Kapıdan geçtiğimizde kendimizi, bu yarışmada bulunduğumuz gezegenleri göz önünde bulundurduğumuzda, sanki hiçbir özelliği olmayan bir gezegende bulduk. Bu yeri, sanki herkes terk etmiş gibiydi. Bu terk etmişlik sadece insanlar için geçerli değildi. Sanki hayvanlar, bitkiler, böcekler ne varsa toplanıp gitmişti. Sanki buradaki insanlar bir günah işlemiş veya yapılmaması gereken bir şey yapmış da buradaki dağ taş börtü böcek ne varsa "Göç! Göç!" diye seslenmiş ve bunun üzerine buradaki insanlar kalkıp göç etmiş, bu da yetmemiş gidebilen ne varsa gitmiş, geride, buradan gidemeyen, gitmeye takati, gitmeye imkânı olmayanlar kalmış gibiydi. Havanın bile bir garip olduğu burada, tamamen kurumuş kalmış gibi duran birkaç çalı çırpı dışında görünürde bir şey yoktu. Ortalığın hafif siyah beyaz film gibi durduğu bu yerde nereye gideceğim konusunda herhangi bir fikrim yoktu. Kum'a baktım. Aynı hoşnutsuzluk onda da vardı. Yüzündeki ifadeden bunu çok rahat anlayabiliyordum. Arkama döndüğümde buradaki ortama aldırış etmeyen tek varlığı gördüm. Çift boynuzlu devasa bir gergedan, ön sağ ayağıyla yeri eşeliyordu. Bunu, neden yaptığına dair en ufak bir fikrim bile yoktu.
Güneşin hafif bir pusun içinden parladığı bu yerde, tam öğle vaktine denk geldiğimizden doğu neresi, batı neresi anlamak gerçekten imkânsızdı. Her şeyin sanki bırakıldığı yerde yıllardır olduğu gibi kaldığı bu yerde, biraz daha hareketsiz kalırsam durduğum yerden bir daha hareket edemeyecekmişim gibi hissettiğimden bende bir huzursuzluk başladı. "Ne tarafa gidelim?" diye soracaktım ki arama sihri aklıma geldi. Huzursuzluğum o kadar artmıştı ki doğru dürüst düşünemiyordum. Hemen arama sihrini yapıp yaydım. İki üç saniye sonra ilk dalgadan başlayarak dalgalarım bana geri dönmeye başladı. Bizden dört saat uzaktaki bir yerden bize doğru hızla gelen bir sihirden yansıyordu dalgalar. Bizim için, gelenin tanıdık veya yabancı olması artık fark etmiyordu. Bu saatte herkes bizim için risk oluşturuyordu. Bu yüzden sihre doğru gidip gitmemek arasında kararsız kalmıştım. Durumu Kum'a açıklayıp "Sihir tanıdık gelmedi; bilgi edinmek için risk alıp bu sihre doğru da gidebiliriz farklı bir yöne gidip bu sihrin sahibinden uzaklaşabiliriz de." dedim. Bana bakan Kum, "Buranın olumsuz şartlarını göz önüne alırsak canlı birine denk gelmek oldukça ihtimal dışıydı ve bu oluyorsa ben, şansımızı deneyelim derim!" dedi. Sonuçta riskli bir karar da olsa nereye gideceğimizi biliyor olmak beni biraz rahatlattığından içimdeki huzursuzluk azaldı.
Bir yanımızın dağ bir yanımızın alabildiğine düz bir alan olduğu bu yerde, dağ sağ yanımızda kalacak şekilde sihrin bize doğru geldiği yöne ilerlemeye başladık. Aslında bekleyebilirdik; ama hareket etmek rahatlatıcıydı. Yarım saat sonra sihirle aramızda bir saatlik mesafe kalmışken yapısı hiç bozulmamış bir mamut iskeletiyle karşılaştık. Buranın filleri bu büyüklükte değilse bu büyüklükteki bir iskelet ancak bir mamuta ait olabilirdi. Varmak istediği yer neresiyse varamadan burada uzandığı yerde son nefesini vermiş gibiydi. Bir insanın veya bir yırtıcının saldırısına uğramış gibi görünmüyordu. Yırtıcı bir hayvan saldırmış olsaydı iskeletin böyle düzgün kalması mümkün olmazdı; insan veya benzeri bir canlı saldırmış olsaydı, en azından ölümcül darbeye neden olacak bir şey olmalıydı iskelette; ama öyle bir şey de yoktu. İskeleti geride bırakıp ilerlemeye devam ettikten bir on dakika sonra da dağ yamacında yıkık, virane halde beş on evin kalıntısına ve birkaç kurumuş ağaca denk geldik. Taşlardan örülmüş duvarların hala ayakta olduğu bu kalıntılarda toprak damlar olduğu gibi içe çökmüştü. Bu evlerin sahipleri çok uzun süre önce burayı terk etmiş olmalıydılar; çünkü öyle koyu bir terk edilmişlik havası vardı ki sanki yüzyıllardır kimse burada yaşamamıştı. Kalıntıların yakınındaki birkaç kuru ağaç da bu terk edilmişlik hissini çoğaltmaktan başka bir işe yaramıyordu. Biz, bu yeri bir ölünün huzurundan ayrılır gibi sessizce terk ederken, tozu dumana katarak iki mamutun bize doğru geldiğini gördük. Kalıntıların arasında oyalanırken mamutların gelişini fark edememiştik. Hissettiğim sihir, mamutlardan gelmiyordu; ama onlardan çok uzakta da değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13. KAPI - FIRTINA
FantasiaKitaplara düşkün Rüzgar'ın bir pazar günü kütüphanede kitap okurken açılan mavi kapıyla başlayan; büyüyle, sihirle, canavarlarla dolu on üç etaplık fantastik yolculuğu farklı dünyalara, farklı ırklara ve daha zorlu görevlere uzanarak devam ediyor.