17. BÖLÜM: KATRAN

30.6K 864 144
                                    

Medya

Geçmiş, kirli sayesini hiç beklemediğiniz anda hayatınıza tutar. Siz bu ihtişamlı sayenin altında boğulur, nefessiz kalırsınız. Hayat, ezel ile ebed arasına sıkışmış bir kalp ağrısı. Tertemiz, saf ve masum bir şekilde başlayan hikâyeniz de, kir pas içinde can verirsiniz. Yine de temiz olduğunuzu savunursunuz. Lâkin hayatın sizi temiz bırakmayacak kadar acımasız olduğunu çok sonradan öğrenirsiniz.

Bir kız çocuğu düşünün. Tertemiz. Mutlu. Yüzünde kocaman, huzurlu bir gülümseme ile göl kenarında ki yeşil çimlere uzanmış. Koyu kahverengi saçları açık, bir çarşaf gibi çimlere serilmiş. Kulağına sıkıştırdığı papatya, pembe yanağına sürtüyor. Üstünde bembeyaz uçuş uçuş bir elbise. Sonra, kızın tam omzuna geceyi bile kıskandıracak siyah bir kelebek konuyor. Kız irkilerek doğruluyor yerinden. Kelebek ürkmüyor. Hâlâ kızın omzunda öylece duruyor. Uçmadığı hâlde, aheste bir hareketle kanat çırpıyor. Kanatlarında ki siyah katran kızın beyaz elbisesine damlıyor. Kelebek kanat çarpmaya devam ediyor. Kızın elbisesi hızla kirleniyor, siyahlaşıyor. Katran kızın tenine bulaşıyor. Zehir kızın teninde hayat buluyor. Zehir kızın tenini yakıyor. Kül ediyor lâkin öldürmüyor. Zehir kızın bedenine yapışıyor. Ondan bir parça oluyor. Öldürmüyor. Zehir kızın takatini alıyor, nefesini sıkıştırıyor. Yine de öldürmüyor. Zehir kızın tenine şifa veriyor. Yaktığı yerleri iyileştiriyor. Kız, küllerinden yeniden doğuyor. Bu kısır döngü gibi sürekli devam ediyor. Peki, şimdi kim suçlu?

Kızın omzuna konan kelebek mi? Yoksa ona zarar verdiği hâlde kelebekten kaçmayan kız çocuğu mu?

Tanıdık yeşillere baka kaldı toprak rengi gözlerim. Orman yeşilleri alev almıştı. Lâkin bu dokunanı buz edebilecek bir ateş. Bu, buzdan bir ateş. İçimde başlattığım kavga da yine kendim yenilmiştim. Bunu iliklerime kadar hissettim. Aniden tam kalbimin üstüne amansız bir meyus çöktü. Nefesimi kesecek bir meyus. Niye böyle hissediyordum? Niye bir şey kaybedecekmişim gibi bir korku çöreklenmişti içime?

"Semih amca?" sözlerimin ardından bana genişçe sırıtan adama baktım. Yer yer aklar, kar altında kalmış gibi kumral saçlarına dökülmüştü. Yüzünde az sayılabilecek kadar sakal ve hafif kemerli burnu ile tıpkı oğluna benziyordu. Normalde bana sıcacık bakan gözleri öyle soğuk, öyle korkutucuydu ki, bir an onun neden burada olduğunu düşünmeyi bile bıraktım.

"Ah, gelin kızım! Nasılsın bakalım?" diye gür sesiyle hafifçe bağırdığında, sözlerinin aksine sesinin nasıl bu kadar soğuk, bu kadar ruhsuz olabileceğini düşündüm. Bir an bir şey söylemek için dudaklaklarımı aralasam bile aynı anda geri bastırdım birbirlerine zira hâlâ şoktaydım. Orman yeşili gözleri tiksinti ile üstümde dolaştıktan sonra, alayla tek kaşını kaldırdı.

"Ee? Beni sevgilinin evine almayacak mısın?" derken 'sevgilinin' kelimesine öyle bir baskı yapmıştı ki istemsizce diğer kelimelere dikkat edemedim. Tam yaşadığım şaşkınlıktan kurtulup dudaklarımı aralamışken beni omzumdan hafifçe ittirip içeriye adımladı. Bu sahne bana o kadar tanıdık geldi ki titrediğimi hissettim. Neyse ki çabucak toparlayıp onun arkasından gidebildim. Salona geldiğinde sanki kendi eviymiş gibi beyaz koltuklara kendini bırakıp rahatça yerleşti. Hâlâ onun karşısında ayakta beklediğimi fark ettiğimde gözlerimi devirip ben de karşısına oturdum. Ona dikkatle baktığım da sanki buraya oturmaya gelmiş gibi saçma sapan bir sohbet başlatmaya kalkıştı.

"Hayat nasıl gidiyor, gelin kızım?" diye gerçekten merakla sorduğu soruyla kaşlarım çatıldı.

"Semih amca, bur-" sözümü bitiremeden, etrafı gözleriyle hızlıca tararken lafa girdi.

BENİ KALBİNE HAPSET: GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin