"Bu gün kahvaltıyı bahçede yapmak istiyorum." Araf, ben kahvaltıyı hazırlarken mutfağa gelerek kapı kirişine yaslandı.
"Hay hay efendim." Gülerek pişi hamurunu kesmeye devam ettim. Araf'da gülmüştü.
"Yardım edeyim." Kaşlarımı kaldırarak şaşkınca Dev'e baktım.
"Mavi Gözlü Dev Bey, beni şaşırıyorsunuz." Güldükten sonra elimdeki bıçağı hafif ona çevirerek gözlerimi kıstım.
"Öleceğimi düşündüğün için mi bütün bu iyilikler?" Araf gözlerini devirdikten sonra gömleğinin kollarını katladı.
"Hı hı. Bu beyinsiz madem ölecek son günlerini güzel geçirsin dedim. Ve... Mavi Gözlü Dev nedir lan?" Kıkırdayarak önüme döndüm ve omzumu silktim.
"Sana kendimce taktığım lakaptı. İşte o bazen Mavi Gözlü Canavar Dev oluyor. Mavi Gözlü Kahraman Canavar Dev falan." Araf dolaptan domatesleri çıkartırken bana bakarak gözlerini devirdi.
"Çocuk gibisin."
"Böyle düşünmene sevindim."
"Ve demek kahraman olduğumu kabul ediyorsun." Kıkırdadım.
"Ama canavar da diyorum."
"Bence o uzun lakaptan o kelimeyi çıkar. Mavi Gözlü Kahraman Dev daha iyi... Ulan ne diyorum ya ben. Beni de kendine benzettin." Pişileri yağda kızartırken kahkaha attım.
"Arada bir de olsa bana benzemek iyidir."
"Azıcık iyi davrandım hemen egolanmaya başladın. Sanırım sana iyi davranmamak lazım." Salatalıkları da doğradıktan sonra termostaki çayı demlemeye başladı.
"Ya senden bir şey isteyeceğim."
"Söyle."
"Ya okuduğum kitap bitti de. Başka bir kitap daha alabilir misin diyecektim."
"Ne tür kitap okuyorsun?"
"Imm. Macera, aksiyon falan olabilir." Araf kafasını sallayarak mutfaktan bahçeye açılan kapıyı açtı. Eline aldığı bardakları bahçedeki havuzun yanında bulunan masaya taşıdı. Ben ise ocağın altını kapatıp tavadaki son pişileri de tabağa koyarak masaya götürdüm.
Masayı tam anlamıyla hazırladıktan sonra sandalyeyi çekerek oturdum. Araf'da karşımdaki sandalyeye kuruldu. Ama bir sorun vardı. Benim yine iştahım yoktu.
"Sakın yemeyeceğim deme, zorla yediririm."
"Beynimi falan mı okuyorsun?" Güldü.
"Evet." Güldüm. Çatalımı elime alarak bir pişiye batırdıktan sonra ağzıma götürdüm. O arada ise Araf cebinden bir telefon çıkartarak bana uzattı.
"Bu ne?" Merakla uzanarak Araf'ın uzattığı telefonu aldım.
"Benden başka kimseyle görüşmüyorsun. Senin telefonundaki aramaları falan da takip edeceğim." Araf cebinden bir de kulaklık çıkartıp masaya koyarken gülümsedim.
"Bir şey isteyebilir miyim peki?" Araf çatalındaki peynir dilimini ağzına atarken kafasını aşağı yukarı salladı.
"Bir de Feyza ile görüşsem. Ha bir de Sefa. Zaten Sefa ile fazla konuşmam. Ama Feyza ile çok konuşurum." Araf kaşlarını hafif çattı.
"Feyza kim?"
"Hani şu Sefa'nın bana ayarla dediği kız. İyi arkadaş olmuştuk. Benden numaramı istemişti. Telefon kullanmadığımı söylemiştim."
"Tamam. Senin numaranı sana mesaj atarım." Gülümsedim.
"Teşekkür ederim." Cevap vermedi. Kahvaltısını yapmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPSİZ
RomanceHiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ne iyiler göründüğü kadar iyi, ne kötüler göründüğü kadar kötü... × × × "Neden bu kadar sakinsin?" Gözlerime gelmeyen gözyaşlarıma teşekkür ederken omzumu silktim. "Ne yapmamı bekliyorsun? Sana bağırıp çağırmamı...