Ben de ayrılmak için ayağa kalkıyordum ki yanıma gelen Joe'yu gördüm. '' Merhaba Anita, nasılsın?'' diye sordu. Bu bana biraz garip gelmişti çünkü daha önce hiç Joe ile konuşmamıştım. Yine de kötü birine benzemiyordu. Zaten Sam'in de arkadaşıydı. '' İyi olmaya çalışıyorum, sen?'' dedim. O da bana başını salladı. Durumlar onun içinde farklı değildi. Joe '' Peki Sam ile ilgili yeni bir gelişme var mı?'' diye sordu ama sorarken bile yüzünde ve sesinde bir kuşku, hüzün vardı. Maalesef anlamında kafamı salladım. Joe bir anda düşüncelere daldı. Ben de o zamandan faydalanarak tepsimi koymaya gidecektim ki uğursuz bir ses duydum. '' Hey Joe yeni kız arkadaş mı edindin?'' Joe ve ben bir anda sesin geldiği yöne doğru baktık. Tam tahmin ettiğim kişiydi. ''Ama biraz ayıp olmuyor mu en yakın arkadaşının sevgilisine asılman.'' Hemen sesin olduğu yöne doğru pis bir bakış attım. Yaklaşık yirmi kişi bizi izliyordu. Joe ise Leo'nun yüzüne bir yumruk indirmek için hareketlendi. Joe'ya ''Sakin ol, onun tek istediği bizi sinirlendirmek.'' dedim. Joe bu söz üzerine yerine geri oturdu ama Leo durmadı ve '' Eh ne de olsa Sam daha yeni öldü, biraz zaman geçsin değil mi?'' dedi. Bunun üzerine sinirlenen ben olmuştum. Hışımla sandalyemi yere düşürdüm ve gerçekten kavga etmeye hazırlandım. Hızlı adımlarla Leo'nun yanına gittim. Beni gördüğüne pek sevinmemişti. Hızla çok yakınına geldim ve yakasından tutup onu duvara çiviledim. Leo bana alaycı gözlerle bakarken '' O daha ölmedi.'' dedim. Ardından da ekledim '' En azından senden önce ölmeyecek.'' O sırada bizi izleyen yirmi kişiden büyük bir bağırış sesi geldi. Artık iyi kız olmayacaktım. En azından biraz daha sert olmalıydım. Ardından Leo'nun yakasını bıraktım. Leo yere yığılmak yerine ayaklarının üstüne düştü, üstünü silkeledikten sonra '' Senin de ne olduğunu anlayacağız. Ne de olsa insan değilsin.'' diye bağırdı arkamdan. Bu gerçekten bardağı taşıran son damla olmuştu. Hemen ayağımı yere vurdum ve Leo'nun ayaklarının durduğu zeminden bir parça çıkıp onu kafeteryanın öbür ucuna fırlattı. Çıkan ses karşısında herkes dönüp bizim olduğumuz yöne baktı. Leo'nun yanına gidip '' Komutanla daha saygılı konuşman gerekir.'' dedim. Bu kozu asla kullanmak istemezdim ama bana başka seçenek bırakmamıştı. Bunun üzerine Leo '' Madem komutan sensin söyle bakalım sen nesin ve neden buradasın?'' dedi. Bunu daha fazla saklayamazdım. Zaten kırk kişi biliyordu. General'de eninde sonunda herkesin öğreneceğini söylemişti. '' Ben Avatar Anita, dört elementin hakimi ve yakında da ustası olacağım. Bir tek amaç için buradayım ve şu anda da senin komutanınım. Neden burada olduğuma gelince seni ilgilendirmez.'' diye bağırdım. Aradan fısıldaşmalar geliyordu. Bazıları '' Avatar mı?'', '' Yıllar önce gitmemişler miydi?'' veya '' Çok garip.'' gibi cümleler kuruyorlardı. Hiçbirine aldırmadan arkamı döndüm ve kafeteryanın kapısından çıktım.
Gerçekten daha önce sinirlenmediğim kadar çok sinirlenmiştim ama ben bu Leo denen çocuğa ne yapacağımı biliyorum. Ne de olsa komutanı artık bendim. Düşüncelerim arasında saatime baktım ve sadece beş dakika sonra toplanacağımızı gördüm. Bölüklerin genelde toplandığı yer olan spor salonun yanındaki bahçede toplanıyorlardı. Burada birçok bölük yanyana duruyorlardı. Başta kısa bir tören yapılıyordu ve o gün herkesin yapacağı aktiviteler duyurulduktan sonra dağılıp aktiviteleri yapmaya başlıyorlardı. Sam'in bölüğü ( Bu bölüğe benim bölüğüm dememeye kararlıydım çünkü bu kulağa sanki Sam ölmüş gibi geliyordu.) ilk olarak saha aktivitesiyle başlıyordu. Bunun anlamı benim düdük çalmamla birlikte herkes belirli bir yerden başlayacak ve birçok engelli parkuru geçip sona ulaşacaklardı. Tabii ki amaç ilk ulaşmaktı. Normalde yüz kişiydik ama başkalarının göreve gitmesi sebebiyle kırk kişi kalmıştık. Benim düdük çalmamla birlikte herkes sıraya geçti ve koşmaya başladılar. Onları izlemeye başladım. Birçoğu çok iyiydi. Sanki büyük atom karıncalardı. Duvarlara tırmanıp oradan atlıyorlardı. Bunlar kesinlikle ajan veya asker olmayı hak ediyorlardı. Benim de böyle olmam gerekiyordu. Hatta benim bundan çok daha iyi olmam gerekiyordu. Kısacası kendimden beklediğim yapabileceğimi düşündüğümden daha çoktu. Beklentilerim fazla yüksekti yani. Aslında boşuna stres yapıyordum.
Etrafıma bakındım. Başka komutanlar çalışmak yerine askerlerini izleyip onlara emir veriyordu. Fakat ben farklı bir şey yapacaktım. Bir anda ne yaptığımın tam olarak farkına varamadım ve en son kişi çıktıktan sonra ben de arkasından fırladım. Bu çok garip bir deneyimdi. Başta sadece koşuyordum - bu basitti- ama bir süre sonra karşıma engeller çıkmaya başladı. Bazılarının altından geçiyor, bazılarının da üstünden atlıyordum. Bu engellerin ardından karşıma tırmanmam gereken bir duvar çıktı. Ucunda da bir ip vardı. O sırada aklıma Sam ile ağaçlara tırmandığımız gün geldi. Şu anda kendimi küçük bir çocuk gibi görüyordum. Sanki Sam'de benimle hep ilgilenen ağabeyim gibiydi ama şimdi o ağabey savaşa veya okumak için üniversiteye gitmişti. Bu düşüncelerimin arasında duvarın önünde bir iki dakika kaybetmiştim. Buna izin vermeyecektim. Ben zayıf değildim. İpe sarıldım ve kendimi yukarı çekmeye başladım. Duvara ayağımı dayayarak da destek alıyordum. Sonunda duvarın en üstüne ulaşmıştım ama sonra gördüğüm hoşuma gitmedi. Aşağıya inmem gerekiyordu ama yerde mızraklar vardı. Mızraklara deymeden geçmem için kafamın üstünde bulunan demirlere tutuna tutuna geçmem gerekiyordu. Hemen demirlere tutunmaya başladım. Bu biraz zorluyordu ama pes etmek yoktu. Sonunda sonuna ulaştım. Bir ara botlarım düşecek gibi oldular ama sonunda belasız bir şekilde en sona ulaşabildim. O sırada çoğu kişinin beni izlediğini görmesem de hissedebiliyordum. Oradan bana sataşan bir ses duydum '' Erkek arkadaşı baya bir şey öğretmiş.'' Artık bu çok olmuştu. Olduğum yerde gerinip sesin sahibini analiz etmeye çalıştım ama buna uğraşmak yerine '' Kim dedi onu?'' diye bağırasım vardı ama bir şey demedim. Büyük bir ihtimalle bunu Leo söylememişti çünkü artık onun pislik sesini analiz edebiliyordum. Bu büyük ihtimalle kötü bir şey demek istemeyen sıradan birinin yorumuydu ama ''Erkek arkadaşı'' benim biraz sinirlenmeme neden olmuştu. Her neyse bir sonraki aktiviteye geçmek üzere hazırlanıyordum ki başka bir komutan yanıma geldi. Bana ve ben de ona selam verdikten sonra bana bir kağıt uzattı. Bunun ardından askerlere döndüm ve '' Dinleyin beni!!! Bir işim çıktığı için gitmem gerekiyor ama şimdi size Amiral Mark komutanlık edecek anlaşıldı mı?'' diye bağırdım. '' Evet, komutanım!!!'' diye bir gürültü koptu. Amiral'e tekrar selam verdikten sonra oradan uzaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arkadan Gelenler (#Wattys2015)
Fiksi PenggemarBüyük bir sorun vardı. Kim olduğumu ve oraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Bükücülük kitaplarını sevenlere tavsiye ediyorum.