3.7

8.5K 455 83
                                    

"Anne, ev düzgün. Sadece ütüyü yapamadım, yani daha doğrusu yapmadım."

"Oh, tanrıya şükür. Bir an cidden deneyeceksin sanmıştım." dedikten sonra gülen anneme dil çıkardım, hep görmediğindendi bu cesaretim. Burada olsa, dilimi koparırdı.

"Anne, abartma." dememle Tae'nin sesini duymuştum. Ah, annemle bu kadar konuşmak yeterdi. Biraz da Taeyle konuşmak istiyordum.

"Anne, hyungumu ver telefona." dedim, biraz homurdandı ama itiraz etmeden de telefona Tae'yi verdi.

"Özledin sanırım," demesiyle "Bilmiyor musun, senin sesini duymadan uyuyamıyorum." diye dalga geçtim. Kıkırdadı sadece. Ah, Tae üç ay yoktu. Cidden iğrenç bir durumdu.

"Hain, ben seni özlemiştim..." diyen Tae cidden değişik bir tiplemeydi. Sağ gösterip sol vuruyor diyecektim ama, bazen hiç vurmuyordu.

"Hyung, bende seni özledim. Özellikle asma kilit taktığını öğrendikten sonra."

"Cadı," dedi ama ses tonundan eğlendiği belli oluyordu. Bir süre ses gelmediğinde "Hee Young, annemle yemeğe çıktık. Kapatıyorum." dedi ve bir şey dememe izin vermeden kapattı.

Resmen, üvey evlat muamelesi görüyordum.

Bende el mahkum, Jae Hwa'yı aradım. O da açmadığında, sadece geriye dizi izlemek kalmıştı.

*

"Hayır Hee Young, öyle değil diyorum. İşlemlerinde hata var."

"Ne demek hata var ya?" diye mırıldandığım sırada tebeşiri parmaklarımın arasında gezdirdim.

Dae-Hyun zekasını konuşturarak "Yanlış ayırmışsın!" diye bağırdığında Bay Kim coşkuyla "Evet!" dedi. Şimdi kusacaktım şuraya o olacaktı. Ya da giderken sadece Dae-Hyun'a kusardım, bilmiyorum.

"Ama, bence doğru! Bakın şimdi," diyerek kenarda tekrar ayırmaya başladım ama arkamdan gülen kızların seslerini duyuyordum. Mümkünse Bay Jeon bir hafta gelmesin ve bende şunları döveyim diye içimden geçirmekten başka bir şey yapamıyordum.

Çarpanları doğru şekilde ayırdığımda ilk yaptığım işlem ile alakası olmadığını görmüştüm. Umursamayarak düzelttim ve kaldığım yerden devam ettim.

İşlemin sonunda x'i kutu içine alıp yerime giderken zilin çaldığını duymuştum. Telefonumu sıranın altından çıkarıp mesaj geldi mi diye baktığımda Kooktan geldiğini gördüm.

Kook: Öğle arası, kantine yanıma gel.

Young: Neden? Sınıfta duracaktım.

Kook: O zaman, sizin sınıfa geleyim.

Amcamın odasından pasta çaldım biraz, çikolatalı.

Yer misin?

Young: Dae-Hyun'un sırasını çalabiliriz, sen gel.

Hem, elbette yerim. Bu ne biçim bir soru.

Kook: Tamam, elimde kutuyla geliyorum.

Young: Bekliyorum.

Telefonu sıranın üstüne bırakıp neredeyse boşalmış sınıftan Dae-Hyun'un sırasını kendi yanıma çektim. Sınıfta sadece ben hariç üç kişi vardı ki onlarda test çözmekle meşguldü. Dae-Hyun, kızabilirdi, bağıradabilirdi ama pek de umrumda olmazdı. Aman canım, okul Kookie'nin amcasınındı.

Olmadı, tehdit falan ederdik.

Üç dakikanın sonunda, elinde cidden pasta kutusu ve diğer elinde de kaşıkla içeri Kookie girdi. Ay, ağlarsam mutluluktan ağlayacaktım sanırım.

my rude boy | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin