20. BÖLÜM: DİKİŞ İZİ

22.7K 718 63
                                    

Kirpiklerimin arasına dökülmüş yapıştırıcı, göz bebeklerimi kavuruyordu. Göz kapaklarımın altına çizilmiş silüetin sahibini biliyordum. Hep biliyordum. Bilmesem bile, hissetmemem mümkün değildi. Sağ elimin üstünde paha biçilmez bir baskı, tenimi yerle yeksan eden bir sıcaklık vardı. Sol kolumda hissettiğim sızının sebebini, az çok tahmin edebiliyordum. Başımın arka tarafında, keskin sızı kendini her geçen saniye belli etmekten çekinmiyordu. Yüzümü buruşturarak gözlerimi aralamaya çalıştım. Aynı anda yanağımda tüy gibi bir dokunuş hissettim. Bu dokunuşun sahibini tanıyordum. Zira onun dokunuşları, benim tenime prangalıydı. Onun dokunuşunu her daim tanırdım. Aksi mümkün değildi.

"Hediye'm?" Gözlerim, sanki tılsımlı sözleri duymayı bekler gibi aralanırken, gözlerime hücum eden ışıkla başımdaki keskin ağrı daha beter kendini belli etti. Kuruyan boğazımda kesif bir ağrı vardı. Kuruyan dudaklarımı canım acıyarak araladım.

"Su?" Diye fısıldadım. Sesim o kadar düşük oktavlı çıkmıştı ki, duymadığına neredeyse emindim. Oysa o, hemen ayaklandı. Ellerimin arasından ellerini çektiğini hissettim ilk önce. Sonra bir kaç tıkırtı geldi kulağıma. Az sonra odağıma onun güzel yüzü düştü. Ellerini yavaşça sırtıma kaydırıp, beni dikleştirdi. Bu sahnenin tanıdık melodisi kulaklarımda yankılanınca, tebessüm etmek istedim ama ona bile gücüm yoktu. Bardağa doldurduğu suyu kendi elleriyle dudaklarıma götürüp, bir yudum almamı sağladı. Kuruyan dudaklarım suyu muhtaçca sahiplenirken, su kuruyan boğazımı yararak ilerledi. Ona bir kez daha baktığım da; beni anlamış olacak ki, koca bir yudum daha içmemi sağladı. Bardağı dudaklarımdan uzaklaştırıp, sorarcasına yüzümü baktı.

"Yeterli." Diye fısıldadım. Sırtımı hastanenin rahatsız yatak başlığına dayayıp, başımda etkisini koruyan ağrıya bir kez daha yüzümü buruşturdum. Araf yatağın ucuna oturmuş, merakla tepkilerimi izliyordu.

"İyi misin?" Diye sordu yoğun şefkat barındıran sesiyle. Hiç iyi değildim. Başımda inanılmaz bir ağrı vardı. Bunun yanı sıra, dimağımda kepçeyle kazınan büyük bir boşluk mevcuttu gibiydi. Sanki ne yaparsam yapayım, o boşluğu dolduramazmışım gibi hissediyordum. Neden bayıldığımı hatırlamıyordum. En son hatırladığım şey, Araf'ın arabasından indiğimdi. Ondan sonra eve gitmiş olmalıyım ama yoktu işte. Gerisi, kalıcı bir silgi yardımı ile silinmişti sanki. Belki de dimağımda hissettiğim boşluk tam da bu yüzdendi.

Araf'a cevap vermemi engeleyen şey; içeriye giren, genç doktor oldu. 30'lu yaşlarında, kumral ve gayet güzel bir kadındı. Araf ayaklanırken ben doktora bakıp, tebessüm etmeye çalıştım. Ne kadar becerebildiğim tamamen merak konusuydu. Kadın benim olmayan tebessümüme rağmen, kocaman gülümsedi.

"Nasılsınız, Ecrin Hanım?" Dedi naif sesiyle. Bu soru, yüzümü buruşturmama ve kafamın ağrısının daha da çoğalmasına sebep oldu.

"Sanırım, pek iyi değilim." Dedim, pürüzlü sesimle. Bunun üzerine, Araf iyice yanıma sokulup, elimi tuttu. Anlık kesilen nefesimi kimse fark etmediği için, mutluydum.

"Neyi var? Neden bayıldı?" Araf'ın ard arda sorduğu soruların sonrasında, doktor Araf'a kısa bir bakış atıp tekrar bana döndü.

"Bir dakika... Ecrin Hanım, ilk olarak kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

"Yorgun... Sanki boşlukta gibi, ayrıca başımda feci bir ağrı var."

"Anlıyorum," diye mırıldandı elindeki dosyaya bakarak. Gözleri bana döndüğünde konuştu. "Başınızın ağrıma sebebi, düşmenizden kaynaklı olabilir çünkü tomografi de herhangi bir sorun gözükmedi. Bayılmanızın sebebinin tansiyona kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Sadece... Ecrin Hanım, daha önce beyin ameliyatı oldunuz mu?" Sorusu karşısında afalladım. Açıkçası sorusu, fazlasıyla anlamsız gelmişti.

BENİ KALBİNE HAPSET: GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin