3.5

9.2K 491 91
                                    

"Öyle bırakmasaydın da uyanabilirdim." dedemle güldü. Bu daha çok 'elime konuş' der gibiydi. Yine de dibinde yürürken güldüğünü görmek mutlu etmişti, alay etti benimle kafasıyla bakarsam kavga ederdim.

İyi yönden bakmalıydım.

"Uyanmazdın, kaç defa dürtükledim seni." dedi kaşlarını kaldırarak. Kook'a bakmak için kafamı hafif diyemeyeceğim bir pozisyonda kaldırmam gerekiyordu. İyi de, istediğin kadar dürtükle umursamazdım be Kook. Serserilik kanımda vardı benim.

"Pardon ama uyurken 'Jungkook dürtükledi, kalmalıyım' diye düşünmüyorum." bana dönüp yüzünü göremeyince açtığım şapkayı tekrar kapattı.

Kaşları çatılmıştı, benimde.

"Ne yapıyorsun Kookie?" dememle annem gibi, hatta tıpkısının aynısı bir şekilde "Hasta mı olmak istiyorsun?" dedi. Ama daha çok 'ölmek mi istiyorsun?' der gibiydi.

"Ne alaka? Alt tarafı şapka." göz devirdiğinden emin olduğum saniyelerde ses gelmedi ve biz yürümeye devam ettik, Tae aradı.

"Hyung, annem yanımda değil." dediğimde güldü. Canlı görmek için kolumu bacağımı verebilirdim, özlemiştim. "Seni aradım Hee Young, annem yanımda olacak zaten."

"Bunu yüzüme vurman gerekiyor muydu sence? Annemin yokluğuna nasıl alışacağım bilmiyorum."

"Saçmalama Hee Young, alt tarafı bir hafta." yürürken aniden durdum, kaç adet yeşil çay içmem gerekiyordu bunu sindirebilmek için? Annem, bir hafta yanımda olaca- dağıtırdım ortalığı. Ay, bana bir şeyler oluyordu. Elim ayağım tutmuyordu, ağlayacaktım şimdi.

Özlemiştim falan mı demiştim ben, katiyen yalandı.

"Ne bir haftası? Ay, başım dönüyor bir şeyler oluyor bana!"

Jungkookie telaşla kolumu tuttu ama göz kırparak güldüm. Telaş yapması gereken Tae olmalıydı, Kook değil. Ama hyungum, tınlamıyordu bile. Ya da kardeşini gereksiz bir şekilde çok iyi tanıyordu.

"Hyung," dedim inildiyerek. "Annem hafta sonu bitiminde geleceğim, diyordu. Ne diyorsun sen?"

"Evlatlık olduğunu sana şimdi telefonda söylemek üzücü bir durum, Hee Young."

Yolun ortasında durarak konuşmak saçma gelince Kook'un bileğinden tutup ilerlemeye başladım. Elin bilerek tutmuyordum, aramızda bazı şeyler netleşiyordu ama kesin değildi. Ve ben o zamana kadar ilk elini tutan olmak istemiyordum, ek olarak bir de utanıyordum!

"Çok komiksin Tae." dememle sinirlendiğini biliyordum, bu yüzden direk büyük oynamıştım. Yaşasın sinsilik, yaşasın fırsatçılık.

"Yanında değilim diye bu kadar cesaretlisin, yoksa kafanı uçurmuştum Hee Young." kıkırdadım sadece. "Madem üveyim, sana neden saygı göstereyim? Bu arada mini buzdolabı evde bırakmışsın, az sömüreyim bu gece." sinir olmasını beklerken, tahminlerimin dışında kahkaha attı. Onun sinirden kudurması gerekirdi, benim değil.

"Ah, annem Hee Young senin odana hiç girmedi derken şaka yapıyor falan sanmıştım. Şaşırttın beni güzelim."

Bütün enerjim benliğimi terk ederken "Ne diyorsun hyung ya?" dedim. Ardından yaptığı itiraf benim çökme dönemimin başlangıç saniyesiydi.

"Mini buzdolabıma yedi tane asma kilit taktım."

*

"Aç şu kapıyı Hee Young!" omuz silktim ama kapalı kapıdan göremeyeceği için yan evin duyabileceği bir şekilde bağırdım.

"Açmayacağım!" dememle aklıma telefonu içeride unuttuğum geldi, şu evde bir defa da düzgün grev yapabilseydim kafamı koparacaktım. Ayrıca benim bildirim sesim miydi o?

Odaya bir göz attım suyum bitmişti, leptobun şarjını salonda bırakmıştım ve açtım. Sinir krizi geçirmemek için hiçbir sebebim yoktu.

"Emin misin, her şeyini salonda bırakmışsın Hee Young." dediğinde kilidi çevirip kapıyı araladım. Annem elinde telefonumu tutuyordu ve gülüyordu. Tek umudum, komşunun telefon sesinin bizim eve kadar gelmiş olmasıydı.

"Jungkook?" dedi gülererek. Bu daha çok fırtına öncesi sessizlik gibiydi ve ben korkuyordum. Ardından telefonu elime verdi, arkasını dönüp salona geçti.

"Her neyse sen artık genç bir kızsın, pek fazla karışmamam gerekiyor. Bu yüzden onu akşam yemeğine, dönünce bekliyorum."

Aman ne güzel.

Kook tanışma hikayemizi anlatırken bende valizimi falan toplardım. Ayrıca ataklar ne olacaktı? Annem sadece bir kısmını biliyordu. Kook'un bu eve adım dahi atmaması gerekiyordu.

"Sen bir hafta benden uzak kal ama gelince başla birini yemeğe davet et. Bravo ya, gördüğüm muameleye bak!" dememle annem televizyonun sesini yükseltti.

"Anne, bir hafta diyorsun farkında mısın?"

Kanalı değiştirdi bu sefer, vazgeçmedim.

"Ya ben nasıl yaşayacağım bir hafta? Ne yiyeceğim anne?"

Belgesel kanalı açtı, aslan ceylanı yiyordu sanırım tam bakmamıştım. Bundan sonra geriye tek bir basamak kalıyordu, o da belgesel sesinin yükselmesi.

"Ben sana para da bırakırım, dışarıdan söylersin. Haftaya cuma günü burada olacağım."

"Korkuyorum belki."

"Evin arka sokağında karakol var, arasan dakikasında burada olurlar. İkinci kattayız, bina fazlasıyla güvenli. Altta zaten apartman yöneticisi oturuyor. Kapıda, kilit için dört tane yer var ve senin yüzünden en büyüklerden altı tane kilidimiz var. Canımı sıkma Hee Young."

"O zaman bana hediye al." dediğimde eliyle gitmemi istediğini belli eden hareket yaptı, "Artık git başımdan." demesiyle pembe dizilerden birinde durdu.

Sessiz sakin odama gittim.

Jungkook: Hee Young, sana bir şey söylemek istiyorum.

Ardından bir numaradan mesaj geldi.

Kookie: Uyurken telefon numaranı aldım ve kendimi kaydettim.

Sorun olacağını düşünmemiştim.

*
Selam.

Artık telefon numaralarını almalılardı, bence.

Ev bir hafta boş, ne yapsak acaba ㅋㅋ

Sağlıkla kalın.

~

~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
my rude boy | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin