Dae-Hyunla yemekhanede, boş bir masada oturup yemek yerken aniden, "İlişkiniz nasıl gidiyor?" diye sordu. Bu soru, bir an duraksamama sebep olmuştu. Böyle bir şey beklemiyordum. En azından, ondan beklemiyordum.
"Fazlasıyla güzel ve bu beni biraz korkutuyor." derken çubuğumu ağzıma götürdüm. Lokmamı yediğim sırada, gülümsüyordum.
"Annemle iki gece önce tanıştılar, arkadaş desen değiliz, sevgili desen değiliz ama ortaya karışık fazla güzel bir ilişkimiz var. Saçma sapan kıskançlıklar ya da sıkmalar yok." dedim, esnemiştim. Dün gece, iyi uyuyamamıştım.
Kook, nerdeyse bugünle beraber iki gündür durgundu. Onu merak ediyordum, aramış ve bir sürü mesaj atmıştım ama genellikle beni geçiştirmişti. Kafasında bir şeyler vardı ve ben onu çözemiyordum.
Normal değildi.
"Benim sevdiğim şeyleri biliyor, ilgi alanlarımı ve tercihlerimi. Bende onunkini biliyorum, ikimize göre hareket ediyoruz. Dışarda buluşmak yerine..." derken dudağımı ısırdım, "Bizde buluşuyoruz." dedim.
Yalan yoktu.
"Hoşuma gidiyor." dedi, dudağımı yaladım. Sabah sürdüğüm vişne aromalı nemlendiricinin tadı geldiğinde daha da mutlu olmuştum. "Yani, ilişkiniz." diye ekledi. Bir şey demeden yemeğe devam ettim. Su içmek için ara verdiğimde, telefonumu cebime atmıştım.
Öğle arasının başlamasına yakın, Dae-Hyun gülerek bana kapıyı işaret etti. Kafamı çevirmeden Kook bizim masaya oturmuştu bile. Göz altları mordu, endişeleniyordum.
Uykusuz gibiydi, yorgun.
Aklımda dans odası geldi, kolunda daireler çizerek seslendim. "Kook, benimle dans odasına gelir misin?" dediğim biraz saçma geliyordu kulağa ama oraya dans etmeye değil, Kookie'nin uyuması için gidecektik.
"Hee Young, yorgunluktan bayılacak gibiyim. Sadece oturmak isti-" kolundan tutarak ayağa kalktım, onu da kaldırdım. İkimiz de ayağa kalktığımızda boy farkımız kendini belli ediyordu ama ona takılmadan tepsimi Dae-Hyun'un önüne ittirdim.
"Bak, o kadar sırada bekledim. Sen bunları da ye, almasınlar."
Kafa salladığında Jungkook'un koluna daha da sarılmış ve onu çekiştirmiştim. Uyku mağduru bir şekilde peşimden gelirken oflayıp duruyordu sadece.
Dans odasına indik, koridoru bekledimden biraz daha kalabalıktı. Yine de oradaki insanların dikkate almadan sınıfa girdik ve ben zaman kaybetmeden içeriden kapıyı kilitledim.
Boş bir sınıf, pardon, boş soğuk ve havasız bir sınıftı.
"Yok, burası olmaz." kilidi tekrar açtığımda "Hee Young neler oluyor?" diye Kook sordu. Kolundan tutup sağa sola çekerken "Bana güven." diyerek sınıftan çıkardım.
Okula kapısının önünde geldiğimizde "Beni bekle, buradan ayrılma." diye ikazda bulunmuştum. İlk kendi sınıfımdan montumu ve dolabıma tıktığım minik yastığı, ardından da Kook'un sınıfından montunu ve çantasını almıştım.
Alırken, ufak diyemeyeceğim kadar etkili kalp krizi geçirmiştim.
Şu sınav stresi yaşayan üst sınıflar, cidden korkutuyordu beni.
Kapının önüne geldiğimde, neredeyse ayakta uyuyan Kook'a baktım. Çok... nasıl desem, çok masum duruyordu. Tam suratı ısırmalık bir şeydi.
Kapıdan çıkarken de, ayakta uyuduğuna yemin edebilirdim. İlk defa, hayatımda ilk defa ders ekecektim bugün.
"Neden uyumadın?" diye sordum, içim gidiyordu onu böyle görürken. Merak etmiştim, Kookiede değişik şeyler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my rude boy | jungkook
FanfictionJungkook: Eğer dediğin gibi benden hoşlanıyorsan neden karşıma çıkmıyorsun? Itsrealme: Çünkü sen uzaktan daha iyi bir insansın Jeon Jungkook. Jungkook: Ne demek istiyorsun? Itsrealme: Etrafındakilere nasıl davrandığını gördüm. Karşındakini nasıl kü...