"Anne, lütfen yarın beni erken kaldır."
Annem gülümserken arkadan ona sarılıp bana bakan hyungum Tae, dil çıkarmıştı. Dudak büzmeme rağmen, hafifçe gülümsüyordum. Gergindim, bu inkar edemeyeceğim bir gerçekti.
"Hadi, yat ve uyu. Sabah ben seni kaldırırım." kafa sallayıp oturduğum yerden kalktım ve yanağından öpüp arkasındaki Tae'nin yanaklarını sıktım.
Tae, sinirle bana "Ölmek mi istiyorsun?" dese bile umursamamış ve yanından geçmiştim. Kısa saçlarım, artık kısa değildi, neredeyse omzumun bir karış daha altındaydı.
Eh, son kestireli bir yılı geçmişti sanırım.
Son yıl, son yılım, son yılımız... Her bakımdan farklıydı. Mesela, benim için devrim olan bir an vardı. Psikoloğa gitmem gibi. Her hafta iki gün, birer saatliğine gitmiştim. Jungkook ile, üniversiteye gidene kadar.
Yaşlı bir adamdı ve bana cidden kızıymışım gibi davranmıştı. Başlarda kapalı kutu gibiydim ve ağzımdan kerpetenle laf alıyordu. Fakat sonradan bir açılmıştım ki, arada bir beni arıyor ve sohbet ediyorduk.
Hem araba travmam hem de sınav stresinde iyi gelmişti.
Yıl başından sonra, derslerine zaten çalışan Jungkook, resmen daha fazla derslerine abanmış ve bana hayallerinden bahsetmişti.
Normal zamanda, daha sınav stresi gelmeden önceden bahsediyorum, her öğle arasında beraber yemek yiyip gülüştüğüm Kook bir zamandan sonra test kitabıyla yemekhaneye gelmişti.
Bu süreç inanılmaz saçmaydı. İlk başta bir tane test kitabı vardı, sonra iki tane oldu, üç tane oldu, bunun yanında bu defa defterler arttı ve Jungkook yemekhaneye neredeyse çantasıyla inmeye başladı.
Keşke çantasıyla inseydi.
Zaman geçtikçe ve sınav tarihi yaklaştıkça tek yemek yemeğe başladım. Arada bir evden, internetten öğrendiğim kek tariflerini deniyor ve güzel olunca Jungkook'a götürüyordum. Çünkü, kendisi yemek için mola bile vermediğinden dolayı, sınıfında onu kendim besliyordum.
Hatta bir ara, kendine bakmıyorsun, sağlığına dikkat et diyerek kavga çıkarmıştım ve üç gün boyunca küs kalmıştık.
Üçüncü günün sonunda, kakaotalk'uma ondan bir fotoğraf gelmişti; yemekhanede yemek yerken beni beklediğine dair.
Beraber yemek yemiştik ve bunca zaman keklerim hakkında bir şey demediği için üzgün olduğunu belirtmiş ve tekrar istemişti. Benimde tek yapabildiğim kekti zaten, yapmıştım ve ona yedirmiştim.
Okullar kapanırken, ikimizde biraz sarsılmıştık.
Jungkook, son sınıf öğrencisiydi zaten, üniversite sınavlarına girmiş ve hedeflediği bölümü kazanmıştı.
Bu, inanılmaz güzel ve üzücü bir durumdu benim için. Sonuçta onun belli bir hayalleri vardı, hayallerini gerçekleştirmesi için de Daegu'daki üniversiteye gitmesi gerekiyordu.
Kazandığı üniversite, başka bir şehirde olunca araya mesafe girer diye düşünmüştüm. Araya bir soğukluk girer ve toparlayamayız. Diyorum ya, sadece düşünmüştüm.
Daha sınava girmeden aklıma gelen bu konu, beni yerle bir etmişti.
Aslında bunu Jungkook'a anlatmıştım, konuşamayız diye korkuyorum falan demiştim. Gülmüştü sadece, ardından montumun şapkasını kapatmış ve elimi tutmuştu.
Şey demişti bir de, "Saçma sapan şeyler konuşma." ertesi gün ona mesaj atmıştım ve bu mesajım beni aksatırsa, Taehyung'un saksafonunuyla onu döveceğim hakkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my rude boy | jungkook
FanfictionJungkook: Eğer dediğin gibi benden hoşlanıyorsan neden karşıma çıkmıyorsun? Itsrealme: Çünkü sen uzaktan daha iyi bir insansın Jeon Jungkook. Jungkook: Ne demek istiyorsun? Itsrealme: Etrafındakilere nasıl davrandığını gördüm. Karşındakini nasıl kü...