Kum sırtıma çıkınca havalandım, suya doğru uçmaya başladım. Yaklaşık üç saatlik bir uçuşum vardı. İki saat uçtuktan sonra beş kilometre ötemde yerde bir hareketlilik fark ettim. Durumu Kum'a da haber verip daha yakından görmek için biraz alçalarak uçmaya devam ettim. Alçaldıkça durumun olağanüstülüğü de artıyordu. Tam önümde iki devasa fil vardı yavaş yavaş yürüyen; ama filler yalnız değillerdi. Fillerden iki yüz metre ileride batıdan iki kişi ve üç yüz metre kuzeyden yine iki kişi fillere doğru koşturarak geliyordu. Kuzeyden gelenler batıdan gelenlere göre biraz daha yavaştılar. Ben, daha önce varacak gibi dursam da batıdan gelenler giderek hızlarını artırıyorlardı. Bu kişiler büyük ihtimalle rakiplerimizdi. Fillerin etrafında bu şekilde çakışmamız ve hepimizin ikili gruplar halinde oluşu başka türlü açıklanamazdı. Bu kadar tesadüf imkansızdı. Ben de son hızıma çıktım ve sert bir iniş ve muhtemel bir dövüş için Kum'a hazırlıklı olmasını söyledim. Ama eminim ki o çoktan hazırdı. Neredeyse batıdan gelenlerle aynı anda fillere yetişecektik. Kuzeyden gelenlerin de gelmesi beş on saniye daha sürerdi. Filler de durumun farkına varmış ürkek gözlerle oldukları yerde donup kalmış gibiydiler. Bir şeylerin fena halde ters gittiğini sezmişlerdi. Filleri daha fazla ürkütmemek için altı yedi metre kala yere inip insana dönüştüm ve içimde kötü bir şeyler olacak hissiyle fillere doğru koşmaya başladım; ama ben hızımı kesip filler ürkmesin diye birkaç metre geride kalınca batıdan gelenler fillere benden önce yetişmişlerdi. Batıdan gelenler insan değildi. Yarışmanın bir farklılığı da buydu galiba. Bunlar elf ırkındandı; ama bildiğim beyaz elflerden değil kara elflerdendiler. Büyücünün yanında kalırken elflere dair bir kitap okumuştum. Kitap çoğunlukla beyaz elflerden bahsediyordu. Kara elflerden bahseden sadece iki sayfa vardı kitapta.
Kara elflerden erkek olanı sırtındaki kılıcı çıkardığı gibi yanına geldiği filin kendisinden yana olan dişine vurup kesti. Fil kıpırdayamamıştı bile. Ben, savaşçılara saldıramadığımdan eli kolu bağlı seyretmek zorunda kalmıştım. Dişin düşmesiyle kara elfin dişi yerden alması bir oldu. O ana kadar kadın elfin sırtında olduğu için fark etmediğim bir yaratık yere atladı ve kapıya dönüştü. Hiçbir şey söylemeden kapıdan geçtiler ve onlardan sonra kapı da kayboldu. Sanki hiç var olmamış gibiydiler.
İlk anın sıcaklığı geçen ve canının acısını fark eden fil arka ayaklarının üstüne kalkmış bağırıyordu. Bu üzücü sahne içimi parçalarken aynı durum tekrarlanmasın diye kuzeyden gelenlere döndüm ve aramızda bizi komple içine alan ve onları dışarıda bırakan sihirden bir duvar oluşturdum. Açık mavi renkteki bu duvarın yanına varan iki kadın yarışmacı durup bana bakmaya başladılar. Tuhaf bir şekilde saldırmadan bekliyordular. Ben, bir şey yapmadıklarını görünce tekrar fillere döndüm. O esnada dişi kesilen fil, ön ayaklarının üstüne inmişti ve artık bağırmıyordu. Neredeyse dibinden kesilen dişin yeri kanarken, filin gözlerinde ürkeklik değil delirmişlik ve kin dolu bakışlar vardı. Bu bakışların benim üzerime yoğunlaştığını anlayınca durumun vahametini anladım. Kesinlikle bana saldıracaktı. Ona zarar vermiş olanlardan biriydim ve öfkesini yöneltebileceği en yakındaki kişi de bendim. Yaralı fil üstüme doğru gelirken diğer fil de bu saldırıya katılmıştı. Benim gördüğüm fillerin iki katı büyüklükte olan bu fillerin saldırısı benim için çok fena olabilirdi. Sol elime savunma sağ elime saldırı küresi oluştururken arkamdan başlayarak sihirli duvarımın parçalanmaya başladığını hissettim. Kum ve içinden Kum'un benzerinin çıktığı Kum'un özel kılıcı Kül yanıma doğru koşturup arkamı savunmak için gelirlerken ağaç sincabımızın bu devasa fillerden birine dönüştüğünü gördüm. Arkamın savunmasız kalışına mı hayıflansam, fillerin saldırılarını onlara zarar vermeden nasıl engelleyebileceğimi mi düşünsem, kedimizin kocaman bir file dönüşmesine mi şaşırsam bilemedim. Tam olarak filin biraz önceki durumundaydım. Donup kalmış gibiydim. File dönüşen kedimiz bana saldıran fillerden yaralı olanın göğsüne bodoslama dalıp onu yere düşürürken sağlam filin bana çarpmasına metreler kalmıştı. Tam savunma küresini önüme kurup saldırı küresiyle arkama dönmüştüm ki yanımdan iki sarı kuşumsu ışığın geçtiğini son anda fark ettim. Duvar kalkmış olduğu halde kadınlar oldukları yerde bekliyordular. Tekrar fillere dönünce iki filin de yerde olduğunu, hareketsiz olduklarını gördüm. Filler ölmüş gibiydi. Bu kara elflerin yaptığından da acımasızdı ve anlamsızdı; çünkü yarışmacıların bilerek bir canlıyı öldürmeleri yasaktı. Fillerin ölmüş olabilecekleri içimde bir öfkenin parlamasına neden oldu. Bu öfkeyle geriye döndüm ve elimdeki saldırı küresini sihirbaz olduğunu deminki sarı ışıktan anladığım kadına gönderdim. Diğer kadına göre daha yaşlı olan sihirbaz kadının elinden yayılan sarı ışık bir duvar oluşturdu. Saldırı kürem bu duvarda parçalandı. Ben, tam ikinci defa oluşturduğum saldırı kürelerimi gönderecekken kadının bir şey söylemeye çalıştığını fark ettim. Saldırmadığını gördüğümden ne söylediğini de merak ettiğim için kadına doğru birkaç adım daha atıp bekledim.
Arkamdaki filleri işaret ederek "Onları öldürmedim, sadece bayılttım hem senin hem de onların iyiliği için." deyince kafamı geriye çevirdim ve fillere baktım. Fillere dikkatlice bakınca göğüslerinin inip kalktığı fark edilebiliyordu. Bunu görünce biraz ferahladım. Kadına karşı biraz mahcup hissettim.
Saçları açık duran bu sihirbaz kadının boynunda bilye büyüklüğünde neden yapıldığını bilmediğim beyaz boncuklardan oluşan bir kolye, bileklerinde gümüş olduğunu tahmin etiğim bilezikler vardı. Kolsuz bir elbise dizlerine kadar iniyordu. Bir yetmişe yakın boyu vardı. Soldaki kadın yirmi beşlerinde ancak vardı. Bir seksen boyundaki bu kadın, siyah saçlarını arkaya taramış ve arkada bağlamıştı. Gözlerindeki bakışlar çelik gibiydi. Onda da kolsuz ve dizlerine kadar uzanan bir elbise vardı. Elinde bir yay ve belinde de kılıcı duruyordu. Yaşlı kadın konuştuğu halde savaşçı hiç konuşmuyor sadece gözlüyordu.
Yaşlı kadın bana doğru yürümeye başlayınca ne yapacağımı bilemedim. Bir saldırı beklemesem de tedbir amaçlı bir şeyler yapmalı mıyım diye geçiriyordum içimden. Kum ve Kül yanımda, minik kedimiz de hala fil olarak arkamda duruyordu. İçim bu sayede biraz olsun rahattı. Kadın "Ben, Baykuş bu da kızım Atmaca." deyince sağ elimi kalbimin üstüne götürüp hafif eğilip selam vererek saygımı gösterip "Ben Fırtına ve bu da arkadaşım Kum." dedim. Kadın, "Tanışma kısmını tamamladığımıza göre filleri kontrol etsek fena olmayacak." dedi. Hafif kenara çekilerek kadına yol verdim. Kadın yavaş; ama kendinden emin adımlarla yaralı file doğru gitti. Filin yanına varınca boynundaki kolyeyi çıkardı ve içinden bir boncuğu alarak kanaması durmaya ve kanı kurumaya yüz tutmuş dişin üzerine koydu. Filin kesik dişindeki yara kapanırken sonrasında daha şaşırtıcı olarak diş uzamaya başladı ve diğer dişle aynı seviyeye gelince uzama durdu. Hayran hayran kadına bakıyordum. İşini tamamlayan kadın bana dönüp konuşmaya başladı.
— Aslında gereksiz bir şeydi bu; çünkü bu zavallılar zaten yakında ölecekler. İçgüdüsel olarak zaten mezarlıklarına doğru gidiyorlar. Bizde bu varlıklar kutsaldır. Bu kutsal varlıkların acı çekmelerini istemediğimden ve bir de bütün halinde bu yolculuklarını tamamlamanın onlar için önemli olduğunu bildiğimden bunu yaptım.
— Ama o dişe ihtiyacın yok mu?
— Bu varlıkları kurtarmaya çalışırken senin yok muydu?
Bu soru üzerine kalakaldım. Benim de o dişe ihtiyacım vardı ki o ihtiyaç hala devam ediyordu. Ne yapacaktık şimdi? Yüzümdeki soru işaretlerini yakalayan kadın gülümsedi.
— Merak etme, dediğim gibi bu filler mezarlıklarına gidiyorlar. Biz de onlarla gideceğiz ve oraya vardığımızda bu hayvanlara acı vermeden dişleri elde edebileceğiz.
İçim ferahlamıştı. Ben de gülümsedim. Ama aklıma takılan bir şey vardı.
— Bir şey sorabilir miyim sakıncası yoksa? (Kadının ses etmediğini görünce devam ettim) Siz de yarışmacısınız; ama kapınız yok.
Ben bunu söylerken kadın yanındaki boşluğun üzerine elini koyunca, sırtında kocaman bir çanta olan, bildiğim boyutlarını göz önüne alırsak, devasa bir bukalemun göründü. İnanılmazdı. Hep yanımızdaydı; ama varken yoktu. Bizler kocaman bukalemuna bakarken filler ayılmaya başlamışlardı. Ayaklanan filler tekrar yürümeye başladılar. Aramıza yirmi metre mesafe bırakarak biz de onların arkasından yürümeye başladık. Cenaze törenine katılanlar gibiydik. Sanki törenin mahremiyetine saygısızlık olmasın diye kimse konuşmuyordu. Bir buçuk günlük aralıksız yolculuktan sonra dayanma sınırlarımıza yaklaşmışken filler çukurumsu bir yerin önünde durdular. Sonra yavaşça çukurun içine indiler. Çukurumsu yerin kenarına geldiğimizde aşağısının tamamen fil iskeletleriyle dolu olduğunu gördük. Filler yere çökmüş, gözlerini kapatmış, artık ölümü bekliyorlardı. Filleri orada bırakıp bir ağacın altına geçtik. İki saat sonra döndüğümüzde filler yolculuklarını tamamlamışlardı.
Yaşlı kadın çukurunkenarına oturup bağdaş kurdu ve ellerini toprağa dayayıp bir şeyler fısıldamayabaşladı. İki dakika süren bu ritüel sonrası ayağa kalkan kadın aşağı inmeyebaşlayınca ben de peşinden indim. Fil dişini alıp yukarı çıktığımızda yukarıdaiki kapı bulunmaktaydı. Bizim kapımızın üzerinde mavi su yazıyordu. Onların kapısında da bir şeyler yazıyordu; amaokuyamıyordum. Birbirimize selam verdikten sonra el izlerimize dokununca kapıaçıldı önce Kum sonra da ben kapıdan geçip yeni görev yerimize gittik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13. KAPI - FIRTINA
FantasíaKitaplara düşkün Rüzgar'ın bir pazar günü kütüphanede kitap okurken açılan mavi kapıyla başlayan; büyüyle, sihirle, canavarlarla dolu on üç etaplık fantastik yolculuğu farklı dünyalara, farklı ırklara ve daha zorlu görevlere uzanarak devam ediyor.