Olay

191 15 1
                                        

Bulunmamı istedikleri kapının önünde dikilip duruyordum. Tekrar kapı numarasını kontrol ettikten sonra içeri daldım. Anlaşılan bu yeni bir testti fakat etrafta hiç bilim insanı görülmüyordu. General'i de hiç görmemiştim. Ben girdikten birkaç dakika sonra kapı kilitlendi. Eğer bir şey olursa toprak bükmemle kapıyı kırabilirdim. Ben bunu düşünürken hologramlar belirdi. Ama bu biraz daha farklıydı. Başta Sam'in hologramı vardı. Bana sıcacık gözleriyle bakıyordu. Ardından düşüp yere yığıldı. Bir anda her şey mahvoldu, Sam'in yanına koştum ve sırtına saplanmış bir bıçak gördüm. Onun hologram olması gerekirdi ama Sam'e dokunabiliyordum. Aynı şekilden sırtından kan damlaları dökülüyordu. Birkaç saniye ne olduğunu anlamaya çalışırken etrafımda siyah takım elbiseli mafya tipli adamlar belirdi. Bana saldırmaya başladılar. Bunlar da gerçekti. Nasıl olduğunu kafam almıyordu. Ama onlara karşılık verdim. Bana her vurmaya çalıştıklarında ateşle veya suyla karşılaşıyorlardı. Sonra akıl almaz bir şey oldu. Son birkaç adam kala birinin karnına doğru sivri buz parçaları fırlattım ve garip bir ses çıktı. Bu, bir robot sesiydi. İşte o zaman anlamıştım. Bunlar Sam'in daha önce bahsettiği androitlerdi. Bunun üzerine kocaman bir kahkaha atmak istiyordum ama başka bir androit saldırmaya çalıştı, bende su bükmemi kullanarak kablolarına kısa devre yaptırdım. Hepsini yenmiştim. En sevindiğim şey de Sam'in gerçekten yaralanmamasıydı. Sonra aklıma bir şey geldi. Belki de yaralandı da ben bilmiyordum.

Bu düşünceyi kafamdan uzaklaştırarak odadan çıkmak için kapıya yöneldim. Kapı hala kilitliydi. Ayağımı hızla yere vurmamla kapının koridorun karşı duvarına fırlaması bir oldu. Oradan kurtulduğuma sevinmiştim ama kapının dışında beni General bekliyordu. Bir bana bir de duvardaki kapıya baktı ve '' Açıklama.''dedi. Ben de ne olduğunu anlamamış bir şekilde '' Açıklama mı, beni siz buraya çağırmadınız mı?'' dedi. General bana baktıktan sonra '' Nasıl yani? Ben seni henüz hiçbir yere çağırmadım. Seni çağırması için Amiral Mark'ı görevlendirecektim ama bir görevi çıktığı için seni birkaç saat rötarla çağıracaktım.'' dedi. Ben ise olduğum yere mıhlanmıştım. Ağızımdan şu kelimeler çıktı '' Olamaz!!!'' General ne olduğunu anlayamamıştı '' Avatar sen iyi misin?'' diye sordu. Ben ise '' Efendim, lütfen beni izleyin.'' diyerek koşmaya başladım. Koridorlardan geçip Sam'in bölüğümün durduğu bahçeye çıktım. Çok geç kalmıştım. Birçok kişi yerde yatıyordu ve inliyorlardı. Benden bir iki saniye sonra General bu durumu gördü. Ve '' Kahretsin batı yine bize oyun oynadı.'' dedi. Şimdi ne olduğu netti. Amiral Mark adıyla bir batı ajanı bana General'in sözde imzasıyla bir yazı getirmişti. Amaçları Sam'in bölüğündekilerden birkaç kişiyi kaçırmaktı ve bunun için beni uzaklaştırmaları gerekiyordu. Ayağımı sertçe yere vurdum ve bir kaya parçası hızlı bir biçimde havaya fırladı. General bana baktı ve '' Anita senin Steve ile buluşman vardı. İstersen oraya git.'' dedi. Ben ise sadece kendimi suçluyordum. '' Başaramadım.'' sesim bir fıısltı gibi çıkmıştı. '' Başaramadım, benim yüzümden gittiler.'' General derin bir iç çektikten sonra '' Avatar Anita, bu bir savaş ve savaşlarda kayıplar tabii ki olur. Bir şey kazanmak için bir şeyleri feda etmek gerekir. Sen elinden geleni gerçekten yaptın. Ayrıca sen bizim tarafımızda olduğun sürece o askerlere hiçbir şey olmaz.'' dedi. Ben de '' Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz efendim?'' diye sordum. General bana bir baba edasıyla '' Elbette asker, şimdi sen git ve Keşiş Steve ile olan buluşmana geç kalma, bu bir emirdir asker.'' dedi.

Keşiş'in yanına neredeyse on dakikada varmıştım. Buraya gelmem bana Sam'i hatırlattı. Benim için nasıl endişelenmişti. İçeri girdiğimde Keşiş ayakta minik şelalelerin önünde sırtı bana dönük bir şekilde duruyordu. ''Merhaba Avatar Anita...'' Karşılık verdim '' Merhaba Keşiş Steve.'' Keşiş mutlu olmuş bir şekilde bana döndü ve ''Duyduğum kadarıyla baya yol kaydetmişsin.'' dedi. Kafamı sallamakla yetindim. O da konuşmaya devam etti '' Peki bunları nereden öğrendin?'' Bu sorunun üzerine ona rüyamda olanları anlattım. (Tabii Sam ile ilgili olan kısımı değil.) Keşiş etkilenmiş bir şekilde '' Avatar Aang, son hava bükücü onu hatırlıyorum. Aslında o ve babam iyi arkadaşlardı. Benim bükücü olmamam babamı hep kahretmişti. Şimdi bakıyorum da iyiki bükücü değildim yoksa, o zamanki bütün bükücülere olduğu gibi... Neyse, şimdi asıl konumuza dönelim.'' Kısa bir süre durduktan sonra '' Bana artık Avatar Formu'na kolayca geçebildiğini söyledin. Hadi bir bunu deneyelim.'' Bunun üzerine ellerimi Avatar Aang gibi yumruk yapıp birbirine kenetledim. Zihnimi boşalttım ve sadece bükücülüğü düşündüm. Birkaç salise içinde Avatar Formu'na geçebilmiştim. Hala biraz bulanık görüyordum ama neyin ne olduğunu görmeme gerek olmuyordu. Onları hissediyordum. Keşiş'in işareti üzerine Avatar Formu'ndan çıktım. Bu benim tahmin ettiğimden daha kolay olmuştu. Ardından konuşmaya başladık. Keşiş '' Tamam başlayalım bakalım. İlk olarak ateş, ateş bükerken ne hissediyorsun?'' Biraz düşündükten sonra '' Kendimi güçlü ama dengeli hissediyorum.'' diye cevap verdim. Beni bir süre süzdükten sonra '' Su?'' diye sordu. '' Su bükerken özgür hissediyorum.''dedim. Torpak içinde '' Kendimi doğayla bütünleşmiş hissediyorum.'' dedim. Fakat sıra havaya geldiğinde bir sorun vardı. Biraz bekledikten sonra '' Hava mı?'' diye sormadan kendimi alamadım. Bunu nasıl da atlayabilmiştim. Elementlerde hava olduğunu biliyordum ama... Ne diyeceğimi bilemiyordum. " Keşiş Steve ben daha önce hava bükmedim." Kelimeler bir anda ağızımdan çıkmıştı. Ardından da çok utandım. Keşiş şaşırmamış bir yüz ifadesiyle bana bakıp " Nihayet!" dedi. Ben ise adamın bu sevincini anlayamamıştım. Konuşmaya devam etti. " Bak Anita, her Avatar uzman olmadan önce en az bir elementte zorluk yaşar. Sen anlatırken hep onu bekledim ama bir şey demeyince açıkçası biraz endişelendim." Ben ise " Ama daha hiç hava bükemedim yani iyi değilim." dedim. Keşiş ise bu cevabı beklediğini belli eden bir ses tonuyla " Sorun yok Avatar, en güzel ve yüce şeyin bile içinde kusurları vardır. Kusur onu daha iyiye götürür." dedi. Bunu duyunca içim rahatlamıştı ama bir şey sormadan edemedim. ''Peki hava bükmeyi nasıl öğreneceğim.'' diye sordum. Steve bir süre düşündükten sonra '' Aslına bakarsan Avatar Formu sadece dövüşmek için değil, bu formda iç benliğine giriyorsun. Bu nedenle çok yoğunlaşırsan eski Avatarlarla konuşabilirsin. Bunlarında sana büyük faydası olur çünkü hepsinin başta geldiği bir ulus vardır. Sana tavsiyem Avatar Aang'dir. Onun ulusu hava kabilesiydi.'' dedi. Benim ise aklımda bir soru kalmıştı. '' Peki madem her bükücünün ve Avatar'ın bir ulusu var, peki benim ulusum nedir?'' Steve bu soruyu soracağımı biliyormuş gibi kendinden çok emin bir şekilde '' Çoğunlukla ilk büktüğün elementin ulusundan gelirsin.'' dedi. Ağzımdan belli belirsiz '' Ateş'' kelimesi çıktı. Demek ki ben ateş ulusundandım.

 

 

 

 

 

 

 

Arkadan Gelenler (#Wattys2015)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin