2.1

14K 771 72
                                    

"Hyung, bilmiyordum diyorum. Neden inanmıyorsun?"

"Çünkü benim kardeşim, Hee Youngsun."

"Mantıklı değil," dememle telefonu yüzüme kapattı. Randevunun ortasında aradığımı biliyordum, bunun için telefonu açtığında iyicene azarlanmıştım. Demek ki yeterli gelmemişti yüzüme kapatmıştı.

"On dakika verdiğimiz ara bitmiştir, devam edelim."

Bay Park sert tavrına büründüğünde eski halimize dönmeye başladığımız anladım. Biz profesyonel değildik, üç saat fazla çizseydik ne olacaktı?

"Bay Park serginin bitişi çok fazla olma-" sözümü kestiğinde bir daha konuşmayacağıma yemin bile edebilirdim.

"Hee Young, çizime devam et."

Kaşlarımı çatıp zihnimde yankılanan profili tuvale aktarırken gözlerim Jungkook'a kaydı. Amcasının işi olduğundan resim sınıfında biz çizerken o ise öğretmenler için konulan kürsüye bar taburelerine benzer sandalye çekmiş matematik testi çözüyordu. Matematik olduğunu su içmek bahanesiyle ayağa kalktığımda görmüştüm. Sanırım özel ders verse, parayı basardım.

Ya da Taehyung'a para basması için yalvarırdım.

"Saat kaç oldu?"

Telefondan bakıp cevapladım, "Sekizi üç geçiyor daha."

"Daha? Bu rakamdan rahatsız olmuş gibisin Hee Young," dediğinde "Daha güzel güzel çizeceğiz anlamında dedim," diye ekledim. Kıvırmama Jungkook kenardan güldü, Bay Park'a yakalanmadan Jungkook' a bakarak göz devirdim. Gördüğü halde gülmeye devam etti, tebessüm ettim sadece.

Hala Bay Parktan çekiniyordum, adamda farklı bir aura vardı.

Jungkook'un dudaklarını çizerken gerçek haline baktım. İnceydi ama güzeldi. Tavşan dişleriyle gülünce hepten yok oluyordu. Ah, birde şu dudağının altında bulunan küçük beni vardı. Gerçekten detaylar bile güzel duruyordu.

Önüme dönüp tuvale çizmeye başladım. Eğer Bay Park birkaç defa daha gece dersine bizi bırakırsa, Jungkook'un resimlerinden oluşan bir sergi açacaktık. Sürekli onu çizmekten şikayetçi değildim fakat saçma oluyordu. Bir zamandan sonra. Sanki onu çizdikçe beynime daha iyi kazınıyordu.

Ve günün sonunda unutamıyordum.

Telefonum titredi. Bay Park başka biriyle uğraşırken elime aldım, Jungkook? Bu çocuk matematik testi çözmüyor muydu?

Jungkook: Bay Park sayesinde ölüme daha da yaklaşıyormuş gibi hissediyorum.

Itsrealme: Bay Park ise mevzu sadece sabırlı ol.

Uzun bir aradan sonra cevap vermeli miydim bilmiyorum ama cevap vermemle bir tane daha mesaj geldi.

Jungkook: Şimdi ya da şu an, senden mesaj aldığıma inanamıyorum.

Uzun bir süre tek takılmıştım.

Itsrealme: İstersen atmayı kesebilirim.

Komple.

Jungkook: Bunu ima etmedim.

Ayrıca kesmeni de istemiyorum.

Etrafımda kim olursa olsun yüz yüze konuşmasak bile kendimi daha iyi açıkladığımı düşünüyorum.

Itsrealme: Ah, Kookie.

Ne desem bilemedim.

Ama karşına çıktığım an, benden uzaklaşacağını düşünüyorum.

Belki hayal kırıklığı, belki de başka bir histen dolayı.

Benden kaçacağını düşünüyorum.

Jungkook: Böyle bir şey için, bir şey diyemem.

Ama seni bu düşünceye neyin ittiğini merak ediyorum.

(görüldü.)

Bay Park'un doğrulmasıyla telefonu cebime attım. Biraz olsa da rahatlamıştım. Tam olarak ne hissettiğimi söyleyemesemde, iyi geldiği kesindi. En azından, önceden uyarmıştım.

Saat dokuzu on sekiz geçerken Bay Park paydos yapmamıza karar verdi. Minnettar falan olamayacaktım, zaten bizi tutan da bu saate kadar oydu.

"İyi akşamlar," diye sınıfa seslendiği sırada kot ceketimi giydim. Çantamı tek omzuma geçirip içinden küçük hologramlı gri cüzdanı çıkardım. Otobüs kartım, daha kolay olur ulaşabileceğim yerde dursaydı iyi olacaktı.

Jungkook da benimle beraber okuldan çıktığında ikimizden de ses çıkmamıştı. Okul, merkezden biraz uzak kaldığından sokaklar neredeyse boş denilecek kadar az insana sahipti. Biraz ürkütücüydü ama güzeldi.

"Nereye gidiyorsun?"

"Otobüs durağına," diye cevap verince yanımda yürümeye başladı, yol ayrımına geldik. O sol taraftan gidecekti ben ise biraz daha yürüyecektim.

"İstersen durağa kadar eşlik edebi-" sözünü keserek teşekkür ettim. "Gerek yok, kendim giderim."

Elini omuzuma koyup asker arkadaşı gibi birkaç defa vurdu. "İyi geceler." Aynı dilekte bende bulundum, ayrıldık. Cebimden kulaklıklarımı çıkardığında adımlarımı hızlandırmıştım. Çıktığımı haber vermek için Taehyung'u aramam gerekiyordu.

Durağın tepesi zaten gözüküyordu, korkulacak bir şey yoktu. Işık desen, yaklaşık beş on metre arayla sokak lambası vardı.

Jungkook ile ayrılmamızın dördüncü dakikasına girerken kulaklığım yokmuş gibi duyduğum acı bir fren sesi olduğum yere çivilemişti beni. Bedenimi korku sarmıştı.

Yanımdan hızla geçen siyah araba durağa çarptığında tek iyi yan durağın ve sokağın boş olmasıydı. Ben ise arabanın rüzgarından ya da anlık korkumdan kendimi bira şişelerinin üzerine atmıştım. Çığlığım sokakta yankılanmıştı.

Elimden akan kanı unutturacak tek şey panik atağımın yavaş yavaş aktif olmasıydı.

Ellerim deli gibi titrerken arabadaki kişinin canlı olması için dualar ediyordum.

*
Bakınız, geçiş bölümü iki.
Umarım wattpad bunu da saat başı silmez yoksa tırlatırım.

elanur_grc25 nefes almayı unutma

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

elanur_grc25 nefes almayı unutma. Ben direkten döndüm çünkü.

my rude boy | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin