Araf'tan
Kar yağmayan bir ocak ayı düşünün. Kuru soğuk. Her yer buz. Öyle soğuk ki yere su dökülse yarım dakika sonra buz kesilir. Kar yağsa hava yumuşayacak. Biraz olsun donan elleriniz ısınacak. Ama yok. Sanki gökyüzü küsmüş toprağa. Kurak bırakmaya kararlı. İnmiyor gökyüzünden; toprağa, beyaz mucize.
Yüreğim soğukta kalmış kurak bir topraktı. Yer yer çatlamış; insan, elini değdirse buz keserdi. Bir durgun kar, belki çiseleyen bir yağmur yeterdi yüreğimin kurak toprağını yumaşatmaya, iyileştirmeye.
Annem ve babamın ölüm haberi kulaklarıma yer edindiği günden sonra kurudu yüreğim. İnsan en sevdiklerini, hayatta ki tek varlıklarını kaybederse ne olurdu?
Hiç olurdu.
Kocaman bir beyazken; hayat kirini bulaştırdı bana. Sonra, beyazdan kalan son izleri de silip süpürdü. Rüzgârı ile dağıttı. Savurdu dört bir yana. Köhne köşelere.
Yetimhane köşesinde, annemin güzel yüzü gün gün silikleşirken büyüdüm ben. Babamın sesi kulaklarımdan geçip gittiği zaman büyüdüm ben. Anılarımızın üstüne katran karası toprak örtüldüğün de büyüdüm ben. Açıkçası büyümekten de pek memnun değildim.
Onlar gittikten sonra elimde sadece bir avuç hayal kaldı. Gerine gerine babamın karşısına geçtiğim:
"Ben de senin gibi polis olacağım. Görürsün bak." dediğim silik hatıralar kaldı. Babamın her seferinde sırtımı sıvazlayarak destek olduğu, annemin ise tedirgin bir gülümseme gözlerinde gururla baktığı günler kaldı elimde. Polis olmak benim için hayalden öte büyük bir tutkuydu. Çok şükür ki gerçekleşti. Polisliğin bana getirdiği bir çok şey oldu hayatımda. Mesela Barın ve Çisil'i getirdi en başta. Geçip giden ailemden sonra, ikinci ailem. Başarı, gurur bir çok yeni macera getirdi. Başka hayatlara misafir olmayı sağladı.
Sonra onu getirdi.
Cennet kokulu, Hediyem'i.
Bunu kabullenmek pek zor olmadı benim için. Çünkü; kendimden saklayamayacağım kadar yoğundu hislerim. Hayatıma gireli çok kısa bir zaman olsa da bomba etkisi yaratmıştı zihnimde, kalbimde. Öyle bir bakmıştı ki o sorgu odasında gözlerim içine, çektiğim hava boğazıma tıkanmış ateş olup içimi yangın yerine çevirmişti.
O yandığım toprak gözlerini gözlerime öyle bir kenetlemişti ki, hiç düşünmeden atladım o toprağa. Oysa ki o an hissetmiştim o toprağın mezarım olacağını.
Nişanlısı olduğunu öğrendiğim zaman gözlerim gayriihtiyaî parmağına düşmüştü. Sonra içime bir ateş düştü. Kaç kere içten içe 'kendine gel oğlum!' dediğimi hatırlamıyorum bile. Basit bir etkilenme sandım. Ta ki kokusunu ciğerlerime, gözlerine dimağıma, nefesini kalbime hapsedene kadar. Nefesi yıllardır, yaşatması için beklenen karı getirmediği belki yüreğime lâkin kurak toprağı nefesiyle yeşertti. Kokusuyla çiçek açtırdı. Sesiyle kelebek kondurdu çiçeklerin kanatlarına. Gözleriyle ateşten şalaleler aktırdı orada.
'Nişanlım' dediği pezevenk sorgu da hiç düşünmeden o yapmış olabilir dediğinde onu orada nefessiz bırakmak istedim. Nasıl bir insan evladı 'seviyorum' dediği kadın için böyle söylerdi ki?
Gece kulübünden kamera kayıtlarını aldığımızda; onu, Rüya'nın arkasından giderken gördüğümde şaşırsam bile asla onun yaptığını düşünmedim. Pek fazla tecrübem olmasa da artık tek tük suçlunun kim olup, kim olmayacağını çıkarabiliyordum ve Ecrin'de hiç suçlu tipi yoktu. Yine de onu nezarethanede tutmak zorundaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ KALBİNE HAPSET: GECE
Romance"Biz; seninle, neyiz biliyor musun, Hediye?" Diye mırıldandı, kirpiklerine geceyi astığım adam. Omurgasının altında ruhumun zevahirini taşıyan, ihtilâlim. Sertçe yutkunup, biraz daha sokuldum gecemin sıcak sinesine. Hemen sardı bedenimi sanki bunu b...