Hayat, ucu sonu görünmeyen upuzun bir yol. Doğduğumuz andan beri düşe, kalka yürüyoruz o yolda. Kimi zaman yol kenarlarında ki dikenli çalılar batıyor tenimize. Yaralanıyoruz. Kan kaybediyoruz. Yine de yılmıyoruz. Yürümeye devam ediyoruz. Yorucu bile olsa, etrafımızdaki güzellikler bizi mest ediyor. Sürekli yeni şeyler görme, keşfetme arzusuyla; merakıyla kapılıyoruz o uzun serüvene. Kimi zaman bir taşa takılıp yeri öpüyoruz. Tutunmaya çalıştıkça, ayağa kalkmaya çalıştıkça, avuçlarımız eziliyor, zarar görüyor. Yine de bir şekilde kalkıyoruz. O yaralar kabuk bağlasa da hep izi kalıyor. Hafızamız da yer alan her anı gibi. Acısıyla, tatlısıyla. Belki yanımızdan arabalar geçiyor. Her arabanın için de çeşitli insanlar, farklı hayatlar. Bazıları durup yolumuz da, bize kısa süre de olsa yoldaş oluyor. Bazıları ömür boyu devamlılığı oluyor. Aldığımız yaralar daha kabuk bağlamadan yeni yaralar açılıyor. Bazen yanımıza aldığımız biri öyle bir sırtımıza vuruyor, öyle bir düşüyoruz ki bu sefer bitti diyoruz. Bu sefer kalkamayız. Kabuk bağlayan her yara yeniden açılıyor. Daha da berbat halde. Berceste ruhumuzu geri dönülmez bir şekilde yaralıyor. Hiç beklemediğimiz bir anda biri geliyor yanımıza. Kolumuzdan tutup zor belâ kaldırıyor bizi yerden. Üstümüzü temizliyor. Yaralarımızı sarıyor. Ellerimizi kenetliyor sımsıkı birbirine. Bize güç veriyor. Yola devam ediyoruz. Bu sefer birlikte. Canımıza can katıyor bir nevi. Yoldaş oluyor bize. Sırdaş oluyor. Can oluyor. Derdimize deva, yaralarımıza merhem oluyor. Bir süre sonra ondan bir parça, bizden bir parça ile devam ediyoruz. Köşede dönüyor onlar. Kendi yollarına. Kendi maceralarına. Biz yine, sadece ikimiz devam ediyoruz. O yolun sonuna geliyoruz bir zaman sonra. Yoldaşımız belki yanımızdadır, belki yolda çıkan bir engebe de bize veda etmiştir. Ebedî yolculuğa gitmiştir. Biz, bizim yolumuzun bittiği yere geliyoruz. Yolun sonu burası. Dibi görünmeyen bir uçurumun başı. Yoldaşımız eğer yanımızdaysa veda ediyoruz ona. Belki de göz yaşları, hayal kırıklığıyla uğurluyor bizi. O yolda ki onca yaşanmışlık hiç oluyor bir anda. Bu sefer ebedî, sonu olmayan yolculuğumuz başlıyor.
Hayat da aynen böyle. Hayat; Taşlarla, dikenlerle, engebelerle dolu uzun bir yol. Ben şimdi karşımda bana ilk gördüğüm günden beri her bir hücreme kazınmış, koyu kahveleri ile bakan adamın bu zamana kadar katettiği yolu merak ediyorum. O yolda neler yaşadığını merak ediyorum. Belki hakkım yok ama anlatmasını istiyorum. Belki fazla oluyorum ama elde olan bir şey değil ki. Her şeyi bileyim istiyorum. Her şeyi anlatsın. Ne zaman düştü bileyim. Ne zaman kalktı bileyim. Geçmişini bileyim, geleceğini beraber inşa edelim istiyorum. Belki olmayacak ama... İstemekten ne zarar gelir ki!
Şaşırdığını belli edercesine biçimli kaşlarını kaldırdı ilk. Sonra dudakları sinsi bir yılan gibi kıvrıldı. Hoşuna giden bir şey varmış gibi. Ay gibi beyaz tenin de çıkan kirli sakallara sardı uzun parmaklarını. Hafifçe kaşıdı. Sanki gülüşünü gizlemek ister gibi. Daha yeni fark ediyorum bu gün sakallarını. Yüzünün sert hatlarını daha da ortaya çıkarmış sanki. Daha olgun gözüküyor. Daha karizmatik. Cevap bekliyor gibi ta gözlerinin en içine baktım. Gece karası gözlerinde bir ışıltı var.
"Merak ediyorsun? Gerçekten?" dedi sanki bunun gerçekten olmasını istiyormuş gibi. Sanki gerçekten bunu bekliyormuş gibi.
"Evet, ama anlatmak istemezsen ben anları-" hızla sözümü kesti.
"Hayır, hayır. Anlatırım. Yani gizlim saklım yok. Neden anlatmayayım?" gülümsedim. Gözleri gülümsemekten gerilen dudaklarıma kaydı. Sanki çok güzel bir manzara görmüş gibi gecesinde insanın içini sarhoş eden bir yıldız parladı.
Biraz üstüne düşünce hatırlıyordum. Hep böyleydi aslında. Ne zaman gülsem böyle bakıyordu. Gülümsemek çok özeldir. Her insanın ki güzeldir. Ama bana onun ki bir başka geliyor sanki. Daha özel. Daha anlamlı. Belirginleşen elmacık kemikleri, gerilen kızıl dudakları,sağ yanağında belli olan hafif çizgi, kısılan kara gözleri... Tam seyirlik manzara. Tam bana özel seyirlik manzara. Dudaklarım yavaşça tebessüm halini aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ KALBİNE HAPSET: GECE
Romance"Biz; seninle, neyiz biliyor musun, Hediye?" Diye mırıldandı, kirpiklerine geceyi astığım adam. Omurgasının altında ruhumun zevahirini taşıyan, ihtilâlim. Sertçe yutkunup, biraz daha sokuldum gecemin sıcak sinesine. Hemen sardı bedenimi sanki bunu b...