18. BÖLÜM: İZ

27.4K 848 65
                                    


İçerideki koyu sessizlik bir kemik gibi boğazıma takıldığın da, nefes alamadığımı hissettim. Aile, benim için bir çok şey ifade ediyor. Annemin; ben ne yaparsam yapayım, saçımı okşayıp bana destek olması, babamın; saçlarımı okşayarak bana masal anlatması, hata yaptığımda beni uyarmaları lâkin yine de benden vazgeçmemeleri, birbir gözümün önünden geçerken yanağımdan aşağıya yuvarlanıp parkeyle bütün olan göz yaşına engel olamadım. Berat'ın Sivas'a gitmesine sevinirken, anne ve babamın Sivas da olduğu gerçeği bir kurşun gibi beynimin ortasına isabet etmesinin bu kadar geç olacağını elbette hesap edememiştim. Telefonun diğer ucunda ki uğursuz sessizliği bozmak ister gibi derin bir nefes alan annemin ne kadar kırıldığını bunca kilometre uzaktan bile o kadar net hissetmiştim ki, ister istemez yüreğim, koyu bir meyusla sıkıştı.

"Anne," diye mırıldandım acı ile. Araf'la göz göze geldiğim zaman, bana anlamsızca kaşlarını çattı. Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bir hali vardı lâkin ben ona nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Yine de gözlerimle ne kadar çaresiz olduğumu avaz avaz haykırdım. Anında ayağa fırlayıp yanıma geldikten sonra yumuşak dokunuşlarla koluma sardı kemikli parmaklarını. Gözlerimi ondan kopartıp boşluğa diktikten sonra tekrar konuşmayı denedim. "Anne ben sana-"

"Neyi, Ecrin? Kızım, sen bize böyle bir şeyi nasıl anlatmazsın? Kimiz biz ha? Sana inanmıyorum!" sesini yüksek çıkartmaya çalışsa da sonlara doğru çatlayan sesiyle onunda ne kadar üzgün olduğunu bir kez daha en derinlerimde hissettim.

"Anne, anlamıyorsun! Ben söyleyecektim. Yemin ederim..." daha fazla konuşamadan dudaklarımı birbirine bastırdım zira ne dersem diyeyim suçumu aklayamazdım. Sonuna kadar haklıydı. Onlara bunca zaman söylememek de tamamen haksızdım. Araf konuyu anlamış olacak ki yüzünü buruşturup, kolumu çekerek beni koltuğa oturttu. Titreyen bacaklarımla koltuğa oturduğum da hattın diğer ucunda ki sessizlik bir zehir gibi kanıma karıştı.

"Anne, bir şey söyle yalvarırım." Derken boğazımdan kaçan hıçkırık annemin konuşmasını sağladı.

"Neden ayrıldınız?" derken sesi öyle sitemkar, öyle hüzünlü gelmişti ki ister istemez daha çok suçladım kendimi. Ona beni en yakın arkadaşımla aldattı nasıl diyeceğimi düşünürken, yardım dileyen bakışlarımı gayriihtiyari yanı başımda oturan ve tüm dikkatini telefona veren adama çevirdim. Dizlerime değen dizleri içimde yine yoğun bir heyecan kargaşasına neden olurken, bu hâlde bile bu duygulara girebildiğim için kendimi içten içe tebrik ettim. Koyu kahve gözlerini bana tutundurup, gür kaşlarını çattı. En sonunda ne dediğimi anlamış olacak ki dudaklarını yavaşça oynatarak 'anlat' dediğinde, belli belirsiz tereddüt etsem de fazla uzatmadan dediğini yaptım. Artık ne olacaksa olsundu.

"Anne, beni aldattı." Derken sesim sonlara doğru fısıltı gibi çıkmıştı. Bir an yine koyu bir sessizlik hâkim olsa da sonra annenim şaşkınlıkla bezenmiş çığlığı hayat buldu kulaklarımda.

"Ne? Ecrin, ne diyorsun kızım sen?" derken ne kadar şaşırdığını iliklerime kadar hissettim. Bu kadar mı emindi Berat'tan? Oysa ki annemin babam gibi düşündüğünü zannediyordum. Aklıma düşen ihtimâlle tepeden tırnağa ürperdim. Babam duyarsa Berat'ı mahvederdi. Semih amcanın ne yapacağı ise meçhuldu.

"Anne, duydun işte aldattı beni. O gün geldiğinizde ayrılmıştık. Bir an da yanınızda öyle davranınca, babama da mantıklı bir açıklama yapacağım için size söyleyemedim. Sonra da-"

"Unuttun mu, kızım? Bahanen bu mu?" sertçe yutkunup yine Araf'a tutundurdum gözlerimi. Onun bir şey yapamayacağı bilmeme rağmen ondan yardım dileyen bakışlarımı gözlerinden çekemedim. Tıpkı benim gibi gözlerindeki çaresizlik katmerleşerek büyürken arkadan dolanan ve kolumu sıvazlayan eli belki de en büyük desteğim oldu. Sıkkın bir nefes alıp telefonda ki kızgın anneme odaklandım.

BENİ KALBİNE HAPSET: GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin