12. BÖLÜM: YANGINIM

27.8K 924 87
                                    

Zihnimde, sağanak bir yağmur başladı. Toprağa öyle güçlü bir yıldırım düştü ki yer ikiye ayrıldı. Yerin altında zifiri karanlık bir boşluk. Yerin altında soluğu kesen bir müphem. İkiye ayrılmış zemin. Bir taraf koskaca bir yeşillik. Kelebeklerin kanat çırptığı, cennetin yağmurundan bir damla nasiplenmiş bir alan. Öyle güzel, öyle huzurlu ki; insan, orada bir dakika geçirmek için canını bile verir. Yarığın diğer tarafında, cehennem ateşinin küçük bir kıvılcımın bulaştığı kurak topraklar. Havasız, susuz, zifiri karanlık. Koskaca bir Toprak. Katran karası. Her yerde ateş, her yerde yangın. Bir iki adım yaklaştım yer altında ki boşluğa. Tam ucundayım artık. Ya karşıya geçeceğim ya da bulunduğum katran karası topraklarda nefes alıp kül olacağım. Bir bakıyorum iki tarafa da. Cennetten küçük bir parça alınmış alana. Cehennemin kıvılcımıyla kuraklaştırdığı, sonra da alev alev yaktığı topraklara. Bir de zifiri karanlık Araf'a. Gülümsüyorum acı acı. Ne cennet ne de cehennem. Ben kendimi buram buram zehir kokan Araf'a bırakıyorum.

Berat'ın, sinirli soluklarıyla bezenmiş sesini duymamızla Araf'la beraber ayaklandık. Orman yeşilleri koca bir yangına gebe kalmıştı. Dallar çatırdıyor; toprak kararıyor, yapraklar ateşi harlıyordu. Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordum.

"Ne? Senin ne işin var burada?" diye sorularımı sıraladım. Bana bakarak histerik bir kahkaha attı zira gözleri sinirden kıpkırmızı olmuş, alnına yıldırım gibi düşmüş damar nabız gibi atıyordu. Bana iki adım yaklaştığı an da Araf kolumdan tutarak iyice yakınına çekti beni. O anda adımları bıçak kesildi. Bir yandan Araf'ın kolumda ki eline bakarken kükredi:

"Sevgili bulmak için daha çok erken değil mi diye soruyorum!"

Gür sesini beynime bir ok gibi saplandığında iki adım sendeledim. Ne saçmalıyordu bu adam? Ne sevgilisi? Beni kendiyle mi karıştırmıştı? Ayrıca hesap sorma hakkını ona kim veriyordu? Kendi yaptıklarını ne çabuk unutmuştu? Araf hızla kolumu asılıp beni arkasına çekti.

"Ne diyorsun lan sen? Herkesi kendin mi sanıyorsun sen piç?" şu an Araf'ın da, Berat'tan bir farkı yoktu ve ben çıkacak fırtınadan da ardından kalan enkazdan da korkuyordum. Eğer, burada bir fırtına çıkarsa tarumar olacak tarafı kestiremiyordum.

"Kes lan sen! Seninle meselem yok benim. Ecrin, bana cevap ver bu herfin yanında ne bok yiyorsun?" demesiyle gözlerimi hiddetle büyütüp Araf'ın arkasından çıkmaya çalıştım. Söyledikleri bedenimi yakıp geçmişti. Beni neyle itham ediyordu? Araf benden önce davranıp Berat'ın çenesine güçlü bir yumruk attı. Berat kafasını geriye atıp, inleyince ister istemez yüzümü buruşturdum. Bu sadece basit bir tepkiydi. Şu an düşüneceğim tek şey Berat'ın çenesi değil, Araf'ın eli olurdu. Onu da düşünmem mantıksız olurdu zaten. Berat çenesini tutup kendisini toparlamaya çalışırken, iki eliyle yakasından tutup kafasını burnuna gömdü.

Kafası acımış mıydı?

Gelen kırılma sesiyle gözlerimi büyüttüm. Berat yere düştüğünde gürültülü bir inleme döküldü dudaklarından. Müdahale etmem gerekiyordu. Farkındaydım ama donmuş kalmış olayları izlemekten başka bir şey yapamıyordum.

"Öldürürüm lan seni! Sen kimsin hesap soruyorsun bu kıza. Yediğin boklar yetmedi mi daha? Bana bak, oğlum!" bir anlık es verip Berat'ın ensesinden kafasını kaldırarak kendisine bakmasını sağladı. Berat'ın Burnundan oluk oluk kan akıyordu. Burnundan akan kan boynuna, ordanda tişörtüne süzüldü.

"Bu kızdan uzak duracaksın! Kendi pisliğinden boğul istediğin kadar. Ecrin'e yaklaşmayacaksın!" diye kükreyince içinde bulunduğum şok hâlinden hızla çıkıp Araf'ın yanına koştum. Onu kolundan tutup Berat'tan uzaklaştırdım. O kadar hızlı hareket etmişti ki Berat ona karşılık bile verememişti. Berat'ın ensesini bırakmasıyla yere yığılması bir olmuştu. İşte şu an anlıyordum. Ben Berat'tan çoktan soğumuştum. Hiç tanımadığım biri bile olsa acırdım ama ona acıyamıyordum.

BENİ KALBİNE HAPSET: GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin