Mağaranın girişini gözlerken yemeğimizi yemiş sırayla uyumuş bu şekilde yorgunluğumuzu azaltıp gücümüzü artırmıştık. Sabaha doğru güneşin doğuşuna bir saat kala mağaranın girişinden içeri süzüldük. İki ayın olduğu dışarıda çevreyi görmek çok kolay olsa da her adımda daha yoğun bir karanlığın içine gömüldüğümüz mağarada bir yerden sonra mağara duvarını ellerimizle yoklamadan ilerleyemez olduk. Bu şekilde de ilerlemek pek de mümkün olmayınca bir ışık küresi oluşturup çok hafif şekilde ışık yayacak şekilde ayarlayıp bir metre önümüze yerleştirip ilerlemeye devam ettik.
Mağaranın daha geniş bir açıklık oluşturduğu bir yerde tıslamayla beraber asit zehir karışımı sıvının üstümüzü boşalması bir oldu. Koruyucu kalkan oluştururken önümüzde havada beliren dokuz ışık boğumuyla birlikte peşinde olduğumuz karayılanın olduğu kısım aydınlanmış karayılan da ortaya çıkmıştı. Ortaya çıkan karayılanın tıslayıp ağzını açmasıyla bir ışık seli oluşturduğum kalkana boşaldı. Koruma kalkanının arkasına yeni kalkanlar oluşturup onları güçlendirdim. Yanımda duran Kum'a "Artık tüm riskleri göze almak zorundayız. Bir önceki etaptaki gibi yapacağız. Ben kapıyı açınca sen Kül'ü gönder!" dedim ve tam kapıyı açarken arkamızdan gelen bir tıslama ve tekrar üstümüze asit zehir karışımı sıvının boşalması bir oldu. Hemen koruma kalkanını bizi tamamen içine alacak şekilde yay şeklinde yayıp bir ışık küresi gönderdim giriş kısmına. Mağaranın giriş kısmı da aydınlanırken durumun ava giderken avlanmaya döndüğünü gördüm. Bu, bizim aslında tuzağa çekildiğimizi gösteriyordu. İçine çekildiğimiz bu tuzakta bizi daha kötü duruma düşmekten alıkoyan tek şey, asitli zehirli sıvının bizi etkilemesini önleyen üstümüzdeki karayılan derisi olmuştu.
Oluşturduğum kapının çıkış kapısını bizi tuzağa çeken; ama şimdi tek kalmış olan karayılanın arkasına verdim. Bu esnada da oluşturduğum saldırı kürelerini çift taraflı yolluyordum. Kum, kılıcı kapıdan fırlattığı gibi kendisi de koruma küresinden çıkarak tek kalan karayılana doğru saldırıya geçti. Aslında planda bu yoktu. Büyük ihtimalle kılıcın zarar görme ihtimaline karşılık karayılanın dikkatini kendi üstüne çekerek bu riski en aza indirmeye çalışıyordu. Benim saldırı kürelerimin üstüne kendine saldıran Kum dolayısıyla karayılan gerçekten de arkasında ortaya çıkan Kül'ü fark edememişti.
Ben mağaranın girişinde kalan karayılanlara da saldırıp bir yandan da içinde bulunduğum küreyi güçlendirirken tek olan karayılan ağzını açıp bir ışık selini de Kum'a boca etti. Neyse ki son anda Kum'un önüne bir savunma kalkanı yerleştirebildim; ama ışık seli biterken oluşturduğum kalkan dayanamayıp ortadan kalktığı için ışığa maruz kalan Kum, kendisine çarpan ışık selinin etkisiyle dört beş takla atarak geriye savruldu. Kum'un düştüğü yerde tekrar ayağa kalktığını görmek içimi ferahlattı. Büyük ihtimalle ışık selinin son anına gelmesi ve üstünde karayılan derisi olmasından dolayı ağır bir yara almadan sıyrılmıştı saldırıdan.
Kum, yerinden doğrulduğu esnada karayılandan bağırtıya benzer tıslama işittik. Bunun ne anlama geldiği belliydi. Hemen kapı oluşturup girişi Kül'ün olduğu yere verdim. Kül, elinde karayılandan kopardığı ışık boğumu kapıdan geçerken ona atılan ama boşlukta kalan karayılan bu sefer de düştüğü yerde yeni ayağa kalkmış olan Kum'a dönüp ağzını açtı. Bu sadece onun değil diğer yılanların da aynı anda yaptığı bir şeydi ki böyle bir saldırı için artık yeterli savunmam yoktu. Bu saldırıya maruz kalırsak sağ kalamayabilirdik.
Oluşturduğum kürenin içerisine girmiş olan Kül, Kum'u korumak için kürenin dışına çıkarken mağaradaki karanlığı kullanabileceğim aklıma geldi. Bazen en çaresiz göründüğümüz durumlarda bize yarayacak en iyi çözümleri bulabiliyorduk.
Mağaranın girişine oluşturduğum ışık küresinin sihrini geri çekip etrafı karanlığa boğarken aynı anda da karanlığa yoğunlaştım ve usulca "Dari!" dedim. Sihirden büyüye geçiş yapmıştım.
Yılanların ağızlarından peş peşe ışık seli boşanırken Kum, Kül, Beyaz ve ben yoğun bir karanlığın içinde kaldık. Karanlık, ben onu kendime çektikçe etrafımda birikiyor ve gittikçe suyumsu bir yoğunluğa kavuşuyordu. Karayılanların oluşturdukları ışık selleri karanlığa girdikçe suya giren ateş topları gibi karanlığın içine girince küçülüp etkilerini yitirip kayboluyorlardı. Bir süre sonra karanlığın içine herhangi bir ışık seli gelmedi. Demek ki yılanların kullanacakları ışıkları kalmamıştı. Bunu anlayınca büyüyü sonlandırdım ve koruma küresini Kum ve Kül'ü içine alacak şekilde büyüttüm ve güçlendirdim. Kül'ün getirdiği ışık boğumu bıraktığı yerde duruyordu. Gidip onu aldığımda kedimiz kapıya dönüştü. Işık boğumunu koruyucu kürenin içine alıp çantama koydum ve Kum'a döndüm. Aksayarak bana doğru geliyordu. Saldırı demek ki benim düşündüğüm kadar hafif atlatılmamıştı. İyileştirme sihri yapıp bana gelen Kum'a doğru ilerlerken durumun şaşkınlığını atlatan karayılanlar ışıkları kalmasa da zehirli sıvılarıyla içinde bulunduğumuz küreye saldırmaya başladılar.
Burada daha fazlakalmaya gerek yoktu. Elimdeki iyileştirme sihriyle kendine gelen Kum'la beraberkapıya yöneldik. Kapıda zaman ağacı yaprağıyazıyordu. Yine ilginç bir görevin bizi beklediğini düşünerek kapıdan geçtik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13. KAPI - FIRTINA
FantasiKitaplara düşkün Rüzgar'ın bir pazar günü kütüphanede kitap okurken açılan mavi kapıyla başlayan; büyüyle, sihirle, canavarlarla dolu on üç etaplık fantastik yolculuğu farklı dünyalara, farklı ırklara ve daha zorlu görevlere uzanarak devam ediyor.