"Ne yalan söyleyeyim, senden ilk yemek yapmanı istediğim zaman böyle güzel yapacağını düşünmemiştim." Araf, ocağa koyduğu makarna için sos hazırlamak üzere üzerindeki uzun kollu badisinin kolunu yukarıya doğru katladı.
"Şu, beni evine yemek yapmam için mi aldın falan diye sana çıkıştığım zamandan mı bahsediyorsun?" Kıkırdarken ufak ufak doğradığım yeşil soğanı tabağa boşalttım.
"Aynen."
"İnatsın, bunu biliyorsun değil mi? Bana zehirlenirim diyerek içirdin. Madem zehirleneceğini düşünüyordun, ne diye beni yemek yapmam için zorladın?"
"Söyledin ya. İnadım işte. Ama o çorbayı sana zehirleneceğimi düşündüğüm için içirmedim, doğru düzgün bir şeyler girmeyen mideni az da olsa doldurmak için yaptım. Hem, kötü de olmadı. Üşendiğimden dolayı ev yemeği yemeyen mideme her gün yemek girmeye başladı." Mavi Gözlü Dev bana bakarak gülünce bu sefer hafif bir kahkaha çıktı ağzımdan.
"Ya, sana kilo aldıracağım. Türk erkeği dediğinin hafif göbeği olur. Hatta hafif değil çok göbeği olur ama sen yine de hafif yap göbeğini." Yan tarafımdan uzun zamandan sonra ilk kez duyduğum kahkaha sesi yükseldi. Kahkaha atarken, başını hafif geriye atıyor ve tüm dişlerini gösterecek şekilde gülüyordu. Üst çenesi öne çıkarken gözlerinin kenarları, gülerken kıstığı mavi gözlerinden dolayı hafif kırışıyordu. Sanırım gülmek, en çok ona yakışıyordu.
"Sen ciddi misin? Yani gerçekten, göbeğin bana yakışabileceğini düşünüyor musun? Tamam, biraz egoist ve kendini beğenmiş olarak her şeyi kendime yakıştırırım ancak göbeği ben bile düşünemiyorum." Araf kahkaha attığından beri farkında olmadan doğramayı bıraktığım soğanlara bakarak elimdeki bıçağı bıraktım. Ellerimdeki baş ve işaret parmaklarımla ufak bir kare oluşturup o kareden Dev'e baktım.
"Yanii, Sean O'Pry göbek bıraksa yakışırdı herhalde." Makarnanın altını kapatırken kaşlarını hafifce çatarak bana baktı ancak, yüzündeki eğlenen ifade kaybolmamıştı.
"O kim be?"
"Amerikalı bir model. Hiç mi duymadın? Ona çok benzetiyorum seni ilk gördüğüm günden beri. Onun da senin gibi mavi gözleri var ve çok yakışıklı." Araf, süzdüğü makarnayı tabağa boşaltırken tekrardan ufak bir kıkırdama çıktı ağzından.
"Vay, teşekkürler efendim. Beni yakışıklı bulduğun için." Söylediklerimi yeni idrak ederken sol elimle yüzümü kapattım.
"Aman ya. Allah'ın bildiğini kuldan mı saklayacağım." Araf, kafasını yavaşca iki yana sallarken önümdeki henüz yarısı doğranmış soğanları gösterdi.
"Önündeki soğanları doğrasan mı artık? Fazlasıyla acıkan karnımla model gibi olan bedenimi bozmayı amaçlıyorum."
"Ya!" Benimle dalga geçerek arkamda kalan masayı hazırlamaya başladı.
"Biliyor musun beni de Maia Mitchell'e benzetirler. Kısa saçlı halim ona gerçekten de çok benziyor."
"O kim peki?"
"Hmm, şimdi sana Disney'den bir örnek vereceğim ama ondan hiç anlamazsın." Önümdeki soğanları doğramayı sonunda bitirince Araf'a uzatarak masaya oturdum.
"Kesin çirkindir."
"Maia mı?"
"Evet."
"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun ya?" Araf, arkası bana dönük bir şekilde makarnayı hazırlamayı bitirmiş ayakta öylece dikiliyordu. Ayağa kalkarak yanına gittim ve koluna dokunarak bana bakmasını sağlamaya çalıştım.
"Hey! Kime diyorum ben?" Sonunda kafasını bana doğru çevirince yüzündeki o, gülmemek için kendini zor tutan ifadeyle yüzümdeki mutsuz ifade yerini yeniden büyük bir gülümsemeye bırakmıştı.
"Maia güzel kız hakkını yeme şimdi." Tabağı alarak masaya tekrar oturduğumda Araf da gelerek karşıma kuruldu.
"Çirkindir."
"Güzel ya cidden. Bak açıp gösteririm sana resmini."
"E karşımda ona benzeyen birisi var Nefes. Çirkindir diyorsam çirkindir." Ellerimle yüzümü kapatarak kıkırdamamı durdurmaya çalıştım. Benimle dalga geçiyor olması onu bayağı eğlendiriyor olmalıydı.
"Tamam hadi ağlama çok güzel kızsın. Gerçekten, çok güzelsin."
"Eyvallah ya." Araf da kıkırdayarak tabağına makarna doldurdu. Yüzümüzden silinmeyen gülümsemeler eşliğinde ben de önüme doldurduğum makarnayı yemeye başladım. Ve sanırım yemeğin lezzetli olup olmadığı yemeğe değil o anki ruh haline bağlıydı. Çünkü ben, uzun zamandır bu kadar mutlu olduğumu ve bu kadar lezzetli bir yemek yediğimi hatırlamıyordum...
× × ×
"Beğenmedin mi?" Önümdeki tabakta kendine yer edinmiş makarnalarla sofraya oturduğumdan beri oynayıp duruyordum. Bilmiyorum. Ne iştahım vardı, ne de normalde sevdiğim makarna şimdi lezzetli geliyordu bana.
"Hasta mısın sen? Birkaç kez öksürdüğünü fark ettim çünkü." Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp derin bir nefes çektim içime.
"Üşütmüş olabilirim."
"O zaman çorba yapayım mı sana? Ya da makarnanı ye, nane limon kaynatayım." Tebessüm ederken kafamı iki yana salladım yavaşca.
"Ben yaparım, zahmet etmene gerek yok."
"Bunu ciddi ciddi söylüyor musun? Ben senin babanım. Tabii ki yapacağım. Üstelik hasta olduğundan haberim yoktu, yoksa yemeği de hazırlardım." Ciğerlerimden birkaç öksürük yükselirken uykusuzluktan iyice ağırlaşmaya başlayan göz kapaklarım kapanmaya başlamıştı.
"Çok da büyük bir şey değil baba. Yorgunum. Dinlenirsem kendime geleceğime eminim. Sadece biraz uykuya ihtiyacım var."
"Bu sabah hiç uyumamıştın. Gün içerisinde de mi uyumadın yoksa?" Kafamı olumsuz anlamda sallarken kollarımı göğsümün altında birleştirdim. Başımı geriye atıp tavana baktım.
"Hayır. Bu nedenle ilaçlarımı alıp biraz dinlenmek istiyorum."
"Tamam ben getiririm ilaçlarını. Ama o ilaçları içmen için ağzına birkaç lokma atman lazım, biliyorsun değil mi?" Babamın masadan kalktığını hissedince oflayarak kafamı kaldırdım. Yeniden elime aldığım çatalı kullanarak birkaç makarnayı ağzına yolladım.
"Al bakalım." Babamın önüme bıraktığı ilaçları açarak tuttuktan sonra hafif bir şekilde gülümsedim.
"Kalbim alıştı sanırım bana. Önceki kadar ağrımıyor."
"Tam olarak neye üzüldüğünü anlayamadığım o konuları da kafana takmayı bırakırsan daha iyi olacaksın, biliyorsun değil mi?" Omzumu silktim.
"Yatıyorum ben."
"İyi uykular." Ayağa kalkarak odama ilerledim. Kapıyı kapatarak hâlâ yatağımın üzerinde duran anı kutusunu yavaşça toplayarak masanın üzerine bıraktım. Babamın gelmesinden dolayı henüz açamadığım zarfı da henüz okumayı bitiremediğim bir kitabın arasına bırakarak yatağıma uzandım. Gözlerim yorgunluktan yavaşça kapanmaya başladığında aklımda sadece tek bir şey vardı... O mahkeme gününde nerede olacaktım?
× × ×
İkinci kısımda doğru düzgün güzel olaylar olan bir bölüm yazmamıştım bu bölüm, yazmadığım için içimde kalan ufak bir bölümü paylaşayım dedim ^^
Ve bu bölümler son bölümlerdi. Artık finale oldukça az, mükemmel yerlere daha da az kaldı!
Seviliyorsunuz ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPSİZ
RomanceHiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ne iyiler göründüğü kadar iyi, ne kötüler göründüğü kadar kötü... × × × "Neden bu kadar sakinsin?" Gözlerime gelmeyen gözyaşlarıma teşekkür ederken omzumu silktim. "Ne yapmamı bekliyorsun? Sana bağırıp çağırmamı...