Bölüm 3 / Kabus

8.9K 525 369
                                    

Karnıma saplanan ağrı ile göz kapaklarımın açılmamak için direnmesine rağmen zorlanarak açıp tavana baktım. Bir kısmı küflenmiş olan tavana. Beyaz olan yerleri yer yer sararmış, köşelerindeki boyalar kavlamıştı. Kaşlarımı çatıp yattığım yerden doğruldum. Yattığım odayı görünce kaşlarım daha da derinden çatıldı. Bardaki odamda yatıyordum ancak etraf benim bıraktığım gibi değildi. Sadece tavan değil tüm duvarlar mahvolmuştu. Her şey eskimiş, ortalık dağınık bırakılmıştı. Sanki buraya yıllarca hiç insan girmemiş gibiydi.

Hızla yattığım yerden kalkıp kapıya koştum. Kapıyı açıp çıkacağım an arkamdan bir öksürük sesi duyuldu. Korkuyla sesin geldiği yöne baktığımda bardan kaçmama neden olan adam köşedeki tek kişilik koltukta oturmuş sırıtarak bana bakıyordu. Ellerim titrerken tekrar kaçmak için kapıyı açmam ile bir bedene çarpmam bir oldu. Geriye sendeleyip kalçamın üstüne düştüm. Babam bana öfkeli gözlerle bakıyordu. Ancak tek kelime etmemişti. Oturduğum yerde geriye doğru sürünürken babam da benimle birlikte adım atıp bana yaklaşmaya başladı.

"Seni bu sefer geberteceğim!" Bağırsaydı bu kadar korkutmazdı belkide beni.

"Benim sözlerimden dışarı çıkmaman gerektiğini bilmen gerekirdi." Babam elindeki şişeyi tozlanmış makyaj masasının üstüne koyduğunda ben yatağın kenarına sırtımı dayayıp bacaklarımı kendime çekmiş hıçkırarak ağlıyordum. Biliyordum ki dediğim hiçbir şey beni kurtarmayacaktı. 

Babam biraz geri çekilip koltukta öylece oturmuş bizi izleyen adamın yanına gitti ve ondan bir şey alıp geri önüme geldi. Aldığı siyah metali gördüğüm an nefes alamıyormuşum gibi hissettim. Gülümseyerek metali başımın hizasına getirdiği an boğazımı yırtarcasına bağırdım.

Göz kapaklarım sonuna kadar açılıp bağırarak yattığım yerden nefes nefese doğruldum. İlk başta ne olduğunu kavrayamayarak etrafıma bakındım. Daha önce görmediğim bir odadaydım ve karnımın ağrısı dışında koluma da keskin bir acı saplanmıştı.

Ağrımayan kolum ile saçlarımı geriye attım. Feci şekilde terlemiştim. Diğer koluma baktığımda serum takılı olduğunu gördüm. Gördüğüm kabusun etkisiyle hızla hareket ettiğim için canımı o yakmış olmalıydı.

Derin bir nefes alarak yatağa tekrar uzandım. Nefesim hala düzene girmemişti. Gözlerimi kapatıp kendime toparlanmak için bir kaç dakika verdim. Eğer şimdi bu bilmediğim odada değil de kendi odamda yada hastahanede bile olsaydım gördüğüm kabus gerçekleşebilirdi. En son mavi gözlü adamı görmüştüm ve dediğimi duymuş olmalıydı.

Nefesim düzene girmeye başladığında kolumdaki serumu çıkarıp yataktan kalktım. Üzerimde en son giydiğim elbise yerine pembe, ayıcıklı bir pijama vardı. Yüzümü buruşturarak odanın kapısını hafifçe araladım ve dışarı baktım. Ev bayağı sessizdi ve ben bu şekilde aşağıda her kim olursa olsun inmek istemiyordum. Pembe bana göre değildi. İçimdeki ölen çocuktan akan kanın rengiydi pembe. Ben o çocuğun ölmesiyle şirin olan her şeyi çıkarmıştım hayatımdan.  

Geri çekilip kapıyı kapattıktan sonra odanın içinde bulunan başka bir kapı dikkatimi çekti. Büyük ihtimal lavaboydu ve benim en azından elimi yüzümü yıkamaya ihtiyacım vardı. 

İşlerimi hallettikten sonra odaya dönüp kapıyı tekrar araladım. Kafamı uzatıp koridora bakarken tam yanımdaki odanın kapısı açıldı. Mavi gözler beni bulduğunda kapıyı hızla kapatıp tek kaşını kaldırdı.

"Küçük kız sonunda uyanmış demek." Sesinde alay vardı ancak benim takıldığım şey 'sonunda' kelimesi olmuştu.

Kaşlarım çatılırken anlamadığımı belirtircesine kafamı hafif yana eğdim. Adam kapının arkasına sakladığım için bana garipseyici bakışlar atarken gülümsedi.

"Üç gündür falan uyuyorsun da."

"Üç gün mü?" Ağzımdan şaşırdığımı çok net belli eden bir sesle kelimeler döküldüğünde adamın kafasını hafifçe iki yana salladı. Kotunun cebine bir şey koyarken başıyla arkasına saklandığım kapıyı işaret etti.

"Kapının arkasına saklanmaya çalıştığına göre üzerindeki pijamayı beğenmedin galiba." Kapının arkasına biraz daha saklanırken aklıma gelen şey ile gözlerim kocaman açıldı. Üstümü kim değiştirmişti? Kalktığım zaman kolumda serum takılıydı. Eve bana bakmak için hemşire falan mı gelmişti acaba? Belki de bana bakmaya gelmiş bir hemşire varsa o değiştirmişti.

"Neyse dolabın önündeki poşette birkaç parça kıyafet var. Onları giy sonra aşağıya gel. Aklıma takılan şeyleri soracağım. Fazla gecikme." Karşımdaki dev adam konuşup merdivenlere yönelince bende hızla dolabın önünde duran poşete yöneldim. Niye emir verir gibi konuşmuştu ki? Hatta gibisi yok direk emir vermişti. 'Aklıma takılan bir kaç şeyi sormak istiyorum' diyebilirdi mesela.

Kaşlarım düşündüğüm şeylerin saçmalığı ile çatılırken elime poşeti aldım. İçinden çıkardığım siyah kot ve askılı tişörtü üzerime geçirip odadan çıktım.

Nereye gideceğimi bilmediğim için bir kaç dakika önce dev adamın indiği merdivenlere yöneldim. Ona kendimce neden dev adam dediğimi bilmiyorum ama ona yakışan bir lakap olduğuna kalıbımı basarım. Hem daha adamın ismini bile bilmiyorum.

Merdivenlerin sonuna geldiğimde önüme büyük bir salon çıktı. Siyah renklerin hakim olduğu salonun bir duvarında büyüklüğünü tahmin bile edemeyeceğim bir plazma vardı. Duvarda tablo yoktu ama kenarda küçük çekmeceli dolabımsı şey vardı. Üstünde ise bir kaç çerçeve. Salonun, işini iyi yapan bir iç mimarın elinden çıktığı belliydi. Televizyonun karşısındaki koltukta onu, elinde tablet ile bir şeyler uğraşırken gördüm.

"Daha dikilecek misin orada?" Ben nedenini bilmediğim bir dürtü ile tekrar odaya çıkmak için merdivenlere yöneldimde sesi durmamı ağladı. Başımı ona çevirdim ancak yanına gitmedim.

Adam elindeki tableti önünde duran küçük sehpaya koydu. Ardından bana bakıp tek kaşını havaya kaldırdı.

"Gelecek misin artık?"

Küçük adımlarla ilerleyip karşısında durdum.

"Otur." Tam ağzımı açıp gitmek ile ilgili bir şeyler söyleyecektim ki benden önce davranıp konuşması tüm kelimeleri yutmama neden oldu. Başımı hafif sallayıp tek kişilik koltuğa oturdum. Bana soracağı şeyler olduğunu söylemişti. Umarım kimden kaçtığımı falan sormazdı.

"Neden hastahaneye gitmek istemedin?" Aman ne güzel! Kimden kaçtığımı yada neden koştuğumu tam olarak sormasada dolaylı yoldan sormuştu.

"Seni dinliyorum." Uzun süre cevap vermemiş olacağım ki dayanamayıp konuşmuştu.

"Özel bir mesele."

"Hastahane korkun falan mı var?" Alayla söylediği sözler üzerine başımı iki yana salladım. Adam derin bir nefes alıp oturduğu koltukta dikleşti.

"Bak ben meraklı bir adamım ve senin yerinde olsam o kadar evinde kaldığım adama en azından bir açıklama yapma ihtiyacı hissederdim."

"Bu konuları birileri ile paylaşmayı sevmiyorum." Derin bir nefes alıp ayağa kalktım.

"Şey... o kadar gün yük olduğum için özür dilerim ve bana evini açtığın için teşekkür ederim. Ben artık gitsem iyi olacak." Tam bir adım atmıştım ki bileğimi saran parmaklar ilerlememe engel oldu. Bileğimi tutan elin sahibine baktığımda mavi gözlerin anlamlandıramadığım bir öfke ile parladığını gördüm.

× × ×

Seviliyorsunuz 💜

KALPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin