Bölüm 17 / Polis

3.8K 221 220
                                    

"Ne için geldiniz?" Araf polise karşı konuşunca yutkunup bir adım geri gittim. Henüz kapıdakiler beni görmemişlerdi.

"Kızımı almaya geldim." Babam yapmacık bir baba edasıyla konuşunca ciddi anlamda midemde bir bulantı hissettim, yüzümü buruşturdum. 'Kızım' kelimesi onun ağzına hiç yakışmamıştı sanki.

"Bir kızı evinizde zorla tuttuğunuza dair şikayet aldık. Arama yapacağız." Araf başını çevirip bana tek kaşını kaldırarak baktı. Sonra tekrar dışarıdakilere döndü ve omzunu silkti. Bir adım geri çekildi ve dışarıda artık kaç kişi varsa içeri girmeleri için yol verdi.

Kalbim niye bu kadar atıyordu? Üstelik nefesimde sıkışmaya başlamıştı. Ne yani? Şimdi her şey benim elimde miydi? Buradan gitmek istiyor muydum? Büyük çoğunluğukla istiyordum. Babamın değil en azından Uygar'ın yanına gitmek istiyordum. Peki ağabeyimi öldüren kişinin bulunmasını istiyor muydum? Kesinlikle evet. Ve bu kesinlik diğer belirsizliğin önüne geçecek kadar güçlüydü.

İçeri giren genç polisin gözleri direk beni buldu. Arkasından babamın girmesini beklerken Uygar belirdi. Tam tahmin ettiğim gibi. Bu polisleri buraya Uygar getirmişti. Biyolojik baba rolünde olduğu için babamı da bilgilendirmiş, o da beni burdan çıkarıp öldürmek veya süründürmek için peşine takılmıştı.

"Nefes!" Uygar nefesini vererek hızla bana sarıldı. Ben ise öylece durdum. Ona karşılık vermedim. Neden dediğimi yapmamıştı? Neden beni dinleyip aramaktan vazgeçmemişti? Bu şekilde işlerimi zorlaştırdığının farkında değildi.

"Kızım." Kapıdan en son giren babam diğer kişilerin gerçek bir gülümseme olarak gördüğü ama içinde tehdit dolu bir gülümseme ile bana baktı.

Sanırım sarhoş değildi.

Şaşırdım.

Uygar geri çekilince bana kaşlarını çatarak baktı.

"Sana beni aramaman gerektiğini söylemiştim." Sözlerim ile Uygar'ın kaşları daha derinden çatılırken dudakları şaşkınlıktan aralanmıştı.

Polisler köşede durmuş ne diyeceğimi bekliyorlardı. Araf ise umrunda olmadığını belirtircesine bir kaç adım ilerleyip camdan dışarıyı seyretmeye başladı.

"Zorla alıkonulmuyor musunuz?" Genç polis konuşunca Araf'a baktım. Dinlemiyormuş gibi görünse de dikkatinin burada olduğunu hissediyordum.

Nefesimi zorlukla verdim.

"Hayır. Burada zorla tutulmuyorum." Uygar'ın yüzünde gözle görülür bir biçimde hayal kırıklığı vardı. Babamın yüzünde ise öfke...

"O zaman sorun yok. Gidelim." Polis konuşunca babam ve Uygar dışında herkes kapıya ilerledi.

"Adımı çıkaracaksın pislik!" Babam sinirle üzerime yürüdüğünde Araf hızla arkasını dönüp babamın yakasından öfkeyle tuttu.

"Defol git lan evimden! Elimden bir kaza çıkmasın!" Araf babamı kapıdan savurdu.

"Sen hep iyi ol." Yanımdan ses gelince başımı Uygar'a çevirdim. O ise yüzüme son kez bakıp arkasını döndü ve evden çıktı.

Kapının kapanması ile göz yaşlarım akmaya başlarken Araf'a bakmadan merdivenlere ilerledim.

Odaya çıkınca kapıyı kapatıp yatağa ilerledim. Yorganı kaldırmadan üzerine uzandım. Babam bana adını çıkaracağımı mı söylemişti? Yüzsüz yüzsüz söylemiş miydi bunu? Sallanan omzuma rağmen tüm dişlerim gözükecek şekilde gülümsedim. Söylemişti. Beni bir adama satarken bunu düşünmeyen adam şimdi hiçbir şey yapmadığım halde bunu bana söylemişti. Ama emindim ki söylediğinde ciddiydi. Çünkü benim burada kalmam kendi isteği dışında olmuştu ve bu durum ona kötü bir şekilde -umursamasa bile- dokunursa bedeli ağır olurdu.

Öksürmeye başladığımda yatağa sırt üstü uzandım. Burnumu çekip gözümü kapattım. Uyumak için fırsat kollayan zihnim refaha kavuştu ve kendini dışarıdan soyutladı...

× × ×

Ocağın altını kapattıktan sonra omleti masaya yerleştirdim. Artık demlenmiş olan çayı ocaktan aldım ve bardağı doldurdum. Saat henüz yedi idi. Ama evde kahvaltı ve yemek bende olduğundan ve Araf sabahın köründe işe gittiği için uyanıp hazırlamak zorunda kalıyordum.

Araf Mutfağa girip masaya oturup bana baktı. Kaşları çatıktı ve bir şeyler düşünüyor gibiydi. Umursamadan kızaran ekmekleri çıkartıp Araf'ın önüne bıraktım.

"Ağabeyinin katilini söz veriyorum sana, karşına getireceğim." Tam mutfaktan çıkacakken Araf'ın sesiyle durdum. Ona dönmeden gözlerimi kapattım. Nefesimi verdim ve tebessüm ettim. Bunu yapacağına inanıyordum.

Yüzümdeki gülümseme ile ona döndüm.

"Babana hiç mi kinin yok?" Yüzümdeki gülümsemeyi bozmadım.

"Bunu ben de bilmiyorum." Araf başını sallayıp ekmekten bir parça ağzına attı.

"Peki ya baban ağabeyine zarar verseydi? Kardeşine, canından çok sevdiğin kardeşine bir şey yapmış olsaydı? O zaman durum ne olurdu?" Yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş silinip yerini donuk bir ifade aldı.

"O zaman... O zaman en büyük nefretimi kazanmış olurdu." Araf dudağının kenarını hafif kaldırdı. Gerçek bir şekilde gülümsedi.

"En azından bu konu hakkında aynı fikirde olduğumuza sevindim."

"Sen de nefret ederdin değil mi? Haklıyım yani." Araf'ın yüzündeki gülümseme yok olunca benim yüzümde kendiliğinden oluşan gülümseme de silindi.

"Onu öldürürdüm. Peki ya sence ben haklı mıyım? Yani canımdan çok sevdiğim birine zarar veren birini öldürmekle?" İlk iki kelimeyi daha kısık sesle söylemişti. Öldürmek... şöyle bir düşündüm de eğer babam ağabeyime bir şey yapsaydı, belki de onu öldüren babam olsaydı büyük ihtimal ben de o noktaya gelebilirdim.

"O kişinin en yakınına ne yaptığına bağlı."

"Yani çok büyük bir şey yaptıysa öldürmekte haklıyım?" Cevap vermedim. Sadece omzumu silktim.

"Merak ettim de sen, ben evde olmadığım zamanlar bir şeyler yiyor musun?"

"Çoğunlukla hayır."

"Aç mı duruyorsun? Salak mısın sen? Sırf benim malım olduğu için böyle yapıyorsan-"

"Ne alakası var ya?" Araf'ın sözünü kesip konuşmaya başladım.

"Bu aralar iştahsız gibiyim. Canım bir şey yemek istemiyor. O yüzden. Yoksa beni bu evde tuttuğuna göre tabii ki de karnımı doyurmak zorundasın."

"İyi bari. Açlıktan hastalanıp da başıma kalma sonra. Uğraşamam."

"Uğraşmanı isteyen olmadı zaten. Afiyet olsun." Gülümseyerek mutfaktan çıktım.

Kanepenin kenarına oturarak ders kitaplarından birini elime aldım. En fazla beş dakika sonra ise Araf mutfaktan çıkmıştı.

"Şehir dışına çıkacağım." Konuşunca kafamı kitaptan kaldırıp ona baktım.

"Ve hazırlan, sen de geleceksin benimle."

"Neden?"

"Ne kadar anlaşmamız olsa da sana güvenmiyorum." Gözlerimi devirerek kaşlarımı çattım. Dün olanlardan sonra bana yine de güvenmiyorsa cidden akılsızdı.

"Yanına kıyafet almana gerek yok. Oraya getirilecek. Üzerine rahat edeceğin bir şeyler giy. Bekliyorum dışarıda." Kapıdan çıkınca oflayarak ayağa kalktım. En azından bu bahaneyle ilk defa şehir dışına çıkacaktım...

× × ×

Seviliyorsunuz 💜🍷

KALPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin