İyi okumalar ^-^ Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın ^-^
18 Aralık 2017
Chul'un odasından çıktığında biraz önce bomboş ve sakin olan binanın hareketliliğiyle şaşkına döndü. Hem onun bulunduğu katta hem de diğer katlarda insanlar bir oraya bir buraya koşuşturuyor. Tanıdığı ve tanımadığı insanlar birbirlerine çarpmamaya çalışarak bir yerlere yetişmeye çalışıyorlardı.
Bir süre elini kapının kulpundan ayırmadan kapının önünde bekledi ve gelen geçenlere baktı. Her şey o kadar anlıktı ki, gözüne kestirdiği birisi saniyeler içinde kayboluyordu.
Düşündü. Kalbinde gitgide küçülen bir ateş vardı. Bir saat öncesinde bütün vücudunu yöneten bu ateş artık, Chul'un çakmağının ucundan çıkan alev kadar kalmıştı. Yüreğinin ortasında...
Hayal kırklığı, diye geçirdi içinden. Beni hep koruyacağını söyleyen, güvenerek başımı yasladıklarım, abilerim... Aslında o kadar da güçlü değiller.
Geçen giden insanların ellerindeki kağıt tomarlarına, çeşitli aletlere ve büyük çantalara baktı.
Peki, güçlü olmak zorundalar mıydı? Korumak, arkalarına almak, gelecek tehlikeyi tahmin etmek zorundalar mıydı? Onu kardeşleri saymak zorundalar mıydı?
Bu insanlar, bir şey için hararetli bir hazırlığa girişmişlerdi ama Jungkook olayın ne olduğunu hiç merak etmiyordu.
Artık sönmeye yüz tutan ateşini bir anda körükledi... Zorunda değiller, söz vermedikleri sürece. Söz verdiler...
Kendini kendi kendine akan kalabalığın ortasına bıraktı ve koşuşturan insanların onu sürükleyerek koridordan çıkarmasına izin verdi.
Namjoon'un gülümseyen gözlerinin, yanaklarının ortasında açılan derin çukuru anımsadı. İnsanın içini bir dokunuşla rahatlatan büyük ellerinin, uzun parmaklarının Kookie'nin yorgun ve endişeli omzunda gezindiğini ve onu sakinleştirdiğini anımsadı. Her konserden önce, programlardan, toplantılardan ve Jungkook'u strese sokan diğer bin türlü şeyden önce...
Bilgili, düşük tonlu ve kalın sesinin sakince ve yavaşça, " Biz yanındayken, hiçbir şeyden korkmana gerek yok. Ben yanındayken..."
Aniden kalabalığın ortasında durup gözlerini kapadı, kaşlarını çatıp yaşaran gözlerini, zaten onunla ilgilenmeden, yanından geçip giden insanlara göstermemek için başını öne eğdi.
Söz vermişti, her defasında... Hatta...
Yoongi'nin vurulduğu gece bile, onu bir köşeye çekip sırtını sıvazlamıştı. Aynı sözleri söyleyip onu kendine çekmişti. İkisinin göğüsleri birbirine çarpmıştı ve tek elleriyle birbirlerinin sırtına iki kere vurmuşlardı.
Durduğu yer, akvaryumun önündeki her yeri camlarla kaplı olan çeyrek çember şeklindeki tünelimsi koridordu.
Başını çevirip ağacın altına baktı. Bu kaotik kalabalığın merkezi orasıydı. Başkan etrafında çember şeklinde dizilmiş idollere ellerini sallayarak ve bas bas bağırarak bir şeyler anlatıyordu.
Namjoon yüzü Kookie'nin olduğu tarafa dönük, bakışları yeri izler vaziyette çemberdeki halkalardan biri olarak duruyordu. Yanındaki Jin Hyung elini onun omzuna koymuştu.
Başkan ani bir hareketle o ikisinin üzerine yürüyünce Kookie cama yaklaştı. Adam elini havaya kaldırıp Jin'in yakasına yapıştı ve çocuğu kendine çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TONY MONTANA
FanfictionSatranç tahtasında yalnız bir şah... Aslında hayatta herkes bir hikayenin yan rolü... Hatta bazıları her yerde satır arası olmaya mahkum. Geçmiş peşini bırakmazsa onu gözlerinin önüne sermen ve yüzleşmen gerekir. Kardeşlerini, kardeş bildiklerini ko...