Orman

141 13 0
                                    

Gözlerimi kırpıştırdım. Güneş ışığı tam gözümün içine giriyordu. Yatakta doğrulduktan sonra saatin henüz sabahın altısı olduğunu fark ettim ama kendimi uyuyamayacak kadar dinç hissediyordum. Ayağa kalkmamla birlikte ayağıma bir şey batması bir olmuştu. Ayağımı kaldırınca yerde milyonlarca kağıt ve Avatar Kitabı'nı gördüm. Ona neden bu isimle hitap ettiğimi cidden bilmiyordum. Hızlıca üstümü değiştirdim ve ayağıma da spor ayakkabısı giydim. Üssün etrafında yapılan iyi bir koşu ve yürüyüş beni bütün güne daha hazır ederdi. Yangın merdivenlerine doğru giderken Sam'in kapısından geçtim. İçeri girip girmemek konusunda kararsızdım. Büyük bir ihtimalle uyuduğunu düşünerek bir anda içeri girdim. Sam yatakta yatıyordu ve gözleri kapalıydı. Hemen geçip yanındaki sandalyeye oturdum. Bir süre öyle durduktan sonra ona biraz yaklaşarak " Söz veriyorum. Her şey düzelecek Sam..." dedim. O an Sam belki de uyuyordu ama bunun bir önemi yoktu çünkü beni duyduğunu biliyordum. Bu sözlerin ardından odayı terk etmek üzere ayağa kalktım.

Dışarıda garip bir şekilde sonbahardan çok yaz havası vardı. Tabii ki ağaçlara bakınca işler değişiyordu ama etraf günlük güneşlikti. Etrafın böyle olması koşma hevesimi cidden arttırmıştı. Artık sadece ben ve yer vardı. Koşmak, çok uzaklara gitmek istiyordum. Buna daha fazla dayanmak istemiyordum. Kim olduğum hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Bu durumdayken nasıl başkalarına yardım edebilirdim? Bir anda aklıma gelen bu soruyu uzaklaştırdım. Bana ihtiyaçları vardı. Onları öylecene bırakamazdım. Buna adilik denirdi. Uzun bir süre koştuktan ve koşarken düşündükten sonra cidden yoruldum ve bir ağacın gölgesine oturdum. Uzun süre güneşin altında koşmak çok da iyi bir fikir değildi. Kafamı dinlemeye çalıştım ama bu oldukça zordu. Etrafımdaki her şeyin fırıl fırıl dönmeye başladığını hissediyordum. Her şey birbirine giriyordu. Kafamı bir dakika düzgün tutmaya çalıştım fakats sanki benim kontrolümde değildi. Bir an gözlerimin önüne bir resim gibi bir şey geldi. Ne olduğunu pek anlayamıyordum ama sanki bir anı gibiydi. Bir anda saniyelik bir şekilde gözümün önüne geldi ve geldiği gibi de kayboldu. O an kafamı kaldırdım. Bir şeyler oluyordu. Hemen oturduğum yerden kalktım ve üsse dönmek üzere yola çıktım. Dönerken önüme bir dere gibi bir şey çıktı. Bir süreliğine yanına gittim. Kafamı soğuk suyun içine soktum. Bu cidden yüzümü yıkamaktan daha iyiydi. Kafamı sudan çıkardım ve kendime gelmek için biraz kafamı salladım. Olmuştu. Kendime dönebilmiştim. O an gözüme bir şey takıldı. Ağaçlardan birinin içi oyuktu. Açıkçası bu garip değildi çünkü etraftaki ağaçların çoğu 100 yaşından yaşlıydı. Benim ilgimi çeken uzaktan bakınca oyuğun içinde bir şey varmış gibi gözükğyordu ve bu şey parlıyordu!!! Yavaş ve temkinli adımlarla ağaca yaklaşmaya başladım. Fakat dikkatsizliğim yüzünden avlandım. Yere çok basit bir tuzak kurulmuştu. Eski bir fileden. Ben de bu tuzağa düşmüştüm. Bir anda beni içine alıp yukarı doğru çıktı. İşte o durumda asılı kalmıştım. Hemen kurtulmam gerekiyordu. Her an birileri gelebilirdi ve o yere tekrar gitmek gibi bir amacım yoktu. Hızlı düşünmeye başladım ve hemen aklıma bükücülüğümü kullanmak geldi. Neredeyse bir haftadır kullanmamıştım. Bu benim için birazcık heyecan verici oldu. Hemen yerden bir toprak sütun çıkardım. Benim tam altımdaydı. Hemen ipe asıldım ve filenin üs kısmını kesmeye başladım. Bunu da parmağımı ateşe vererek yaptım. Bir dakikadan kısa bir sürede sütunun üstüne düştüm. Ellerimi becerikli bir şekilde oynatmamla sütun aşağıya doğru indi. Nihayet yere ulaşabilmiştim. Hızlı olmam gerekiyordu. Her an birileri gelebilirdi. Tam ağaca yaklaşacaktım ki dediğim çıktı. Ağacın etrafından insanlar çıkmaya başladı. Anlaşılan bunlar da batı üssündenlerdi. Yaklaşık beş kişilerdi. Benim etrafımı sardılar ama sanırım benim ne gibi güçlere sahip olduğumu bilmiyorlardı çünkü bu çember benim işimi kolaylaştırıyordu. Hepsi bıçaklarını çıkardı. Bu sefer Avatar Formu'na girmeyecektim. İçlerinden uzun boylu ve esmer saçlı biri '' Hadi dans edelim.'' dedi. Onun bu sözü üzerine hepsi gülmeye başladı. Bense bunu bayat bir espiri olarak bulmuştum ama adım atacak zaman kaybetemezdim. Adamın sözü üzerine hemen yakınımdaki dereyi kullanarak su bükebileceğim aklıma geldi. Bunu hızla yapmam gerekiyordu. Hızlıca dereden suyun bir kısmını aldım ve adamların ayaklarına döktüm. Uzun boylu ve esmer adam bana şaşkınlıkla bakıyordu. Tam saldıracaktı ki hepsinin ayağına döktüğüm suyu ellerimi becerekli başka bir hareketiyle su dondu. Hiçbiri hareket edememeye başladı. Ama bu yetmezdi, hava güneşlikti birazdan kurtulurlardı. Hemen çemberin dışına çıktım. Şimdi yapmak üzere olduğum şey hoşuma gitmiyordu. Adamların etrafını ayağımı yere vurmamla çukurlar sardı. Ardından bu çukurlara ateş topları gönderdim. Böylece bu onları uzunca bir süre oyalardı. Ağaca yönelirken fısıltıyla '' Üzgünüm.'' dedim. Ağacın içindeki şeyi aldım. Bir kılıfa sarılıydı. Ardından da koşarak oradan uzaklaşmaya başladım. Elimde ne olduğuna şimdi bakamazdım. Buna zaman yoktu. Koştum, koştum ve koştum... Güvende olduğuma inana kadar koştum. Sonunda üsse yakın bir yerlerde bir ağacın gövdesine dayandım. Tam kılıfı çıkaracakken arkamdan birinin geldiğini duydum ama yeterince hızlı olmadığımdan beni yakaladı. Bu o uzun boylu, esmer adamdı. Tam arkamdan gelip beni sıkıştırdı. Boğazıma bir bıçak dayadı ve arkadan beni tuttu. Bir anda nefes alışım hızlandı çünkü bu bıçağı tanıyordum. Bu beni yaralayan bıçaktı. Üzerinde hala kurumuş kanım duruyordu. Adiler bari temizleselerdi. Adam bana biraz daha yaklaşarak saçlarımın arasından '' Benden bu kadar kolay kurtulamazsın. Bu arada sana  bu bıçağı getirdim. Özlemiş olabileceğini düşündüm.'' dedi. Bu adam  kendini ne sanıyordu? Tam cevap verecektim ki konuşmaya devam ettim. '' Bu arada sana bıraktığım mesajı beğendin mi?'' Ne demek istediğini biraz sonra anladım. 19. Bölümü o yırtmıştı ama bunu nasıl yaptığı o an benim için bir muammaydı. Bunu General'e söylemeliydim. Adam zihnimi okumuş gibi '' Bu arada sizin General, o hiçbir şey yapamaz.'' dedi. Tamam bu tahmin ben tamamen ürkütmüştü. Artık bu yalancının konuşmalarını dinlemek istemiyordum. Adamın karnına dirseğimi geçirdim. Ama adam buna hazırlıklıydı. Biraz geriye açıldı ama ardından beni bileğimden tuttu. Bu sefer ben de adama yüzümü dönmüştüm. Adam bana bakıyordu. Gözlerindeki nefreti görebiliyordum. Ardından adam hiç tereddüt etmeden bıçağı bileğimin üzerine hafif hafif gezdirdi. Kesecek gibi durmuyordu ama bir anda damarımın tam yanındaki deriyi hızlıca kesti. Avatar olduğum için damarlarım daha belirgindi. İşte bu kötü bir dezavantajdı. Tabii kolumda kötü bir yanma hissi belirdi. Bu adama daha fazla katlanamazdım. Hemen diğer elimde bir ateş topu oluşturdum. Adam bana çok yakındı bu nedenle kendimi yakma ihtimalim yüksekti. Adamın ayaklarını durduğu yere baktım. Topraktı. Ayağımı havaya kaldırıp indirmemle adam altındaki kaya parçasıyla birlikte ileriye uçtu. Hemen elimdeki ateş topunu adamın yüzüne indirdim. Adam yerde bağırıyordu. En azıdan inliyordu. Biraz üzülmüştüm ama bunu kesinlikle hak ediyordu. O sırada kolumun uyuştuğunu ve kanadığını gördüm. Harika!!!! Kılıfı ve içindekini yerden aldım ve koşarak üsse girdim. Şimdi içeride daha güvendeydim. Görevliler neler olduğunu sordular. Onlara hemen dışarda batı üssünden biri olduğunu ama büyük ihtimalle buraya gelmeyeceğini söyledim. Eğer buraya gelirse çok salak olduğunu yüzüne bile söylerdim. Ne de olsa burada herkes doğu üssündendi. Görevliler araştıracaklarını söyleyip avluyu terk ettiler. Şimdi yalnız kalmıştım. Hemen elimdeki kılıfa baktım. İçinde ne olduğunu merak etmeye başlamıştım. Hızlıca kılıfı çıkardım. Ellerim titriyordu. Birden gördüğüme gözlerim inanamadı...

Arkadan Gelenler (#Wattys2015)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin