Asıl Yolculuk

123 12 9
                                    

Orman bütün görkemiyle karşımda duruyordu. Güneş ışıkları ağaç dallarını delip geçiyordu. Ortaya muazzam bir manzara çıkıyordu. Kendimi büğülenmiş hissettim. Hemen ormana adım atmak istedim ama şu aklımdan çıkarmamalıydım. Ormanın ruhumu sevmesi gerekiyordu. Açıkçası bunun için ne yapmam gerektiğini bilmediğimden kendim olmaya karar verdim. Ne kadar zor olabilirdi ki?

Temkinli adımlarla ormanın içine ilk adımımı attım. Etrafımda bir gariplik yoktu. İkinci adımımı da ormana attım. Biraz bekledim, yine bir gariplik yoktu. Tam yürümeye devam edecekken ormanın derinliklerinden garip sesler gelmeye başladı. Ben yürümeye devam ettikçe orman sanki eski ahşap bir parkenin üstünde yürüyormuşum gibi seler çıkarıyordu. Bu nedenle adımlarımı biraz yavaşlatmaya karar verdim. Ben derinliklere girdikçe ağaçların üstünde çiçekler,meyveler ve kuşlar görmeye başladım. Bazı ağaç dallarındaki kuşlar bir anda uçuyordu. En ilginci de bazı çiçekler açık halde dururken birden içine kapanıyordu. Bu bana oldukça ilginç gelmişti. Çiçeklerin yanına gidip incelemek istedim ama çiçekler beni ilk gördüğünde deliren ruh gibi davranıyordu. Onları rahatsız etmek istemediğimden çok yakınlarına gitmemeye özen gösterdim. Ormanın bayağı derinlerine gelmiştim. Geldiğim yöne baktığımda ormanın girişini görmekte çok zorlandım. Sanki ağalar hareket edip girişi bloke etmişlerdi. Aklımdan bu fantastik fikri çıkarmaya çalıştım. Ağaçlar nasıl hareket edebilirdi ki? Gerçi çiçekler birden kapanabiliyorsa ağaçlar da hareket edebilirdi. Düşüncelerimi birden ayağıma dolanan bir şey böldü. Bunun ilk başta yılanımsı bir ruh olduğunu düşündüm ama öyle değildi. Ayağıma doğru bakınca gerçeği gördüm. Bu bir sarmaşıktı ama çok garip bir sarmaşıktı. Üzerinde pul gibi bir şey vardı. Aklımdan ilk geçen Sam'in bıçağı ile sarmaşığı kesmekti ama bu belki de ormanın bana sinirlenmesine sebep olurdu. Bu riski göze alamazdım. Tam eğilip nazik hareketlerle ayağımı kurtarmaya çalışacakken sarmaşık beni aşağı çekti. Çok hızlı bir şekilde yerde sürükleniyordum. Benim gibi birini çekebiliyorsa bu sarmaşık çok güçlü demekti. Birkaç saniye sonra sarmaşık durdu ve beni ayağımdan bir ağacın dalına bağladı. Şimdi tek ayağım ağacın dalında sarmaşıkla birlikte sallanıyordu. Baş aşağı durmak pek de iyi olmayacaktı. Eminim kısa süre içinde yüzüm kızaracaktı. Bir anda birz ötemde yerde bir çukur açıldı ve içinden garip bir ruh çıktı. Doğrusu pek iç açıcı bir ruh değildi. Bir ağaca benziyordu ama köklerini ayak olarak kullanıyordu. Boyu da bir ağaç kadar uzun değildi. Ayrıca gövdesinin yanındaki dalları kol olarak kullanıyordu. Kafasındaki dallarda kesinlikle saçlara benziyordu. Yüzünün tam ortasında bir dal vardı. Buruna benziyordu. Garip bir ağızı vardı. Ve gözleri... siyah bir hiçliği taşıyordu. O bana bakarken ben de onu inceliyordum ama bir daha gözlerine bakmamaya dikkat ediyordum. Bir nedenden ötürü beni ürkütmüştü. Ağaç Ruhu (ona böyle hitap edecektim.) beni incelemeyi bitirdikten sonra '' Ne arıyorsun burada ölümlü!!^'' diye gürledi. ''Ölümlüyü'' tükürür gibi söylemişti. Anlaşılan tiksinmişti. '' Merhaba Ağaç Ruhu...'' Tam konuşmama devam edecekken gürleyen ses sözümü böldü. '' Ağaç Ruhu mu? Ben ormanın yüce ruhuyum.'' dedi ve kendi kendine gülmeye başladı. Anlaşılan bu ruh kendini çok seviyordu. Egoist. Bu bilgi buradan kurtulmama yardımcı olabilirdi. '' Affedersin yüce Orman Ruhu. Ben buraya arkadaşımı kurtarmaya geldim.'' dedim. Ruh alaycı bir şekilde bana baktıktan sonra '' Küçük ölümlü benim ormanıma zarar veren birisi buradan kolay kolay çıkamaz.'' dedi. Ben de cevap verdim. '' Hayır Efendim, öyle değil. Arkadaşım özel bir bıçakla yaralandı ve şimdi ruhu Ruh Gölü'nde. Eminim size bir zararı olmamıştır.'' Ruh garip gözleriyle beni süzdükten sonra '' Neden bilmiyorum ama sana inanasım geliyor. Bana kim olduğunu söyle bakalım.'' dedi. Biraz tereddüt ettikten sonra '' Ben Avatar Anita.'' dedim. Ruhun gözleri büyüdü ve '' Demek Avatar'sın. Tiksinti verici.'' dedi. Açıkçası çok şaşırmıştım. Avatarların görevi iki dünya arasında köprü oluşturmaktı. '' Pardon Efendim ama neden böyle söylediniz?'' Bu soruyu sormamla pişman olmam bir oldu. Bana daha önce anlatılanları hatırlamaya çalıştım. Güçlerini kötüye kullananlar Avatarlar. Onlardan ben de nefret ediyordum. Ruh bana kızgın kızgın baktı ve '' Neden mi? Sizden bazı aptallar benim ormanıma ve arkadaşlarıma bulaşmaya niyet etti. Bazıları canımızı cidden yaktı ama birkaçını hapsetmeyi başardık.'' dedi gürleyen sesiyle. '' Ahh Efendim. Sizi temin ederim ben öyle değilim. Aslında çok azımız bu kadar kötüyüzdür. İşin aslı bu Avatarlar güçle baş edemediklerinden barışı değil de savaşı seçmişlerdir. Ne de olsa yıkmak kurtarmaktan çok daha basittir.'' dedim. Ruh biraz tereddütlüydü. Gözlerinden beni bırakmak istemediği açıkça anlaşılıyordu. Birden bir gürültü koptu. Bunun Orman Ruhu'ndan geldiğini düşündüm ama ona bakınca kara gözlerinde dehşeti gördüm. Ne olduğunu sormak istedim ama geç kaldım. Ruh beni bir anda bıraktı. Kafa üstü düşmekten son anda sıyrıldım ve bunun yerine kolumun üstüne düştüm. Bayağı kötü bir düşüş olmuştu. Büyük bir ihtimalle kolum ya da bileğim çatlamıştı. Ruh arkasına dönüp kaçmaya başladı ve bana sadece bir bakış attı. Fakat çok geç kalmıştı. Birden ikimizin de etrafında Gölge Ruhları belirmeye başladı. Garip bir şekilde bu ruhlar daha önce gördüklerimden daha farklıydı. Şimdi daha çok ağaca benziyorlardı. Tıpkı Orman Ruhu gibi. Anlaşılan Orman Ruhu onların üzerindeki kontrolünü kaybetmişti. Tahminimce çukurda yaktığım Gölge Ruhları garip siyah bir buluta dönüştükten sonra başkalarının ruhunu ele geçiriyorlardı. Tabii bu sadece tahmindi.

Arkadan Gelenler (#Wattys2015)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin