31. BÖLÜM: ENKAZ

16.5K 637 126
                                    

Yaşamınız boyunca kaçtığınız şeyler bileğinize takılan bir ip gibi sizi takip eder. Onlardan kurtulmanız mümkün değildir çünkü siz kaçtıkça onlar usanmadan sizin peşinizden gelmeye devam eder. Tek yapmanız gereken şey durup, onlarla yüzleşmek ve sonunda da, bileğinizdeki ipi kopartıp atmaktır ama bunu çoğu zaman yapmazsınız çünkü insanoğluna kaçmak her zaman daha cazip, daha büyülü gelmiştir. Aslında kaçtıkça, saklandıkça hata üstüne hata yaparız. Bir noktadan sonra bildiğimizdeki o ip bir düğüm hâline gelir ve işte tam düğümlendiği o noktada kaybolduğumuzu fark ederiz. O düğüm çözülemeyecek hâle geldiğinde aklımız başına gelir ama her şey için çok geçtir çünkü artık ip düğümlenmiş ve işin içinden çıkılamaz duruma gelmiştir.

Hazel, şimdi kaçtığım o ip değildi belki ama içimden bir ses ağzından çıkacakların, o kaçtığım şeylere dokunacağını söylüyordu. Yüreğimin sıkıştığını, kalbimin kan yerine içimi yakan bir asit pompaladığını düşündüm. Yine de bunu karşımdakine belli etmeden, yüzüne dik dik bakmaya başladım.

"Ne saçmalıyorsun sen? Senin onunla ne alâkan olabilir? Onun hakkında ne bilebilirsin ki?" Sesim öylesine sert çıkmıştı ki, gerçekten ben bile irkildiğimi hissettim ve Hazel'in de benden çok daha fazla çekindiğini görmek fazlasıyla işime gelmişti.

"Lütfen," dedi çaresiz bir tınıyla. "Ne olur dinle. Kendim için değil, senin için buradayım, Ecrin." Dudaklarım istemsizce alayla kıvrılırken, tek kaşımı kaldırarak yüzünü süzdüm. Olmayan yüzünü.

"Benim için, öyle mi? Hazel komik olmaya başladın cidden? Sen kimsin ki beni düşünüyorsun be?!" Sertçe yutkundu ve esmer suratında yayılan kızıllıkla birlikte gözlerini kaçırdı. Sesim haddinden yüksek çıkmıştı ve az önce siparişlerini verdiğim masada oturanlar kafalarını kaldırıp ikimizi süzmeye başlamıştı. Sıkıntılı bir nefes vererek ifadesiz bir sesle konuştum.

"Geç bir masaya, geliyorum." Sonra arkama bile bakmadan mutfağa doğru ilerledim. Aslında onu kolundan tuttuğum gibi dışarıya atmam gerekiyordu ama hem iş yerinde olduğum için bunu yapamıyordum hem de konu Araf olduğunda iradem tuzla buz oluyordu. Hazel onunla ilgili ne bilebilirdi ki? Bu soru şimdiden beynimi kemirmeye ve içten içe kıvranmama sebep oluyordu. Altından iyi bir şey çıkmayacağına emindim ama kaçıp gitmenin bir yararı olmadığını kalın kafama sokmanın vakti gelmişti.

Tepsiyi tezgaha bıraktıktan sonra içeridekilere göz attım. Reşat amca ocağın başında tatlı için sütü karıştırıyordu. Necdet ağabey odasına çıkmıştı anlaşılan. Deniz bulaşıkları yıkıyordu ve Selma fırının başındaydı. Yavaşça Deniz'in yanına sokulup, kulağına eğildim.

"Bir şey diyeceğim ama vereceğin tepki çığlık olursa, akşam evde benden tam teşkilatllı bir dayak yersin." Fısıltım karşısında gözlerini kocaman açarak bana doğru döndü.

"Ne oldu be?" Dedi şaşkınlıkla harmanlanan fısıltısıyla.

"İçeride Hazel var." Gözleri daha da büyürken aynı anda ağzıda kocaman açıldı. Kaşları havalanırken muhtemelen çığlık atmak için pembe dudaklarını kıpırdattı ama tehdidimi hatırlamış olacak ki, kimsenin duyamayacağı boğuk bir ses çıkarmaktan başka bir şey yapamadı.

"Ne işi var be onun burada? Yüzsüz sürtük ne diye gelmiş?" Ona gözlerimi devirdim.

"Bilmiyorum, konuşacağım işte. Müşteri falan gelir içeride ol, beni idare et."

"Ben de geleceğim." Dedi elindeki bardağı bırakmaya yeltenirken. Kolunu tutup onu durdurdum.

"Hayır, nasıl olsa sana anlatacağım. Sen şimdilik araya girme." Bir süre yüzüme bakıp ifademi yokladı. Sonra başını sallayarak temkinli bir sesle sordu:

BENİ KALBİNE HAPSET: GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin