Bölüm 41 / Uyan...

3K 144 163
                                    

Gözlerinin önünden akıp giden bir nehir var. Etraf yemyeşil. Kuş cıvıltıları dolduruyor etrafı. Gözlerini kapatıyor. Derin bir nefes çekiyor ciğerlerine. Bu eşsiz güzellikten faydalanmak ister gibi. Bekliyor biraz gözleri kapalı. Kuş sesleri susuyor, nehir akmıyor sanki artık. Duymuyor o suyun sesini. Açıyor gözlerini, karşısında o duruyor. Sevdiği... Kendisine bakıyor. Acı çekiyormuş gibi bakıyor kendisine sevdiği. Anlamıyor. Neden öyle baktığını, anlamıyor. Gözleri sevdiği adamın her yerini dikkatle inceliyor. Üzerine giydiği kıyafeti yırtılmış, paramparça olmuş. Oysa o böyle olmuş bir kıyafeti giymezdi. Özenirdi giyinirdi kıyafetlerini. Özenle bakardı... Oysa şimdi yırtık bir tişört vardı üzerinde. Eskimiş bir tişört... Tekrar gözlerine dikiyor üzerinde dolaştırdığı bakışlarını. Nehrin olduğu tarafa bakıyordu sevdiği. Biraz izliyor onu, kaşları çatık bir halde... Beyazlar içerisindeydi kendisi. Hatta, hatta beyaz bir gelinlik vardı üzerinde. Ama anlamıyor hâlâ. Neden eski sevdiğinin kıyafeti? Kendisinin gelinliği bu kadar yeniyken?..

Sonra kendisi de çeviriyor gözlerini sevdiğinin baktığı yöne. Nehre. Nehrin suyu beyaz değildi artık. Kırmızılaşmış... Kalbi atmaya başlıyor korkuyla. Gelinliği, yırtılmaya başlıyor sanki. Nehrin kırmızı suyu damlıyor üzerine, gelinliğine. Sonra... sonra gözleri nehrin hemen dibinde bağdaş kurarak oturmuş, onu izleyen kişiye kayıyor. O kişiye... Nehrin beyaz suyunu kırmızıya döndüren kişiye. Onun, onun hayatını bitiren kişiye. Elinde tutabildiği iki şeyini alan kişiye...

Hava kararıyor birden. Yağmur yağmaya başlıyor. Yağmurun temiz suları karışıyor nehrin kirli sularına. Gitmek istiyor o. Hayatını mahveden kişiyi nehrin kirli sularına atmak istiyor. Dışını da içi gibi kirletmek istiyor. Elinden almak istiyor hayatını, büyük bir nefretle... Ama yapamıyor. Yırtılan gelinliği yere sabitlenmiş gibi hareket edemiyor. Korkuyla tekrar bakıyor sevdiğinin olduğu tarafa. Göremiyor ama. Sesleniyor, bağırıyor. Bastırıyor gök gürültüsü onun sesini. Engelliyor sevdiğini çağırmasını...

Ağlamaya başlıyor. Korkuyla, tek başına etrafına bakınarak ağlamaya başlıyor. Hareket edemiyor, sevdiğini çağırıyor. Ama yok. Duymuyor sevdiği sesini... Nehrin suyunun dalgalanması şiddetleniyor, yağmur daha hızlı yağıyor. Gök daha şiddetli gürlüyor artık. Sonra bir ses duyuluyor uzaklardan. Sevdiğinin sesi. Yalvarıyor sanki. Geri gel diyor. İstiyor. Gidemiyor... İsmini bağırıyor, bırakma diyor. Bırakma kendini. O sırada düşüyor dizlerinin üzerine. Kalkamıyor. Neden yaptın diyor. Anlamıyor neyi neden yaptığını. Ağlıyor, yardım istemeye çalışıyor, gökyüzü izin vermiyor. Biraz önce yemyeşil olan çimenler taşa dönüşüyor. Destek almaya çalışıyor taşlardan. Alamıyor... Yara oluyor elleri, kan oluyor. Acıyor bilekleri. Sonra kalbi. Kalbi pes ediyor sanki. Yavaşlıyor. Yavaşladığını hissediyor. Artık sevdiğinin sesini de duyamıyor. Gökyüzü bağırmayı kesiyor. Yağmur diniyor. Nehir duruluyor... Etraftaki görüntülerin hepsi silikleşiyor önce. Ardından bir karanlık geliyor. Kapatıyor gözlerini, yere düşüyor, gözünden düşen son damla ile beraber...

× × ×

"Sevmeni beklemiyorum beni. Ama... ama uyanmanı bekliyorum sevdiğim."

"Ne kadar çok zaman geçti. Biliyor musun? Her gün, her saniye bekliyorum senin gözlerini açmanı..."

"Ben kimseyi sevmedim. Sevmeyeceğim. Büyük ihtimal yalnız öleceğim bir köşede..."

"Olsun. Sen mutlu olacaksan umurumda değil ölmem. Hatta ben çıkarım hayatından..."

"Sana papatyalar aldım. Odanın her tarafında papatya var."

"O güzel papatya kokusu burnuna gelip huzur versin sana diye..."

"Kitap mı okusam sana? Bir ara liste yapmıştın. Kitap listesi. Oradan herhangi bir kitabı alıp okuyayım değil mi sana?"

"Seversin sen kitapları... Ama izin verirler mi bilmiyorum."

KALPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin