Boşluk

170 15 1
                                    

Artık sadece bir şeyler hissedebiliyordum. Bir şeyin içindeydim ve hareket ediyorduk. Kendimi ciddi bir boşlukta gibi hissediyordum. Ortalıkta bir şey yoktu. Aklımdan geçenleri görebiliyordum. Sanki aklımdan geçenler dile gelmişti ama ne düşündüğüm sır değildi. Sam... O iyi olacaktı, olmalıydı. Önemli olan oydu. İçinde olduğum şey durdu. Birkaç bağırış çağırış duydum. Bunlar Haymitch'in ve Joe'nun sesiydi. Ardından daha gür ve kararlı bir ses... General... Ne söylediklerini kavrayamıyordum ama seslerini duyabiliyordum. Konuşmayı denedim ama benden ses çıkmıyordu. Bütün gücümü toplayıp tekrar denedim ama yok. Bir kere daha ve ağızımdan çok ama çok cılız bir ses geldi. " Sam iyi mi?" Beni sadece Haymitch duydu ama onun verdiği cevabı ben duyamadım.

****

Gözlerimi açtığımda etraf bir garipti. Nerede olduğumu bilmiyordum. Tek hatırladığım Avatar olduğumdu. Yemyeşil bir çimenliğin ortasındaydım. Bir sürü ağaç ve... Hayvanlar. Fakat bu hayvanlarda bir sorun vardı. Bunlar çok garipti. Bir ceylanın üç gözü vardı. Tırtıllar gereğinden fazla büyüktü. Burada neler oluyordu. Bir anda yanımda biri belirdi. Arkama döndüm ve hayalet gibi birisini gördüm. Ayakları yere değmiyordu ve gereğinden fazla beyazdı ama görünüşü tamamen bir insana benziyordu. Konuşmaya çalıştım ama bunu başaramadım. Neyse ki karşımdaki varlıkta benim kadar şaşırmıştı. " Sen... Sen neden buradasın?" dedi heyecanlı bir şekilde. Ona cevap verecektim ama benden önce davrandı ve " Olamaz. Olamaz... Sen Avatar'sın değil mi?" diye sordu. Evet manasında başımı salladım. Ardından konuşmaya devam etti. " Sizinle tanışmak büyük bir onur efendim. Ben Spirit'im." Ben tam o sırada konuşmasını böldüm ve " Spirit, ruh. Sen ruhsun. Peki ben neden buradayım." dedim. Spirit biraz düşündükten sonra " Burada iki şekilde olabilirsin, ölürsen veya ruhun çalınırsa ama sen Avatar olduğun için ruhun çalınamaz." dedi. Biraz daha düşündükten sonra " Buraya gelmeden önce Avatar Formu'na geçtin mi?" diye sordu. Onu evet diye cevapladım. Bunun üzerine Spirit korku dolu gözlerle bana baktı ve " O zaman sen, üzgünüm bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum... Ama sen Avatar Formu'nda iken yaralanmışsın, küçük bir yara da değil. Bıçakla falan..." dedi. " Peki gerçek Dünya'ya nasıl dönerim?" diye sordum. Spirit bana bakmamaya çalışarak " Üzgünüm, ikimiz de bir şey yapamayız. Şu anda ruh dünyası ile kendi dünyan arasında kapana kısıldın. Zaten senin görevinde bu köprüyü oluşturmak ama Avatar Formu'nda ölümcül darbeler alman kötü şeylere neden olur. Eğer seni kurtaracak kişilerin ruh suyu varsa bunu başarabilirler." dedi. Bu olamazdı. Sam'in bana en çok ihtiyacı olduğu zamanda ben kapana kısılmıştım. Bunun olmasına nasıl izin vermiştim? O an tek yapmak istediğim oturup kendime kızmak veya kendimi pataklamaktı ama onun yerine Spirit'e dönüp " Beki burada ne yapabilirim?" diye sordum. " Açıkçası burada yapacak pek bir şey yok ama sen Avatar olduğun için iç benliğine geçebilirsin ama bunu önermem zaten yaralısın. Hem fiziksel hem de ruhsal olarak. Ama burada olduğunu daha önceki Avatarlar fark edecektir ve birinden ders falan alabilirsin." Bu fikir kafama tam yatmıştı ki yanımızda biri daha belirdi. Bu kişiyi tanıyordum ama ilk anda çıkaramadım. Bir süre sonra bunun Avatar Aang olduğunu anladım. Beni bulmuştu. Şaşkın bir şekilde konuşmaya başladı. " Anita, olamaz. Yaralandın mı? Bu olamaz..." Hemen onu sakinleştirmem için bir şeyim olmadığını söylemeye başladım ama bana pek inanmamıştı. " Hayır, Anita yaralısın hem ruhsal hem de fiziksel olarak. O yüzden buradasın biliyorum." diye diretti. " Efendim, ben ne yapacağım. Bir arkadaşımın bana en çok ihtiyacı olduğu zaman nasıl burada olabilirim?" dedim. Avatra Aang de " Rahatla genç Avatar, sen ondan önce uyanacaksın ama bu biraz acı verici olacak. Burada bulunmanın sana faydaları da olacak. Bunu görebiliyorum. Istersen hemen başlayalım." dedi. Bunun üzerine eğitimim başladı. Amaç buradan çıkmanın en kolay yolunu bulmaktı ama bir türlü buradan çıkamıyordum. Her şeyi, cidden her şeyi denedik ama olmuyordu.

Artık ümidim tükenmeye başlamıştı. Burada kaldığım süre boyunca birçok kişinin hayatını tehlikeye atıyordum. Ama Avatar Aang ilk zamanki gibi ümidini hiç kaybetmemişti çünkü bunu başaracağıma inanıyordu. Ben de ilk başta inanıyordum ama ...Son zamanlarda bana bir soru sordu. " Genç Avatar, sen bütün elementleri bükebiliyor musun?" Başımı biraz utanarak hayır manasında salladım ve konuşmaya başladım. " Maalesef efendim. Henüz hava bükemiyorum. Çok denedim ama olmuyor. Belki siz bana öğrenebilirsiniz ne de olsa sizin asıl elementiniz hava değil miydi?" Avatar Aang " Evet, sana öğretebilirim ama burada değil çünkü seni buradan çıkarmanın bir yolunu buldum." dedi. Ardından konuşmaya devam etti " Ancak ondan önce sana kötü bir haberim var. O çocuk..." Sam diye içimden geçirdim. " Üzgünüm genç Avatar ama o başaramadı." dedi. O sırada kalbim kasıldı ve içimde çok garip bir şeyler hissettim. Bir anda ayaklarım tutmamaya başladı ve yere iki dizimin üstüne düştüm. Benim yüzümden hepsi benim yüzümdendi. Bütün kemiklerim yerinden çıkıyor gibi hissediyordum. Avatar Aang ise zafer gülüşü ile " Her şeyi başaracaksın genç Avatar." dedi.

****

Bir anda uyandım. Etrafımda gök mavisi sular vardı. Suyun içinde durmuyordum, üstünde ipe bağlı bir şekilde duruyordum. Uyanında biraz kıpırdandım. Kalbim ağrıyordu. Tek yapmak istediğim Sam'i görmekti. Benim kıpırdandığımı hissedenler beni iple yukarı çekmeye başladı. Kuyu gibi bir şeyin üstünden yukarı çıktım. Etrafımda bir sürü adam vardı. Haymitch, Joe, General ve Keşil Steve... Uyandığımı görünce hepsi sevinç çığlıkları atmaya başladılar. Ben ise hala Sam'i görmek istiyordum. Ayağa kalkınca bana doğru ilk atılan kişi Haymitch oldu ama o da sonra durdu. General beni gördüğüne çok sevinmişti. Bir şeyler söylemeye başladı ama onu her ne kadar anlamak istesem de anlayamıyordum. Hemen Haymitch'e döndüm ve " Sam iyi mi?" diye sordum. Bana bakmadan " Kendi gözlerinle gör!" dedi ve odayı terk etti. Hemen arkasından koşmaya başladım. Daha önce hiç fark etmediğim bir kapının önünde durduk. Haymitch içeri girmemi işaret etti. Yavaşça kapıyı açtım içerisinin normal bir hastane odasından farkı yoktu. Beyaz duvarlı bir oda, ortada birkaç ameliyat- doktor aleti, ortada bir yatak, ziyaretçiler için bir iki koltuk ve bir de hasta. İşte bu hasta Sam'di. Hemen yanına gittim.  Yaşıyordu. Haymitch'e döndüm ve '' Ödümü kopardın, bir an öldüğünü düşündüm.'' dedim. Haymitch ise duygusuz bir ses tonuyla '' Bu beni ilgilendirmez. Bence ölüden de kötü, şu yara izlerin bir baksana.'' dedi. Bu çocuğun nesi vardı. Bir gün cana yakın, öbür gün buz gibi soğuk oluyordu. Kesin bir şeye sinirlenmişti. Sam'in yaşaması beni gerçekten çok mutlu etmişti. Onun yanında kalmak ve beni affetmesini söylemek istiyordum, her ne kadar baygın olsa da, ama General'in beni çağırması üzerine odadan çıktım. General beni koridorda bekliyordu. '' Anita! Seni gördüğüme ne kadar sevindim anlayamazsın. Aradan geçen süre boyunca bir daha geri gelmeyeceğini düşünmekten başka bir şey edemedim doğrusu.'' Aradaki süre mi? Ben kaç saat ruhlar dünyasında kalmıştım ki? '' Efendim, kaygınızı anlayabiliyorum, gerçekten, ama ben kaç saattir ruhlar diyarındayım ki?'' diye sordum. General '' Saat mi? Anita sen bir haftadır oradasın.'' dedi. Bu söz üzerine şok olmuştum ama orada öğrendiklerim benim yararımaydı. General'in sorduğu birkaç bin soruyu detaylıca cevapladım. Anlaşılan General tatmin olmuştu. Gitmekte serbest  kaldım ve tam General'in yanından ayrılacaktım ki Haymitch ufukta göründü. Koşarak yanına gittim ama o beni görmemiş gibi yapmıştı. '' Haymitch neyin var?'' Katı bir ses tonuyla sorumu cevapladı. '' Bu seni ilgilendirmez, hem ayrıca bunu bilsen bile düzeltemeyeceğine bahse varım.'' İlk lafı beni biraz üzmüştü ama pes etmeden '' Şansımı bir denerim.'' diye cevapladım. Elinde olmadan minik bir gülümseme çıktı Haymitch'in ağzından ama birkaç saniye içinde kayıplara karıştı. '' Sanırım Sam için endişeleniyorsun ama merak etme o en kısa zamanda iyileşecek. Söz veriyorum.'' dedim. Haymitch buz gibi bir tavırla '' Sorun bu değil. Bak Anita, cidden bunu bilmesen çok daha iyi.'' dedi. O sırada anladım. Bana güvenmiyordu. Bana bu konuyu açacak kadar güvenmiyordu. Alçak bir sesle '' İyi peki.'' diyip orayı terk ettim. Arkamdan bakan Haymitch'in bakışlarını fark edebiliyordum. Odama geldiğimde  her şey oldukça normaldi. Kendimi yatağın üzerine bıraktım ve o anda buz gibi bir çığlık ruhumu dondurdu.

.

Arkadan Gelenler (#Wattys2015)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin