Bir gün, hiç ummadığınız bir anda, biri girer hayatınıza. İlkler önemlidir insanlar için. İlk bakış, ilk his, ilk konuşma... Bu liste uzayıp gider. O beklemediğiniz anda hayatınıza giren kişiye ilk bakışta tutulursunuz bazen. Bazen hiç bir şey hissetmeden geçip gidersin yanından. Kader de varsa eğer bir şekilde yine bulur sizi. Kader de varsa eğer tek bir noktasını bile değiştiremezsiniz zaten. Kördüğüm olduğunuz yaşamdan bir ileriye gidemezsiniz.
İnsan hissedermiş. Yani küçükken annem öyle derdi. 'Bir şekilde hayatına girecek, sana yoldaş olacak insanı hissedersin, kızım' derdi. Güler geçerdim. İnanmazdım. 'Nasıl hissedelim canım? Müneccim değiliz ya!' derdim. Tabi içimden. Anneler hep haklıdır bir yerde. Annem o konuda da haklıymış. İnsan hayatına girecek, ona yoldaş olacak insanı hissediyormuş. Kalbine, görünmez kalemle ismini yazıyormuş o kişi. Anlamıyormuşsun bile. Canına can oluyormuş. Yaralarına merhem oluyormuş. Yüreğinde ki sızı, içinde akan sıcacık bir şelale oluyormuş.
Şimdi boynuna sımsıkı sarıldığım adamda öyleydi. Sadece sarılmıyordu. Huzurun içine çekiyordu beni. Güvenini kazıyordu tenime. Kokusu, beni bambaşka diyarlara götürürken, saçımda dolaşan parmakları, ona olan sevgimi kamçılıyordu. Bu gün beni darağacından almıştı elleriyle. Nefesime can olmuştu. Bu hayatta daha ne olabilirdi ki, bu adamın kaderim olduğunu anlamam için?
Hıçkırıklarım yavaş yavaş etkisini yitirirken, az da olsa sakinleştiğimi hissettim. Boynuna doladığım kollarımı çözüp kendimi geri çektim. O da, belime doladığı kollarını tam olarak çekmese de gevşetmişti. Gözyaşlarım yüzünden ıslanan yüzüme yapışan kahverengi saçlarımı, elleriyle omzumun aşağısa itip, yüzümü avuçları arasına aldı. Sadece yüzüm değil, kalbimde avuçları arasındaydı. Kalbim ona tutsaktı. Kalbim onun omurgasının arasında ki parmaklıklar da hapisti.
"İyisin değil mi?" dediğin de gözlerimi kapatıp açtım yavaşça.
"İyisin, iyisin." diye mırıldandı. Daha çok kendine anlatıyor gibiydi. Bana bakarken yumuşayan gözleri yerde baygın hâlde yatan Berat'a düştüğünde anbean daha da sertleşti, karardı. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Berat kötü gözüküyordu. Ambulansı aramamız lazımdı. Ama sanki ruhum bedenimi terk etmiş, uzaktan olanları izliyormuş gibi hareket edemiyordum. En sonunda biraz kendime gelip, kısık sesimle konuştum:
"Araf?"
"Efendim?" dedi hemen bana dönerek. Sesi ilgiliydi. Sesinde bin ölü kelebek hayat bulmuştu.
"Ambulansı ar-arayalım." dediğim de gözlerini tekrar Berat'a çevirdi.
"Gebersin piç!" diye tısladığında gözlerim büyüdü.
"Ne? Delirdin mi? Olmaz Araf! Allah aşkına katil mi olacaksın? Lütfen birini ara?" dedim sona doğru kısılan sesimle. Artık takatim kalmamıştı. Berat'ı zerre düşünmüyordum ama Araf katil olursa... İhtimâli bile korkunçtu.
Bir süre yüz ifademi süzüp sıkıntılı bir nefes vererek, cebinden telefonunu çıkartıp ayağa kalktı. Kalkarken ayağına dolanan Berat'ın ayağına bir tekme vurup, savrulmasına sebebiyet verdi. Telefon da bir şeyler yapıp kulağına götürdü. Biraz bekledikten sonra, duruma son derece tezat sakin sesiyle konuştu.
"Ha, Barın! Napıyorsun?" karşı taraf ne dediyse, siyah biçimli kaşları havaya kalktı.
"O ne demek lan?" kaşlarını çatıp, dinlemeye devam etti.
"Bana bak. Bırak şimdi onu. Anca boş işler peşindesin oğlum! Ben bu gece gelemem... Yarın sabah ilk iş oraya gidelim. Haberin olsun... Tamam... Tamam ama sen fazla kurcalama birlikte gideriz... Kim?... Nerede dedin? ... Tamam yarın gece uğrarız... Şimdi dinle. Sana vereceğim adrese gel hemen. Burada... Tamam aslanım hadi görüşürüz." telefonu kapattıktan hemen sonra ambulansı arayıp, adresi verdi. Büyük, son model telefonunu yatağa attıktan sonra baştan aşağıya dikkatle beni süzdü. Hâlâ yatakta oturur vaziyetteydim. Parmaklarım sızlıyor, ellerime; yüzüme, gerdanıma bulaşmış, kurumuş kanlar vücudum da ikinci bir deri varmış gibi hissetiriyordu. Boğazım, sanki kör bıçakla soluk borumu deşiyorlarmış gibi her nefes alıp verişimde sızlıyordu. Gözlerimin içi, sanki gözlerime asitli bir sıvı dökmüşler gibi acıyordu ve bana olan bakışları bende kaçıp gitme isteği doğuruyordu. Öyle bir bakıyordu ki vücudumdaki her bir hücre baş kaldırdı aciz halime. Halime gördükçe koyu kahveleri acıyla dalgalandı. Sıkkın bir nefes verip yanıma geldi. Daha ne olduğunu anlamadan bir elini dizilerimden bir elini de sırtımdan geçirip beni kucakladı. Dudaklarımda şaşkınlıkla bir çığlık kaçtığında bana ters bir bakış attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ KALBİNE HAPSET: GECE
Romance"Biz; seninle, neyiz biliyor musun, Hediye?" Diye mırıldandı, kirpiklerine geceyi astığım adam. Omurgasının altında ruhumun zevahirini taşıyan, ihtilâlim. Sertçe yutkunup, biraz daha sokuldum gecemin sıcak sinesine. Hemen sardı bedenimi sanki bunu b...