifçe salladı. Menajer normalde böyle şeyler söylemezdi ona. Moral verirdi ama hiçbir zaman stres yapmamasını söylemezdi. Bu rahatlatma konuşması ona tuhaf gelse de mutlu olmuştu.

Başını tekrar geriye yasladığında adam elini omzundan çekip odayı terk etti. Yoongi gözlerini kapadı. Kötü düşünürse kötü şeyler olurdu. Bu hayatın ona en zor yoldan öğrettiği şeydi. Ne zaman içinde böyle bir his olsa kötü bir şey oluyordu.

Düşünceyi aklında boğmaya çalıştı. Sıra onlara geldiğinde sahneye çıkacaklardı ve her zaman yaptıkları gibi profesyonelce performanslarını sergileyeceklerdi. Army'lerin çığlıklarını duyunca gülümseyip onlara çok güzel bir akşam yaşatacaklardı.

Makyöz abla işini bitirdiğinde kalkıp koltuğa oturdu. Şimdi makyaj sırası Namjoon'daydı. Çocuğun koltuğa bıraktığı telefonda dün akşam okumaya başladığı kitap açık kalmıştı. Yoongi ekranda yazan İngilizce yazıyı anlamaya çalışırken kapı açıldı.

Başını kaldırıp baktığında Jin Hyung'un şaşkın suratını gördü. Çocuk hala gürültülü bir şekilde dans eden çocukların yanından geçip Yoongi'nin yanına oturdu. Kaşları çatılmıştı. " Kapının önünde... Korumalar yok, neredeler?"

Yoongi önce omzunu silkip Namjoon'un telefonundaki yazıya verdi dikkatini ama sonra aklında boğmaya çalıştığı düşünce tekrar canlanıverdi. Korumalar nerde olabilirdi? Kaşlarını çatıp düşünceyi aklından uzaklaştırmaya çalıştı. Belki tuvalete gitmişlerdi. Topluca? Belki topluca tuvaletleri gelmişti.

Jin Hyung da şimdi dert etmeyi bırakmış beline mikrofon taktırıyordu. Tae'nin yaptığı hareketlere gülüyordu. Gerçekten içinde en küçük endişe kalmamıştı.

TONY MONTANAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin