10. BÖLÜM: SARILMA

33.2K 1K 161
                                    

Göz kapaklarımın altında ki boşlukta bir yangın başlamıştı. Dokunsam, parmaklarımı küle çevirebilecek bir yangın.

Bedenim, sarp bir yokuşun tepesindeydi sanki. Kollarımı iki yana açıp kendimi bıraksam yuvarlanıp, bir anda düzlüğü bulurdum. Bir anda o yokuştan kendimi teslim ettiğimi hissettim. Büyük bir boşluk. Yokuş bir an da kayboldu. Yerini dibi görünmeyen bir uçuruma bıraktı. Dibi karanlık, sonsuz bir uçurum. Yıldızsız fezayı andıran bir uçurum. Yere çakılacağımı hissettiğim anda irkilerek bilincim ayaklandı. Burnuma tanıdık hastahane kokusu ve bildiğim ama şu anda adını koyamadığım enfes bir koku hücum etti. Hâlâ göz kapaklarım gözlerimi yorgan gibi örtsede, şavk göz kapaklarımı delmek istercesine karanlığımı aydınlatmıştı. Güneş doğmadan önce oluşan şafak, göz kapaklarımın altında hayat bulmuştu.

Tam olarak yerine gelmeyen bilincimle kulağıma boğuk, anlamsız mırıltılar doluştu. Uzuvlarımdan gelen canhıraşa kulak verdim. Öyle bir ağrıyordu ki her zerrem, kapalı göz kapaklarımın altında bile bir göle ev sahipliği yaptım. Kolum ince bir sızıyla uyuşmuş, âdeta damarımda kalan son kanı çekiyorlardı. Kulağıma doluşan sesler netleşti. Bir erkek sesi olduğunu anladığım ses fazlasıyla tanıdık geliyordu. Gözlerimi aralamaya çalıştığım da yapışan kirpiklerim birbiriyle savaşa girdiler. Zar zor göz bebeklerimi beyaz tavanla buluşturduğumda şavk yanan gözlerimi kamaştırdı. Bir kaç kere kırpıştırdığım da nihayet tamamen açabilmiştim. Ses netleşti. Kelimeleri, beyin süzgecimden geçirip anlam yükleyebildim.

"Müdürüm, tamam dedim ya." kaşlarımı çattığım da bu sesin kime ait olduğunu anımsamaya çalışıyordum. Sert ve kadifemsi ses sanki her gün işittiğim bir melodi gibi tanıdık geliyordu.

"Ben kendim hallederim, müdürüm. Başka birine lüzum yok!" cümlesinin hemen ardından sıkıntıyla homurdanmasıyla yerimden doğrulamaya yeltendim. Tekrar işittimde bir an donakaldım. Bir put gibi taş kesildim. Bu sesi nasıl unuturdum ki?

"Tamam, müdürüm. Yarın sabah odanızdayım... Konuşuruz... İyi akşamlar... Hayır, kabul ettim demedim..." sert bir nefesin ardından devam etti. "İyi akşamlar, müdürüm." yerimden, dişlerimi var gücümle sıkarak doğrulduğum da nihayet görüş açıma girmişti.

Arkadan göründüğü kadarıyla; gece karası saçları, siyah deri ceketi, yapılı uzun bacaklarını sarmış siyah pantolunuyla; baştan aşağıya siyahtı.

Gece adam!

Onun olduğunu idrak etmemle gözlerimin önüne gördüğüm rüya düştü. Bütün vücudun titrediğinde bu rüyayı hatırlamak için doğru yerde olmadığımı kendime hatırlattım. Hızla gözlerimi yumup o görüntüyü kovaladığım hâlde mideme oturan yumruyu geçirememiştim. Homurtusuyla; dudaklarım, çarmıha asılmış bir beden gibi iki yanına gerildi.

"Neymiş efendim, Meriç'le çalışacakmışım. Nah çalışırım ben o yavşakla! Siz daha bekleyin."

Dudaklarımı birbirine bastırıp, avuç içlerimi yatağa bastırarak doğrulmaya çalıştım. Aniden belime giren sızıyla ağzımdan kısık bir inleme firar etti.

İnlemimi duymuş olacak hızla bana dönderdi geceye yakışan ay yüzünü. Yüzü gözlerimin önüne serilince titrek bir nefes verdim. Sonra, hızla aklımdan görüntüleri geçirdim. Bayılmadan önce onu gördüğüm an aklıma geldi.

Telefonu dar pantolonun cebine koyup, Hızlı adımlarla yanıma gelip önümde durdu. Bir süre iyi olup olmadığımı kontrol etmek istercesine yüzümü inceledi. Sonra bunu tasdiklemek istiyormuş gibi:

"İyi misin?" diye sordu. Sesi, ruhuma dikilen bin ölü papatyayı andırıyordu. Sesi, ölü bir papatya gibi huzur kokuyordu. Ruhumu huzura boğuyor, daha sonra da bin parçaya bölüyordu. Onu tekrar gördüğümde yüreğim de oluşan hislere anlam vermesem de kendimi toparlamam gerektiğini, mantıklı tarafım kulağıma yakın kısımlara haykırıyordu. Her ne kadar kendimi dizginlemeye çalışsam da sanki nasıl hissedeceğimi ben değil de başkası karar veriyordu.

BENİ KALBİNE HAPSET: GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin