Araf'tan...
Tercihler... Çıkmaz olan yollar. İnadına yokuşa sürülen hayatlar. Kanlı geçmişler, karanlık gelecekler. Kirli sayfalar, toza bulanmış hayaller. İmkânsız olan rüyalar, zehir kokan gerçekler.
En başından bir tercih yaparsınız ve bundan pişman olduğunuz zaman geri dönüş yolu çok uzakta kalmıştır. Artık girdiğiniz çıkmazdan inadına devam etmek zorundasınızdır. Çaresizlik, nefesinizden bile buram buram kokar ama isyan etmeye bile hakkınız yoktur. Çünkü, bu zaten en baştan sizin tercihinizdir. Bunu zaten en başından beri siz istiyorsunuzdur. Sizin hatanızdır. Ellerinizle tek başına kazdığınız dipsiz çukur yine size aittir.
Benim tercih yapmaya hiç fırsatım olmamıştı. O kadar çok isterdim ki, gönül rahatlığıyla bu hayat benim tercim demeye. Bu karar benim tercihim, bu çukuru ben kazdım, bu kan kokan geleceği ben istedim... Olmadı. Ben tercihlere çoğu zaman mecbur kaldım. Omzumda koca bir vicdan yükü, sırtımda saplı duran intikam yeminiyle bu yola itildim. En fenası bundan şikâyetçi olmamamdı. Değildim. Ben bu intikam ateşinde cayır cayır yanmaktan şikâyetçi değildim. Tek çaresizliğim boğazımda kalın bir urgan gibi duran vicdanımdı. Her geçen gün boğazımı daha da sıkan o kalın urgan benim en büyük düşmanımdı. İntikam, sırtımda saplı bir hançerdi. Bu hançeri çıkarıp atmadığım her an kan kaybediyordum aslında. Her an ölüyordum yavaş yavaş. En başta çıkarmam gereken hançeri artık çıkarsam da bir şey fark etmezdi. Zira o yara artık dikiş tutmazdı.
Çıktığım yoldan geri dönmem artık mümkün değildi. Bunu bilmeden beni vazgeçirmeye çalışan beyinsizler hâlâ kendilerini kandırıyorlardı. Arabamı kevgire çevirmek... Beni sevdiklerimle tehdit etmek... Güzel ama eski bir taktikdi. Karşımdaki beyinsizlerin belki de en büyük eksiği düşmanlarını yeterince iyi tanımıyor olmasıydı. Ben vazgeçmezdim. Bu ucuz numaralar ancak beni daha da hırslandırırdı.
Damarlarıma kadar beni titreten sinirle ellerim yumruk oldu. Avucumun içinde ezilen kağıt parçasını derimin altına gömmek ister gibi daha fazla sıktım. Gözlerime karanlık bir perde inmiş gibiydi. Şu an önüme kim çıksa acımadan parçalayabilirdim. Hırsla arabanın delik deşik olmuş tekerleğine güçlü bir tekme indirdim. Boğazımdan çıkan hırıltı bana bile yabancıydı.
"Vazgeçmeyeceğim!" Diye haykırdım öfkeyle. Arabayı deli gibi tekmelerken hınçla bağırıyordum. "Vazgeçmeyeceğim orospu çocukları!"
Öfke öyle büyük bir ateş yakmıştı ki içimde, cehennem, bedenimin etrafına bir perde gibi inmişti. Bunları ödetecektim. Yemin ederim, bunları yapanlar hepsini ödeyecekti. Kanıyla, canıyla, kalan son nefesiyle ödeyecekti.
"Şerefsiz köpekler." Diye soludum nefes nefese. İki elimi de arabanın deliklere dolu yüzeyine yaslarken deli gibi bir şeyleri parçalamak, dağıtmak istiyordum. O anda hissettim kolumdaki baskıyı. Kulağıma dökülen ses tüm tüylerimi diken diken etmişti.
"Araf... Sakin ol lütfen." Narin sesi kulaklarımdan içeriye süzüldüğü zaman tüm vücudumun uyuştuğunu hissettim. Sürekli salak gibi aynı şeyi yapıyordum. Kendime hâkim olamayıp, onu korkutuyordum. Ciğerlerime derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Burnuma çalınan kokusu sinirimi biraz olsun dindirmişti.
"Kim yaptı bunu? Araf, ne oluyor?" Dehşetin kol gezdiği sesi, tüm bu olanlara anlam veremedğini çok net anlatıyordu aslında. Anlatamazdım. Ona her şeyi olduğu gibi anlatırsam ondan geriye hiçbir şey kalmazdı. Kendimi düşünmüyordum zira kendimi düşünmek için çok geçti. Ben onu gördüğüm ilk anda kendimden çoktan vazgeçmiştim aslında. Sadece farkında değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ KALBİNE HAPSET: GECE
Romance"Biz; seninle, neyiz biliyor musun, Hediye?" Diye mırıldandı, kirpiklerine geceyi astığım adam. Omurgasının altında ruhumun zevahirini taşıyan, ihtilâlim. Sertçe yutkunup, biraz daha sokuldum gecemin sıcak sinesine. Hemen sardı bedenimi sanki bunu b...