AY FENERİ - Beyaz Diyar

43 9 14
                                    

Kristal diyar ne kadar sıra dışıysa Beyaz Diyar da o kadar sıra dışıydı. Her şeyin kristal olduğu bir yerden sonra burası çok yumuşak duruyordu. Adının beyaz konulmasına da şaşmamak lazımdı; çünkü buradaki ağaçların hepsi; gövdeleri ve dalları da dahil olmak üzere beyazdı. Gökyüzüne uzanan otuz kırk metrelik kocaman pamuk yumuşaklığındaki beyaz ağaçlar görülmeye değerdi. Ben böyle, pamuk şekerlere bakan çocuk misali bulutların yeryüzündeki kopyası gibi duran ağaçlara bakarken Kum'un sorusu, beni dalıp gittiğim manzaranın içinden çıkardı.

— Ne olduğunu anlatmayacak mısın?

Normalde Kum, merak etse de çok lüzum görmedikçe bunu soruya dönüştüren biri değildi. Demek ki bir şeylerin kesinlikle ciddi bir şekilde değişeceğini ve bu değişimin etki alanın sadece benimle sınırlı kalmayacağını kendisinin de bir şekilde bundan etkileneceğini düşünmüş olmalıydı ki kapıyı geçmeden önce kapattığını düşündüğüm konuyu tekrar açmış ve bu soruyu sormuştu.

— Her şeyi anlatacağım; ama son etabı bitirene kadar beklemeni istiyorum; çünkü şimdi soruna cevap verirsem bu, daha fazla soruya neden olacak ve bu soruların cevabı bende de yok. Bana güvenmeni ve biraz daha beklemeni istiyorum.

Aslında biraz daha üstelese kendimi tutamayıp anlatırdım; ama Kum, üstelemedi. Her zamanki gibi yine çok anlayışlıydı. "Madem anlatmayacaksın, gidelim!" dedi ve doğuya doğru yürümeye başladı. Sesindeki sitemi fark etmemek imkânsızdı. Bu kadar sitem kadı kızında da olur, deyip bana eşlik eden gergedanla beraber arkasından yürümeye başladım. Aslında artık doğuya doğru yürümemize gerek yoktu; ama alışkanlıktan o yöne yürümeyi sürdürüyorduk.

Bu şekilde ağaçların arasında iki saat yürüdükten sonra ağaçların iyice seyrekleştiği ve yerden bir metre kadar yükselen sarı otların ortalığı kapladığı bir yerde bu otu yara yara kuzeyden güneye doğru yavaş yavaş ilerleyen devasa boydaki ince uzun karaltıyı gördük. Dört metre uzunluğundaki bu karaltı, sanki yerde kayıyordu. Adım atan bir canlıdan ziyade kayarak ilerleyen bir salyangoz gibi hareket ediyordu ve bir salyangoz kadar da yavaştı. Acelesi yok gibiydi ki acelesi olsa nasıl olurdu onu da bilmiyordum. Dört metre boyundaki bu karaltıya yaklaştıkça ondan yayılan enerjide inanılmaz tanıdık bir şeyler hissetmeye başladım; ama daha önce böyle bir şeyle karşılaşmadığıma emindim. Gözü kapalı tattığı şeyin tadını bilip de ne olduğunu çıkaramamak gibiydi bu. Karaltıdan büyü veya sihirden farklı bir enerji hissediyordum. Daha doğrusu var ama yok, yok ama var bir türlü karar veremediğim bir şeydi.

Dört metrelik bu karaltı, üzerine yerde sürünecek kadar uzun siyah bir örtü bırakılmış biri gibi duruyordu. Baş ve omuz hatları seçilebilirken vücudun geri kalan kısmı tamamen belirsizdi. Yüzü olması gereken yerde sanki iki karanlık göz boşluğu olan ve ağız olması gereken yerde ince kırmızı bir çizgi bulunan beyaz bir maske vardı. Yaklaştıkça bunun maske olmadığını fark ettim. Bu, onun örtüsünün beyaz renkteki yüz kısmıydı. Sanki bir pandomim gösterisi sunacak pandomimci gibiydi.

Kolları bacakları yokmuş gibi duran bu varlık, giderek ona yaklaştığımız halde alabildiğine telaşsız bizi umursamadan ilerleyişini sürdürüyordu. Bu varlıkla aramızdaki mesafe yüz elli metre kadar kalmışken bizim tam karşımızdan onun sağından bir ağacın arkasından fırlayıp ona doğru koşturan biri yetişin biri çocuk iki kişiyi gördük. Yarı çıplak, güneşin yaktığı aşırı bronz tenli bu iki kişiden çocuk olanın göz çevresi siyaha, dudakları kırmızıya, yüzü de beyaza boyanmıştı. Sanki karaltıyı taklit etmiş gibiydi. Her ikisinin de elinde mızrak vardı. Eğer karaltıyı avlamaya çalışacaklarsa bayağı cesaretli olduklarını; ama aptallığın bolca karıştığı bir cesaretlerinin olduğunu söylemek lazımdı.

13. KAPI - FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin