21. BÖLÜM: KÖRDÜĞÜM

22.3K 709 77
                                    

Olduğum yerde put gibi dikilirken; ne bir adım geriye gidebildim, ne de bir adım ileriye. Bedenim hissettiğim hayal kırıklığının getirisinden dolayı ağırlaşırken, dizlerim titriyordu. Karşımda gördüğüm manzarayı beklemiyordum. Karşımda gördüğüm manzaraya inanmak dâhi istemiyordum. Belki de, abartıyordum ama onu bir kadının yanında görmek canımı fazlasıyla acıtmıştı. Sevgilisi olamazdı, değil mi?

Saçmalık!

Araf'ın sevgilisi olmadığına emindim. Bu nasıl bir soruydu böyle? Adamın sevgilisi olsa, benimle ne işi vardı? O zaman bu kadın kimdi? Ne işi vardı benim Gece'min yanında?

Araf'la, kumral kadın masa da karşı karşıya oturuyordu. Araf'ın önünde ansiklopediye benzer, kalın bir kitap vardı ve pür dikkat ona yoğunlaşmıştı. Kadın da ellerini kullanarak sürekli bir şeyler anlatıyordu. Araf, yüzünü kitaptan kaldırmadan başını sallıyor, dudaklarını kıpırdadarak bir şeyler söylüyordu. Yüzü ifadesizdi. Kaşları hafif çatılmış, dudakları düz bir çizgi hâlini almıştı. Üstünde koyu mavi bir gömlek, siyah bir kot vardı. Sandalyenin sırtına astığı deri ceketi son anda fark etmiştim.

Kadın; kumral saçlı, kavruk tenliydi. Yan profilden küçük burnu çok güzel duruyordu. Sadece pek belli olmayan ufak bir kemeri vardı. Dudakları dolgun, çenesi hafifçe uzundu. Tahminen 30'lu yaşlarının başındaydı. Otururken bile uzun boyu ve güzel fiziği dikkat çekiyordu. Üzerinde de, beyaz ve vücudunu tamamen saran bir kazak vardı. Krem rengi bacaklarına yapışan bir pantolon, kahverengi bilek hizasında botları hoş gözüküyordu. Lânet olsun! Kadın çok güzeldi. İnkâr etmenin faydası yoktu. Araf'ın yanına çok yakışırdı.

Düşüncelerimin gittiği yöne anında kaşlarımı çattım. Hayır, hayır! Araf'ın yanına en çok ben yakışırdım. Başka bir dişinin Araf'ın yanına yakışma ihtimâli yoktu.

Kolumda hissettiğim baskıyla gözlerimi zar zor onlardan alıp, sağıma baktım. Deniz sarı kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Öyle ağzın açık, mal gibi bakacağına yanlarına git. Siparişleri al, biraz da dinlemeye çalış. Her şeyi ben mi sana söyleyeceğim, geri zekâlı!" Deniz'e ağzım açık bakarken, pratik zekasına hayran olmadan yapamadım. Olayı çözmüş, anından çözüm üretmişti. Hızlı bir şekilde az önce not aldığım siparişleri kendi not defterine geçirip, beni sırtımdan iterek hareket etmemi sağladı. Haklıydı, burada onları izleyeceğime yakınlarına gitmeliydim. Ayaklarımı harekete geçirip, onlara doğru adımladım. Masalarına yaklaştığımda kadının hafif kalın ama rahatsız etmeyen tınıdaki sesini işittim. Parmağını yanına yaklaştığımda gördüğüm, kare şeklinde ayrılmış loylonlara konulmuş sikkeleri. Kadın işaret parmağını altın olduğu belli ama kararmış hafif bir sarılık olan bir sikkenin üstüne koymuş konuşuyordu.

"Bu, Osmanlı'nın ilk altın parasıdır. Fatih Sultan Mehmet'in ikinci defa tahta çıkışının 27'nci senesinde yani 1477'de basılmıştır..." Daha fazla konuşmadı. Konuşması, Araf'ın kaş çatması ve aniden bana dönmesiyle kesildi. Beni hissetmişti. Benim varlığımı anında hissetmişti. Bu başka zaman olsa beni gülümsetirdi ama şu an suratım buzdan bir heykelden farksızdı. Yüzünde, benim onu gördüğüm de yüzüme yerleştiğine emin olduğum şaşkınlık kol geziyordu. Araf'la beraber, kadının da gözleri bana döndü ve yüzüne samimi bir gülümseme kondurdu. Maalesef sana ısınmam pek mümkün değil. Araf'a kısa bir bakış atıp, ikisine ithafen konuştum.

"Hoş geldiniz, ne alırdınız?" Derken sesim beni bile şaşırtarak ifadesiz çıkmıştı. Araf ağzını bir kaç kere kapatıp açtı. En sonunda ağzından bir ses çıktı ama kadının yumuşak sesi sabote etti sesini.

BENİ KALBİNE HAPSET: GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin