Kapıdan geçtikten sonra gördüğümüz manzara her hali ile şaşırtıcıydı. Ne dağın ne tepenin ne taşın ne otun ne böceğin ne bir hayvanın, hiç bir şeyin olmadığı bir yerdeydik. Koyu kahverengi dümdüz bir toprak zemin ve yeryüzüne oldukça yakın bulutların yer aldığı bir gökyüzü altında olmak da şaşırtıcıydı; ama bu manzarayı asıl şaşırtıcı kılan koyu kahverengi bu topraktan, boyutları iki metreyi bulan farklı renklerde baloncukların çıkmasıydı. Sanki yerin altında bulunan bir çocuğun üflediği çubuktan çıkarak yeryüzüne ulaşan bu hava kabarcıkları inanılmaz bir görüntü oluşturuyordu. Sarı, kırmızı, yeşil, mavi, turuncu neredeyse her rengin görülebildiği bu baloncuklarda ne birbirlerine olan mesafede ne de yerden çıkış sürelerinde bir düzen vardı. Daha belirgin olan belli bir yükseklikten sonra kaybolan bu baloncukların havada kalış sürelerinin ortalama bir dakika kadar olmasıydı.
Yeryüzü ve gökyüzü arasındaki bu yüzlerce hava kabarcığı karşısında kapıdan çıktığımız yerde çivilenip kalmıştık. Bu manzara karşısında hangi duyguları hissetmem gerektiğine bir türlü karar veremediğimden şaşırmak ve üzülmek arasında gidip geliyordum. Bu olağanüstü manzaraya bir sözüm yoktu; ama değil panzehir taşı ortada normal taşın bile olmadığı bu yerde, neye benzediğini bile bilmediğimiz panzehir taşını nasıl bulacaktık? Kum'un yüzündeki ifade, onun da benzer düşünceler içinde olduğunu anlamama yetiyordu.
Biz, böyle yerimizde çakılı önümüzde ki manzaraya bakarken kediye dönüşmüş olan kapımız, on metre ötemizde yerden çıkmaya başlayan sarı hava kabarcığına doğru koşturmaya başlayınca içinde bulunduğumuz durumdan biraz sıyrılır gibi olduk. Beyaz, yaramazlık ve oyun peşindeydi anlaşılan. Balona bir metre kala neredeyse yerden kurtulmuş olan balonun üstüne atladı. Ben, balona değdiği an renkli ve şeffaf olan hava kabarcığının patlayacağını düşünürken Beyaz'ın ağırlığıyla sarı hava kabarcığı yere indi, toprağa değen kısmı hafif içe gömüldü ve durdu. Beyaz'ın bulunduğu kısım da onun ağırlığıyla içe doğru gömüldü ve bir noktadan sonra sarı hava kabarcığı geri esnedi ve bu esneme esnasında Beyaz, kabarcığın içerisinde kaldı. Baloncuğun içindeki Beyaz, yürüdükçe balon dönüyor ve bir taraftan da yükseliyordu. Kediyi balondan çıkarıp çıkarmamakta kararsız kalmıştım.
Yaklaşık üç yüz metre kadar yükseldikten sonra baloncuğu kaybolup yere düşmeye başlayan Beyaz, bir kuzguna dönüşüp aşağı doğru süzüldü. Geldi Kum'un omzuna kondu ve mavi gözlerle etrafı süzmeye başladı.
Biraz sıkıntı ve biraz da boş alanın neden olduğu hafif isyan duygusu yansımış bir ses tonuyla Kum'a, "Bayağı ilginç, (balonları göstererek) renkli ve (kuzgunu göstererek) bazıları için de eğlenceli bir yer; ama ben hiç taş göremiyorum. Daha doğrusu balonlar dışında hiç bir şey göremiyorum." dedim. Yüzünde olmasa da sesinde hafif sıkıntı hissettiğim Kum, "Bir dünyadan bahsediyoruz. Tümü böyle olmayabilir. Arama sihri yaparak bir başlangıç yapabilirsin." deyince içimdeki sihre odaklandım ve sihri elimde toplayıp yaydım. Elimdeki sihri yaydığım an hissettiklerim hiç iç açıcı değildi. Sihrimin yayıldığı yerden çıkardığım büyüden beslenen çok güçlü bir sihrin etkili olduğu bir yerde olduğumuzdu. Kum'a döndüm durumu açıklamaya başladım.
— Alan böyle boş olunca sihrim, dünyanın geri kalanı hakkında da bir fikir verecek kadar geniş bir alana yayıldı. Hem büyü yapabilen hem de sihri kullanabilen birinin yapmış olduğu büyüyle desteklenmiş bir sihirli alanın içindeyiz. Birbirini besleyen bir yapı bu. Bir koruma sihrine benziyor. Bu sihir o kadar yoğun ki sihirli veya büyülü herhangi bir şey var mı yok mu onu hissetmemi engelliyor. Bir nevi görünmezlik kalkanı görevi gördüğünden hiçbir sihri veya büyüyü algılayamıyorum. Yani bu taş sihirliyse bile nerede olduğunu sihrimle bulmam imkansız. Bu sihri etkisiz hale getirmem de imkansız; çünkü benim gücümün üstünde. Yapılan sihir için oluşturulan büyü o kadar güçlenmiş ki benim gücümün bunu aşması imkânsız.
— Madem sihirle bulamıyoruz o zaman normal yolardan ararız. Başka çare yok.
— Peki, olur da bulamazsak?
— Çok erken ve henüz kullanan olmadı; ama (gülerek) çağrıyı ilk kullanan biz oluruz.
İkinci etap bile gözüme kolay görünmeye başlamıştı o an.
Kum'la beraber yürümeye başladık. Biz yürümeye başlayınca Kum'un omzundaki kuzgun havalandı, dört metre önümüzde yere kondu ve bir çöl tilkisine dönüştü ve ilerde yerden çıkmakta olan mavi baloncuğa doğru koşmaya başladı. Hala durulmamıştı ve hala yaramazlık peşindeydi. Ama bu sefer baloncuğun içine girmek yerine başıyla hafifçe vurup baloncuğu, dört metre ileride yerden çıkmakta olan sarı baloncuğa doğru itti. Ben, yan yana gelen baloncukların çarpıp geri sekeceklerini düşünürken baloncuklar iç içe geçmeye, büyümeye ve renk değiştirmeye başladı. Balonların birleşmesi tamamlandığında dört metre çapında kocamam yeşil bir balon vardı. Yerine getirilmesi gereken bir görev olmasa gayet renkli ve eğlenceli bir yer olacaktı burası; ama tamamlanması gereken bir görevimiz vardı. Kapımızın yaramazlıklarıyla saatlerce yol aldığımız halde bu dünyada değişen hiçbir şey yoktu.
Akşam olunca Kum'la kendimizi yere bıraktık. İkimizde de takat kalmamıştı. Beyaz, gelip kendini kucağıma bırakınca onun da yorulduğunu anladım. Çantadan çıkardığımız yemeklerimizi yedikten sonra ilk nöbeti ben aldım. Gece yarısı nöbeti devralan Kum sabaha kadar nöbet tuttu. Çekindiğimiz yabani hayvanlar değildi. Diğer sihirbazlar olmasa koruma kalkanı oluşturup güvenle uyurduk.
İkinci gün yürümeyi bıraktık; çünkü değişen hiçbir şey yoktu. Ejderhaya dönüşüp baloncukların arasında süzüle süzüle yeryüzünü taramaya başladım. Öğlen verdiğimiz üç saatlik mola dışında akşama kadar sürekli uçtum. Yürümek uçmak fark etmiyordu yine değişen bir şey yoktu. Üçüncü gün olduğunda manzara artık can sıkıcıydı. Hala renkli ve eğlenceliydi; ama farklı bir şey bulamamak bıktırmıştı. Tüm gün uçtuğum halde yine hiçbir şeyle karşılaşmamıştık. Dördüncü gün uçmak beni çok yorduğundan dinlenebilmem için yürümeye karar verdik. Klasik olarak güneşin doğduğu yere doğru yürüyorduk.
Bir yerden sonra ben de panzehir taşından koptum. Kendimi baloncuklara verdim. Kah sarı kırmızı rengi bir araya getiriyor turuncu oluşturuyor; kah kırmızı ve maviyi yan yana getiriyor mor oluşturuyordum. Renk cümbüşü güzel oluyordu. Böyle balonlarla oynarken Mavi geldi aklıma. Bu balonlardan birinin ne kadar hoşuna gideceğini düşündüm. Dünyaya kadar götürebilir miydim bilmiyorum; ama bir tane de olsa yanıma alıp şansımı denemeye karar verdim. Yerden çıkmakta olan kırmızı renkli bir balona ortadan kaybolmasını önleyecek koruma sihri yapıp koruma küresinin içine aldım ve küreyi küçültüp çantama koydum.
Öğleyin koyu kahverengi toprağa uzanmış dinlenip gökyüzünü seyrederken o an bir şey fark ettim ve bunu Kum'un da fark edip etmediğini öğrenmek için Kum'a balonları göstererek bir eksiklik fark edip etmediğini sordum. Nasıl dercesine yüzüme bakınca "Ben de yeni fark ettim. Dikkat ettiysen hiç beyaz baloncuk yok." dedim. Hafif dudak büküp "Ne olmuş yani?" deyince "Hoş olurdu beyaz baloncuk!" dedim. "Bir tane yapacağım." deyip ayağa kalkınca oturduğu yerden "Nasıl yapmayı planlıyorsun?" diye sordu. "Merak etme sadece dikkatle izle; çünkü düşündüğüm şekilde olursa gökyüzünde kocaman beyaz bir baloncuk bizi bekliyor olacak." dedim gülerek.
Gökyüzündeki tüm renklere yetecek kadar kapı sihri oluşturup kapıları baloncukların üzerine açıp çıkışlarını aynı noktaya verdim. Oluşturduğum kapıdan girip aynı noktadan çıkan baloncuklar birleşip büyürken Kum da şaşkınlıkla yaptığım şeyi seyrediyordu. Son baloncuk da bütüne katıldığı an devasa baloncuğun rengi beyaza dönüştü ve o an kesinlikle planlamadığım bir şey oldu. Beyaz baloncuk sanki başka bir dünyanın görüntüsünü veren bir alan oluşturmuştu. Yanımda oturan Kum ayağa kalkmış bu olağanüstü manzaraya bakıyordu. Beyaz balon hızla yükselirken bir anda kayboluverdi; çünkü balonlar büyüdükçe hızları da artıyordu. Kum, "Yanlış görmedim değil mi?" diye sorunca "Hayır ve aynı şeyi düşünüyoruz galiba." dedim.
Beyaz balon görme isteğiile okulda öğretilen tüm renkleri bir araya toplayıp beyaz rengi elde etmebilgisinin somut hali olan beyaz balon bizim cankurtaran simidimiz gibiduruyordu. Oluşturana kadar hiç denk gelmediğimiz beyaz balon, bu dünyanınsihirle saklanmış gerçek yüzüne ulaşmamızı sağlayacak bir kapı görevi görüyorolabilirdi. Böyle bir durumda teşekkürü hak eden biri varsa o da ben değildim,Beyaz'dı; çünkü onun kırmızı ve sarı balonu birleştirmesi bu fikrin başlangıcıolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13. KAPI - FIRTINA
FantasíaKitaplara düşkün Rüzgar'ın bir pazar günü kütüphanede kitap okurken açılan mavi kapıyla başlayan; büyüyle, sihirle, canavarlarla dolu on üç etaplık fantastik yolculuğu farklı dünyalara, farklı ırklara ve daha zorlu görevlere uzanarak devam ediyor.