MÜCEVHER TIRTILI - Avalar

25 10 25
                                    

Lien'in ayrılmasından sonra bir şey fark ettim. Konuştuğumuz süre boyunca küçük kuşun sesi hiç çıkmamıştı. Kuş için etrafa bakınırken Kum'un çantasından çıkıp yere atlayan sincabı gördüm. Demek Lien gelince sincaba dönüşmüştü. Yere indikten sonra titredi, silkindi ve bir dalmaçyalıya dönüştü. Köpeklerin bu türünü hep çok sevimli bulmama rağmen hiç sevme fırsatı bulamamıştım. Gözlerimdeki parıltıyı yakalayan dalmaçyalı, kuyruğunu sallaya sallaya yanıma geldi, başını kaldırdı ve sevimli sevimli bana bakmaya başladı. Çömeldim ve başını iki elimin arasına alıp sevip okşamaya başladım. Ben, böyle kendimden geçmiş dalmaçyalıyı severken bir an Kum'la göz göze geldim. Hafif hafif gülümsüyordu. "Gidelim mi?" deyince köpeğin çıkardığı hüzünlü sesleri görmezden gelerek ayağa kalktım. Ben ve dalmaçyalı önde, Kum arkada kuzeye doğru yürümeye başladık.

Sihrimin, avaların ve trollerin alışık olduğu sihirden farklı olacağını düşündüğümüzden daha fazla dikkatlerini çekmemek için sihir yapmadan ilerlemeye karar verdik. Böylece yerimizi belli etmeyip belayı da üstümüze çekmemiş olacaktık.

Yarım saatlik yürüyüşten sonra dalmaçyalıda hafif bir huzursuzluk başladı. Onu ne huzursuz etmiş olabilir diye çevreye bakınırken ensemde bir karıncalanma hissettim. Bu, Lien'i gördüğüm anda hissettiğim anlık karıncalanmayla aynıydı. Anlık olduğu için üstünde durmamıştım; ama şimdi yine aynı rahatsız edici karıncalanma ensemdeydi.

— Birileri bizi izliyor!

— Köpekten belliydi bir şey olduğu; ama henüz bir şey görebilmiş değilim.

— Sihir kullanayım mı?

— Bence, herkese burada olduğumuzu daha fazla belli etmeden önce biraz daha bekleyelim.

Bizi izleyenin Lien olması imkansızdı; çünkü gelmesini istediğimiz halde bizimle gelmemişti. Geriye avalar ve aktroller kalıyordu ki hangisi olsa daha kötü olur karar veremiyordum. Bu "Kırk satır mı, kırk katır mı?" sorusuna cevap vermek gibi bir şeydi.

Etrafımızdaki ağaçlara bakıp birilerini bulmaya çalışarak ilerlerken sağdaki ağaçlardan birinin dalından bize bakan bir avayla göz göze geldim. Daha önce hiç ava görmemiştim; ama bu mutlaka bir ava olmalıydı; çünkü hem trol olmayacak kadar zarif bir yapıya sahipti hem de kanatları ve soluk mavi teni olan bir trol ne görmüştüm ne de duymuştum. Ağacın gövdesine dönük, sağ dizinin üstüne çökmüş şekilde duran avanın üstündeki soluk sarı renkteki kolsuz elbiseyi, arkaya eğimli iki küçük boynuzu olan altın bir başlık tamamlıyordu. Altını veya sarı rengi çok seviyor olmalıydılar. Sarıya boyanmış göz çevresinin daha belirginleştirdiği soğuk mavi gözler, bize odaklanmıştı.

Yüzünde hiçbir duygu belirtisi bulamadığım bu avanın niyetinin ne olduğunu bir türlü çözemiyordum. Öyle hareketsizce sadece bizi süzdüğünden bulaşmamanın en iyisi olduğunu düşünüp hızlı; ama temkinli bir şekilde yürümeye devam ettik. Dişlerini gösterip hırlayan dalmaçyalı dışında ne bende ne de Kum'da ses vardı.

Avayı geride bırakıp bir hayli uzaklaştıktan sonra tam bunu kazasız belasız atlattığımızı düşünüp az buçuk rahatlayacakken ava, bu sefer de sol taraftaki ağaçlardan birinde ortaya çıktı. Yine aynı şekilde durmuş bize bakıyordu. Anlaşılan eninde sonunda patlayacak bir olayın, fırtına öncesi sessizliğini yaşıyorduk. Tam onun önünden geçecekken kafamın içinde yankılanan "Dur!" sesiyle, fırtınanın başladığını anladım.

Ben, durunca, farklı bir şey olduğunu anlayan Kum, kılıçlarını çıkarıp savunma durumuna geçerken dalmaçyalı da avaya hırlamaya başladı. Anlık sersemliğimden kurtulup "Ne istiyorsun?" dedim.

13. KAPI - FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin