4.2

7.6K 410 215
                                    

"Anne, sakin ol. O sadece bir pizza kutusu, hem de çöpte olan bir pizza kutusu."

Telefonu yatay pozisyondan dikeye çevirken mutfaktan çıktım. Annem daha Daegudaydı ve beni görüntülü aramıştı. Sebebini sorduğum zaman ise 'Evde ne ile karşılaşacağımı bileyim' demişti. Bende ona hak verince, şu an olduğumuz gibi yirmi dakikadır evi geziyorduk.

"Başka?" dememle "Yine gir şu mutfağa, ocağı kontrol edeceğim." dedi. Bu defa görmesini umursamadan göz devirdim. Ah, yanımda olmasa bile bu kadar sıkması bunaltıyordu.

"Bunaldım." dedim sadece ama annem pek de umursamıyordu. "Acele et, seninle vaktimi yiyemem."

"Tamam anne." son heceyi uzattığım da arkadan geçen Tae'yi gördüm. Ona seslendiğim zaman bana döndü ve kocaman öpücük attım. Ah yavrum, özlemiştim.

"Seni özledim Hee Young-shi!" kravatını bağlarken bana bakmadan bağırsa bile 'bende hyung' diyerek karşılık vermiştim. O sırada Namjoon hyung girdi kadraja, gamzelerini belli ettikten sonra parmak kalp yaptı.

"Namjoon hyung, seni de özledim!" dememle bir kırılma sesi duydum. İstemsizce alt dudağımı dişlerimin arasına alınca annem derin bir iç çekti.

"Namjoonie, sen nasıl hala hayattasın tatlım? Dikkat et biraz, siz gidince hallederim ben."

"Nereye gidiyorsunuz?" dememle kaşlarını Tae önde duran Namjoon hyungu az arkaya ittirip kendi öne geçti. Çok önemli bir şey anlatacak gibi ciddiyete girmesiyle kaşlarım biraz havalanmıştı.

"Biz öğrenci değiliz Hee Young, çalışıyoruz. Sorumluluk sahibiyiz, geleceğimizi planlamalı ve meslek hayatımızda da öyle olmalıyız. Her daim önceliklerimizi göz önünde tutmalı ve onlara uyma-" diyen Tae hyungu "Şirketin yemeği var, beleş." diyen Joonnie hyung kesti. Karşılığında Tae'den omzuna darbe alsa da, umursamadan gülmeye devam etti.

Bana burda disiplin falan geveliyordu ama kendi nerde yemek var, oraya ışınlanıyordu.

"Her neyse, sen ne zaman dönüyorsun anne?" dememle dudak büzdü Joonnie. Anlaşılan anneme fazla alışmıştı. Ah birde bilse bu kadının sadece ona karşı nazik olduğunu. Bize gelince esip gürlüyordu.

"Sabah uyandığında orada olurum."

Öpücük atıp el salladım. Tae ve Namjoon hyung evden çıkarken annemde telefonu kapatmıştı.

*

"Son defa. Jungkook, daha dikkatli ol. Adımları kaçırıyorsun." camdan görebildiğim kadarıyla Kook'u dikizlerken gözlerim fıldır fıldır dönüyordu. Dansına can verilecek Hoseok ve pirinç kekine benzeyen Jimin bile dikkatimi çekememişti.

Yani, biraz.

Öncelikle, kış ayında olmamıza rağmen üzerinde kısa kollu beyaz tişört ve altında da şort vardı. Kaslı bacakları gözüküyordu ve saçları alnına yapışmıştı. Düzgün tarasa, bu şekilde nefes keseceğinden emin değildim.

Ayrıca son ders bir saat önce bitmişti ve benim resim kursum olduğundan normal okul saatinden kırk dakika daha geç çıkmıştım. Yirmi dakikaya yakın süredir camdan onları izlerken arada bir kenarda oturup sakinleşmeye çalışıyordum.

İzlemek de zordu.

Hey, Kooktan bahsediyoruz. Terlemişti ve kasları belli oluyordu. Ayrıca, o kadar çok odaklanmıştı ki kedi gibi yapıştığım camdan iki üç kere Hoseok hyung ile birbirimize el sallayıp kalp yapsak da fark etmemişti.

Birde Jimin vardı, ona da kalbim yetmiyordu.

"Anladım." dedikten sonra su şişesini almak için önünde durduğum cama geldi. Cam filmliydi, pek fazla belli olmuyordu ama ben öyle bir kesmiştim ki, birazdan resim sınıfına gidip onun portresini çizebilirdim.

my rude boy | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin