Kapıdan geçtikten sonra göğsümün sol üst kısmında başlayıp kalbime doğru ilerleyen keskin bir acı hissettim. İnsanın eline sivri bir şey battığında nasıl hissediyorsa ben de kalbime doğru bir şey batıyor da onun acısını hissediyor gibiydim. Göğsüme saplanmış bir şey olmadığını bilmeme rağmen sanki göğsüme saplanan şeyi görecekmişim gibi gayriihtiyari gözlerim aşağıya, göğsüme kaydı. Bir şey olmadığını görmemle hissettiğim acının ortaya çıktığı gibi kaybolması bir oldu. Ama yine de sağ elimi göğsümün üstüne koymaktan ve göğsüme batan görünmez bir şeyi arar gibi elimi hafifçe göğsümün üstünde gezdirmekten kendimi alamadım. O keskin acıyı hissettiğim birkaç saniyede kalbimin atışları iki katına çıkmıştı. Büyümüş gözlerle, göğsümden ayırdığım elime bakarken bana garip garip bakan Kum'u fark ettim. Kum, bana endişe merak karışımı bir sesle "Ne oluyor, neyin var?" diye sorarken Kum'un omzundan bana bakan gözleri kocaman ufak sevimli baykuşu gördüm. Kum'un yüzündeki endişe ve merak, omuz silkerek durumdan kurtulamayacağımı gösterdiğinden birkaç kelimelik bir açıklamanın iyi olacağını düşündüm.
— Göğsümün sol üst kısmında başlayıp kalbime doğru ilerleyen neden kaynaklandığını bilmediğim birkaç saniyelik keskin bir acı hissettim. Sanki göğsüme keskin bir şey batmış da onun acısını yaşıyorum gibi hissettim; ama geçti.
Bu açıklamanın yeterli olacağını düşünüp Kum'un endişeli ve durumu değerlendiren bakışlarını görmezden gelirken alışkanlıktan etrafı incelemeye başladım.
Kısa, bodur ağaççıkların etrafı kapladığı bir yerdeydik. Ufak yaprakları ve dalları kaplayan bol dikenleriyle bu ağaçları, çevredeki sararmaya yüz tutmuş otlar tamamlıyordu. Koruyucu elbiselerimiz olmasa sıcaklığın, alışık olmayan insanı bunaltacağı bu yer, kurak bir dönemden geçiyor gibiydi. Yalnız başta hava olmak üzere baktığım her şeyde bir gariplik var gibiydi; ama ne olduğunu çıkaramıyordum. Bir şeyi hatırlar gibi olup da hatırlayamadığım anlardaki gibi çaresiz kalmıştım. Döndüm ve artık beni bırakıp çevreye odaklanmış olan Kum'a baktım. Onun da yüzünde bir garipseme var gibiydi. Sanki her şeyi yerli yerine koyan; ama elindeki son parçayı nereye koyacağını bulamamış birinin rahatsızlığı vardı yüzünde.
— Sen de bir gariplik hissediyor musun? Sanki burayla ilgili yanlış bir şeyler var; ama ne olduğunu bir türlü çözemedim.
— Evet, ben de bir gariplik hissettim; ama görünüşte ters olan hiçbir şey göremeyince bir şey diyemedim.
— Ne yapıyoruz?
— Çoğu zaman işimize yaramamış olsa da arama sihri yapıp zaman ağacını bulabilir misin bir bak. Belki bu sefer şansımız yaver gider.
Durum daha ne kadar garipleşebilirdi bilmiyordum; ama Kum bunu söyleyince arama sihri yapmadan sanki zaman ağacının yerini bildiğimi hissettim. Daha doğrusu hissetmekten ziyade biliyordum; ama nasıl bildiğimi bilmiyordum.
— Zaman Ağacının yerini biliyorum sanki!
Kum, sanki kısmı dışında bu durumun üstünde benim durduğum kadar durmadı; çünkü benim sihirbaz olarak sihirli ve büyülü şeyleri hissetmem çok da yadırganacak bir şey değildi; ama bu farklı bir durumdu. Sihir veya büyüyü sezme farklı, ne olduğunu bilmediğim bir ağacın yerini sanki önceden gelmiş gibi bilmek farklı bir şeydi. Birleştirme işleminde Fırtına kısmımın tüm hafızasını alıp almadığım, Fırtına olarak buraya gelip gelmediğim konusunda işkillenmeye başladım az da olsa. Büyücü birleşimin sorunsuz tamamlandığını söylemişti. Acaba yanılıyor olabilir miydi? Kum'un sorusuyla bunları bir kenara bırakmak zorunda kaldım.
— Madem yerini biliyorsun bu bizim için büyük bir avantaj. Ne kadar uzağındayız zaman ağacının?
— Bizim kapı saatine göre yarım günlük yürüyüş mesafesinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13. KAPI - FIRTINA
FantasiKitaplara düşkün Rüzgar'ın bir pazar günü kütüphanede kitap okurken açılan mavi kapıyla başlayan; büyüyle, sihirle, canavarlarla dolu on üç etaplık fantastik yolculuğu farklı dünyalara, farklı ırklara ve daha zorlu görevlere uzanarak devam ediyor.