Yekta'nın sorduğu soru karşısında bir an ne diyeceğimi bilmeksizin yüzüne ifadesiz bakmaya devam ettim.Ne sormuştu? Mert'i seviyor musun? Bu düşünce aklıma gelince boş kolidor da yankılanan kahkahamı bastırmaya çalıştım.Komik gelmişti.Mert'i seviyor musun? Düşündükçe gülesim geliyordu ve kahkaham gittikçe yükseliyordu.Yekta sanki deliymişim gibi bana bakar diye düşünürken yüz ifadesi hiç değişmeden bana bakıyordu.Fazla mı ciddiydi acaba? Gülmem durunca topuz olan saçlarımı açtım.Onun bakışlarının altında ne yapacağımı bilmediğim için direkt saçlarıma yöneldim.Her zamanki gibi.
-Bitti mi?
-Ne bitti mi?
-Gülmen.
Bana meydan okurcasına cevaplar verdiği için onun gözünde hafif kalamazdım.Bende onun anlayacağı dilden gitmeye karar vermiştim.
-Sence?
-Soruma cevap ver!
Ah.. Emir cümlesi.Bu hayatta en tahammül edemediğim huylar arasında başlarda yer alıyordu.Bana emir verilmesinden nefret ederdim.Yekta hala ifadesiz yüzüme bakarken sinirlerim iyicene yerinden zıplıyordu.
-Birincisi bir daha sakın bana emir verme.İkincisi sanan ne?
-Anlamadım?
-Mertle aramda olan şeyden sana ne!
Yekta nihayet ifadesizliğini bozunca bu safer daha korkunç bir yüze büründü.
-Bir daha söylesene Mısra!
Bana iyicene yakınlaşmış hafifçe kolumu tutmuştu.Bu sefer ben şaşırmış şekilde onun yüzüne bakıyordum.Korkmuyordum ama şuan neden bu kadar yakın olduğumuzu anlamamıştım.Yekta sinirle nefes alıp verirken burun delikleri bir boğayı andırırcasına büyüyüp küçülüyordu.
-Kolumu bırak!
-Bir daha söyle dedim Mısra! derken sesi baya yüksek çıkmıştı.
-Sa..sana ne dedim titrek çıkan sesimle.
Yekta tekrardan ifadesiz yüzüne bürünürken yüzüme bir süre öyle baktı.Kolumu sıkmaya başlamıştı ve canım acıyordu.
-Kolumu acıtıyorsun!
Hala yüzüme bakmaya devam edince daha fazla sıktı.Ağzımdan istemsiz bir inleme çıkınca sanki uykudan uyanırmış gibi bir anda kafasını sallayıp kolumu bıraktı.Bıraktığı gibi kolumu ovuşturmaya başladım.Kıpkırmızı olmuştu.
-Ne yaptığını sanıyorsun sen be! Kimsin sen Yekta.Nasıl dokunabilirsin bana sen!
Yekta ifadesizliğini bozmamaya yemin etmiş gibi hala bana bakıyordu.O konuşmadıkça ben çıldırıyordum.Dayanamayıp karnına ve göğüsüne vurmaya başladım.
-Konuşsana Allah'ın cezası.Kimsin sen.Kimsin de kolumu sıka biliyorsun.
Birisi belimden tutup çekene kadar Yekta'ya vurmaya devam ediyordum.Ondan uzaklaşırken beni tutan kolları belimden itmeye çalışıyordum.
-Bırak!
-Mısra bir sakin ol!
Kafamı kaldırıp beni tutan çocuğa bakarken Kübra'nın valizini alan çocuk olduğunu fark ettim.
-Tamam bırak beni!
-Sakin olacak mısın?
-Bırakacak mısın yoksa Yekta'nın yarım kalan yumruklarını sana mı uygulayım?
İsmini bilmediğim çocuk kollarını belimden çekince üzerimi düzeltmeye başladım.Saçım dağılmıştı iyicene.Ellerimle saçımı düzeltirken o çocuğu arkada bırakıp merdivenlerden inmeye başladım.