Koltuğun yastığını düzelterek evi toplamaya başladığımda neredeyse ellerim titriyordu. Bu saçma heyecan nereden geliyordu tam emin değildim çünkü Kook ilk defa bize gelmiyordu.
Aklımda kalan çocuk şarkılarını evde sesli bir şekilde söylerken kapının çalması tüm vücudumun uyuşmasına sebep oldu. Bu kadar çabuk? Kapıda falan mı yatıyordu acaba? Daha mesaj atalı üç dakika olmuştu.
Son kez koltuğa baktım ve kapıya koştum. Dudağımı yok etmek istermiş gibi yerken, ısırırken diyemezdim çünkü kopacaktı artık, kapının deliğinden dışarı baktım. Gördüğüm kişi tuttuğum nefesimi dışarı vermemi sağlamıştı.
Kapıyı açarken sevimsizce gülümsediğimi biliyordum ama elimden başka bir şey gelmiyordu. Kısa boylu, sadece çıkmaz ayın çarşambasında sevimli olan yaşlı apartman yöneticimiz tek kaşını kaldırarak bana bakıyordu.
Ürkmüştüm.
"Teyze?" dememle kaşlarını çatarak bana baktı, hala kendini genç sanmasının yanında beni hiç sevmiyordu. Kolumu koparsalar, yardım etmez gibi geliyordu ama yinede bana karşı merhametliydi.
"Annen yok mu?" demesiyle kafa mı sağa sola salladım. "Yok." dedim ardından ama içimde büyük bir panik dalgası vardı. Ya şimdi Kook gelseydi? Bu kadın saniyesinde sülalemi buraya toplardı. Yaşlı falan diyorduk ama mahalledeki çoğu kırk yaşındaki kadınlardan daha genç duruyordu.
"Tae'yi gördüm sabah, gelmedi mi hala?"
Yine kafamı sağa sola salladım, gelmediğini söyledim. Artık gitsin istiyordum, bir an önce sadece gitsin. Ve beklediğim kişi gelsin. Ama ne apartman yöneticisi kadın gidiyordu, ne de Kook geliyordu.
En sonunda annem ve Tae gelecekti.
"Evde teksin yani?" ince kaşını kaldırıp bana baktı. Ama sanki sadece gözüme değil, içimden geçmiş evi inceliyordu. Dudağımı ısırarak kafamı salladım. Konuşmak istemiyordum, git artık kadın.
"Evet, tekim." dedim elimdeki telefonu arka cebime koyarken. Daha da güldü ve kapıyı tek hamlede sonuna kadar açtı. Bu kadına yukarıdan bir güç yardım etmiyorsa, hulk falandı sanırım. "O zaman bir kahve içelim!" coşkuyla söylediği şeyin karşısında sahteden güldüm.
"İçelim..." diye mırıldanırken, beni ittirdi ve içeri girdi. Neyseki ev topluydu. Sadece iki yastığı düzeltsem bile topluydu. Ah anne, temizlik takıntın işime yaramıştı.
Mutfağa gidip bize geldiğinde sürekli olarak içtiği kahveyi yaparken elim telefona gidiyordu ama beni izlediğini bildiğimden özenle kahve yapıyormuş gibi davranmaya devam ettim.
Geçen kısa sürenin ardından su kaynamıştı ve bende toz halinde fincanlara koyduğum kahveyi hazırlayabilmiştim. Dudağımı dilimle ıslattığım sırada gözüm saate takıldı.
Sanki hiç zaman geçmemiş gibiydi.
"Tae neden döndü, özledim onu. Bana da hiç gelmedi." asılan suratına şok olurken bu kadının Tae'ye anne şefkati beslediğine tekrardan tanık olmuştun. Küçükken de, bizimle hep ilgilenirdi ama Tae onun için daha farklıydı.
Eh, Tae de sürekli ona gidiyordu.
Ben, ben ise karşılaşmamak için dualar ediyordum.
"İş için gitmişti, belli bir süreliğine. Staj gibiydi, tamamladı ve geldi." dedim patrona kızıyla basıldığını anlatmaya gerek duymayarak. Utanıyordu sonra, kıyamam.
Aslında, evde oturmamın sebebi oydu. Çok da güzel kıyardım.
Yine de, kahveden bir yudum aldım ve saatle bakışmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my rude boy | jungkook
FanfictionJungkook: Eğer dediğin gibi benden hoşlanıyorsan neden karşıma çıkmıyorsun? Itsrealme: Çünkü sen uzaktan daha iyi bir insansın Jeon Jungkook. Jungkook: Ne demek istiyorsun? Itsrealme: Etrafındakilere nasıl davrandığını gördüm. Karşındakini nasıl kü...