4.7

7K 380 115
                                    

Diğer günlerin aksine içimde daha da büyüyen gerginlikle üst sınıfların katlarına çıkmıştım. Gözlerim bu katta tek bir kişiyi ararken onu bulamamak ayaklarımı bir taraflarına vurarak kaçma isteğimi arttırıyordu.

Sınıfını biliyordum, kantinde bulamayınca sınıfına gitmek aklıma gelmişti ama ne kadar yanlış bir karar verdiğimi anca şimdi fark edebilmiştim.

Aldığım zilyonuncu derin nefesle, geçen sefer sürekli bana laf sokmaya çalışan kızı gördüm. Biraz daha ilerlemeye devam edince, iki kişinin yanında kendi kendine fotosentez yapan Kook da oradaydı.

Yavaş adımlarla ilerliyordum ama bir an koşup Kookieyi elinden tutmak ve bizim sınıfa sokmak istemiştim. Keşke, bu kata gelmek yerine mesaj atsaydım.

Yanlarına ulaşınca kız tekrardan bana yandan bir bakış attı ve Kook'un bacağını dürtükledi. "Misafirin var." derken çıkardığı itici ses tonu bizim sınıftaki oppacıların ses tonuyla aynıydı, itici.

Bu kız cidden iticiydi.

Kook, bana döndürdüğünde yüzündeki bezmişlik ifadesinin tamamen uçtuğuna şahit olmuştum. Ah, cidden aramızdaki iletişim iyiydi.

Ayağa kalktı ve ellerini iki omzuma koyup beni ilerletti. En son buna benzer pozisyonları Taeyle trencilik falan oynarken yaşamıştım sanırım.

"Konuşmamız gerekiyor." dememle bu defa kolunun altına almıştı beni. Aniden yanımda olması hoşuma gittiğinden sadece gülerek ona baktım. İkimizinde adımları aynı demek isterdim ama onun bir adımı neredeyse benim iki adımıma eşitti.

Kantine girmiştik.

"Ne hakkında?"

"Annem seni yemeğe davet etti."

Aslında belki alıştıra alıştıra söylemem lazımdı ama ortaya söylediğim ve onda bomba etkisi bırakan bu sözlerden sonra adım atmayı kesmiş ve bana dönmüştü.

"Annen beni biliyor muydu?"

"Aslında..." dedikten sonra bileğinden tutup kenara çektim, yol ortasında yalı kazığı gibi dikilmişti. "Bana mesaj attığında adını görmüş. Dönünce yemeğe bekliyorum, demişti. Dün gece de, haber ver salı akşamı gelsin, dedi."

"Ah, anladım." dedikten sonra kaşlarını çattı ve yere bakmaya başladı. Bu ifadesi içime korku sarmıştı, istemiyor muydu yoksa annemin bilmesine mi takılmıştı emin olmamıştım.

Ama cevap bile vermemiş, ben hariç başka yerlere bakmıştı. Neler oluyordu?

"Jungkook?" dediğim sırada, Dae-Hyun yanımıza gelmişti ve ikimizi de arkamızdan ittirip boş bir masaya yönlendimişti. Üçümüz otururken yanımıza Jae Hwa ve Jin de gelmiş, koyu bir sohbetin başlangıcı olmuşlardı.

Konu da, burada kapanmıştı.

*

"Hayır tatlım, bir şey demedi. Siz geldikten sonra da konu orada kapandı zaten."

"Ah, işaret falan çaksaydın, gerekirse yangın alarmına falan basardım ya." kıkırdamamla, şarjının bittiğini belli eden sesi duydum, "Zaten bir saat yirmi dakika konuşmuşuz, şimdi kapatıyorum ve dizi izlemeye hazırlanıyorum. Hoşçakal ~" konuşmayı sonlandıran Jae Hwadan sonra telefonu komidine koydum ve gözlerimi kapattım.

Uyumak istiyordum ama evde Tae varken bu asla mümkün olmuyordu. Yine bir şeylerin kırılma sesi geldiğinde bu defa 'Namjoon hyung mu burada?' kafalarında yataktan kalktım ve odasına gittim.

Kapıyı ahıra girer gibi açınca sıçramıştı ama uykum varken uyuyamadığım için cidden sinirliydim. Ayağımı yere ritmik bir şekilde vururken "Ne yapıyorsun hyung?" diye sordum.

my rude boy | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin