"Yalan ifadede bulundum."
Aklımdan birer birer yaşadıklarım geçerken acı içerisinde yumdum gözlerimi.
"Canımı yaktı, canı yansın istedim."
Aklımdan birer birer yaşattıklarım geçtiğinde acı içerisinde derin bir nefes çektim ciğerlerime.
"Bu yüzden attım iftirayı."
Birbirine sıkıca kenetlediğim ellerimi kalbime götürdüm. Göğsüme baskı uygularken biraz da olsa yavaşlamasını istedim kalbimin. Çok hızlı atıyordu. Atışı başımı döndürüyordu. Yarım saatten fazla bir zamandır buradaydım, uzun zamandır karşımdaki adama bir şeyler anlatıyordum ve artık duvarlar beni rahatsız etmeye başlamışlardı. Boğuluyor gibi hissediyordum. Temiz hava almak istiyordum ancak bu isteğimin olmayacağını biliyordum.
"İyi misiniz?" Karşımda duran avukat bana seslendiğinde başımı olumlu anlamda salladım. Sıkıca yumduğum gözlerimi aralarken avukatın gözlerine değil, masanın üzerinde duran dosyayı izlemeye başladım.
"Kaan Bey ifadesinde attığınız suçu kabullenmiş ve ağabeyinizi öldürdüğünü söylemiş. Madem yalan ifadede bulundunuz neden karşı çıkmak yerine kabullenmeyi seçti?"
"Bilmiyorum." Yutkundum.
"Ama Gökalp kendisi intihar etti." Avukata baktım. Kaşlarını çatmıştı. Anlayamadığı şeyler vardı ve bu çok belliydi. Anlayamıyordu. Anlayamazdı.
"Nereden biliyorsunuz?" Bu karanlık odaya girdiğimden beri defalarca yaptığım gibi bir kez daha derin bir nefes aldım. Yalan söyleyecektim. Yalan söylemek zorundaydım. Yaptığım bütün hataları telafi etmek için o adamı bir çok kez daha öldürmem gerekiyordu. O adamı zihnimden de, kalbimden de tamamen çıkarmam gerekiyordu. Ruhumu öldüren adamın geride bıraktığı leş kokusunu ortadan kaldırmam gerekiyordu.
Pişmanlıklarımı iyi ki'lere dönüştümem gerekiyordu.
"Bir mektup yazmıştı. İntihar mektubu." Kalbim söylediğim yalanın büyüklüğüyle ezilirken biraz daha baskı uyguladım göğsüme. Yanıyordum. Bütün hücrelerimin alev aldıklarını hissediyordum. Aklımda Azra'nın mektubu okuduğumdan beri tek bir soru ifadesi dolanıyordu.
Neden?
Neden yapmıştı bunu? Neden böylesine büyük bir günahı sırtlanmayı istemişti? Neden hayalleri olan genç bir kızın ruhunu öldürmüştü? O benim ağabeyimdi. Herkesten, her şeyden, kendimden bile çok sevdiğim insandı. Aklım almıyordu. Onun böyle bir pislik yaptığını kabullenemiyordum.
"İntihar mektubu mu?"
Babam bana birkaç parça kıyafet getirdiğinde Azra'nın mektubunu da getirmişti. Mektubu ilk bulduğunda okumuştu. Mektupta yazan her bir satırı tek tek okumuştu.
"Evet."
Bana o mektubu verirken üzgündü. Ama yüzünde hayal kırıklığı yoktu. Yüzünde şaşkınlık yoktu. Yüzünde böyle bir şeyi yeni öğrendiğine dair hiçbir iz yoktu.
"Peki o mektubu bize gösterebilir misiniz? Duruyor mu sizde?"
Babamdan annemi anlatmasını istediğim zaman bana bir şey söylemişti, benim ona çok benzediğimden bahsetmişti, ağabeyimin ise anneme benzediğinden... O adam anneme benziyordu. Annem şıpsevdiydi. Ve ne olursa olsun, nasıl olursa olsun o an sevdiği kişiyi elde etmek için her şeyi yapardı. Sonunu düşünmeden...
"Hayır, atmıştım. İntiharından sonra öyle bir mektubu saklamak canımı yakıyordu."
Babam biliyordu. Ağabeyimin böyle bir pislik yaptığını biliyordu.
"Anlıyorum."
Bana o mektubu uzatırken neden parmaklıklar ardında olduğumu sormadı. Neden kendimi şikayet ettiğimi merak etmedi.
"Peki Kaan Bey'in canını yakmak istemenizin sebebi nedir?"
Zamanında yüzsüz yüzsüz gelip anlatmış çünkü o adam her şeyi babama. Azra'ya neler yaptığını vicdansızca söylemiş.
"Onu sevmiştim."
Babam ise bana sadece bildiklerini anlatmıştı. Bildiklerimi sormamıştı.
"O ise bir eşi varken oyaladı beni." Gözlerimi kapattım. İçimden Araf'ın söylediklerimi öğrenmemesi için dua ediyordum. Öğrendiği zaman daha da aşağılık olacağımı biliyordum çünkü.
"Ben de bu nedenle canının yanmasını istedim. İftira atarak özgürlüğünü elinden almak istedim."
Babam bana olanları tek tek anlattığında artık içimde şüpheye dair tek bir kırıntı bile kalmamıştı. Tek bir şüphe bile barınamamıştı kalbimde. Azra yalan söylemezdi. Araf yalan söylemezdi. Ve en önemlisi, babam yalan söylemezdi.
"Gerçekten mi?"
Ama yine de içimde kan ağlayan bir tarafım vardı.
"Bu söyledikleriniz doğru ise sizi buradan çıkaramam."
İçimde o adamla geçirdiğim zamanları sakladığım tarafım, mahvoluyordu.
"Hapis yatma durumunuz var. Tamam Kaan bey henüz mahkemeye çıkmadan iftiradan döndünüz ve bu sizin ceza indirimi almanızı sağlayabilir. Ancak yine de burada mahkum olacaksınız."
Her bir anıyı hatırladığımda yüzümde oluşmaya çalışan tebessüm dudaklarımı yakıyordu.
"Sorun değil."
Her bir anıyı hatırladığımda kalbimde oluşmaya çalışan mutluluk duygularımı yok ediyordu.
"Nasıl sorun değil? Hapis yatmayı göze alabiliyor musunuz?"
Her bir anıyı hatırlatmaya çalışan zihnim, leş kokusunu biraz daha arttırıyordu.
"Evet."
Pişmanlık tüm hücrelerimi esir almıştı. Ve o pişmanlıklar altında kalbim eziliyordu.
Avukat kaşlarını çattı. Önündeki dosyayı kurcalarken göz ucuyla da beni izliyordu.
"O zaman benim yapabileceğim ceza indirimi istemek olacak. Bir yol daha var ama yapabileceğinizden emin değilim." Adam, arkasındaki sandalyeye yavaşça oturarak gözlerimin içine baktı.
"Eğer şikayette bulunulmaz ise cezanın para cezasına çevrilebilme ihtimali var. Ancak ödeyebilecek durumda olduğunuzdan şüpheliyim." Gözlerimi sıkıca kapatarak parmaklarımla gözlerimi kaşıdım. Gece uyuyamamaktan kızaran gözlerimin yandığını hissediyordum.
"Aileme yük olmak istemiyorum." Avukat, kafasını yavaşça olumlu anlamda sallarken garip bir ifadeyle izliyordu beni. Hapis yatmayı çok da dert etmememe şaşırıyor gibiydi.
"Anlıyorum. Ama yine de ben bunu ailenizle görüşeceğim. Ve Kaan Bey'den şikayetçi olmamasını isteyeceğim." Güldüm. İçten değildi ama bu gülümsemem.
"Kaan ile görüşmenize gerek yok. Eminim şikayetçi olmayacaktır zaten." Gözlerimi kapatarak alnımı masaya yasladım. Sağ elimle kalbimin üzerini okşamaya başladığımda gülümsedim. İçten bir şekilde gülümsedim.
"Eminim şikayetçi olmayacaktır." Kalbime doğru fısıldadıktan sonra tekrardan kaldırdım başımı.
"Daha fazla konuşmak istemiyorum. İyi hissetmiyorum." Avukat, kafasını anladığını belirtmek istercesine olumlu anlamda sallayarak ayağa kalktı. Ben oturduğum yerden kımıldamadan adamın kapıya doğru gitmesini seyrettim.
"En az ceza ile kurtulmanız için elimden geleni yapacağım. İyi günler." Adam, kapıdan çıktıktan sonra görüş alanıma giren orta yaşlardaki polis memuru yanıma gelerek ayağa kalkmama neden oldu. Sarsak adımlarla odadan çıkarak beni tekrardan kaldığım yere getirdi ve demir parmaklıkları olan kapıyı açtı. Bir adım atarak içeriye girdiğimde arkamdan kapanarak kilitlenen kapı gülümsememe neden olmuştu.
Olduğum yerden hareket etmeden elimle tekrardan göğsümü sıvazladım. Gülümsemem biraz daha büyürken derin bir nefes çektim içime.
"Araf hâlâ seni çok seviyor, Azra."
× × ×
Seviliyorsunuz 💦
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPSİZ
RomansaHiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ne iyiler göründüğü kadar iyi, ne kötüler göründüğü kadar kötü... × × × "Neden bu kadar sakinsin?" Gözlerime gelmeyen gözyaşlarıma teşekkür ederken omzumu silktim. "Ne yapmamı bekliyorsun? Sana bağırıp çağırmamı...