"Burası çok güzel." Yerde serilmiş kırmızı beyaz kareleri olan piknik örtüsünün üzerinde duran sandviçlere ve şişelerdeki portakal sularına göz atıp uçurumun kenarına doğru yürümeye başladım.
"Öyle. Pek güzel doğum günü kutlaması olmasa da beğeneceğini düşündüm." Uçurumdan aşağıya bakarken gelen ses ile gülümseyip arkama döndüm.
"Çok beğendim. Hem seninle geçirdiğim zamanlar o kadar güzel ki!"
"Şuna bak hemen de yağ çek zaten." Kahkaha atıp ağabeyime sarıldım.
"Yağ çekmiyorum. Seninle geçirdiğim zamanları çok seviyorum." Ağabeyim gülümseyip bana sarılınca gözlerimi kapatıp uçurumun aşağısında taşlara vuran denizin rahatlatıcı melodisini dinlemeye başladım. Bir şarkı gibi... sanki bize bir şeyler anlatmak istermiş gibi sinirle dalgalanıyordu. Sanki olacak kötü bir şeyin habercisi gibi...
Havadaki basınç farkından dolayı uçurumdan aşağıya esen rüzgar üzerimdeki çiçekli, yaz ayları için uygun elbisenin eteğini dalgalandırırken kafamı ağabeyimin göğsüne yasladım.
"Beni hiç bırakma, olur mu?" Ağabeyimin gülümsediğini hissettim. Saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.
"Olur." Gülümseyerek geri çekildim. Piknik için yerde serili olan örtüye ilerlemek için döndüğümde siması tam belli olmayan bir adamın bizim bir kaç adım ötemizde olup ağabeyime baktığını gördüm. Ağabeyime baktığımda ise kaşlarını çatmış bir şekilde adama bakıyordu.
Adam iki adım atıp ağabeyimin önünde durduğunda ağabeyim hiçbir şey yapmadı. Ben ne olduğunu, adamın yanına gidip kim olduğunu sormak istiyordum ama sanki ayaklarım yere çivilenmiş, dudaklarım birbirine yapışmış gibiydi.
Görünüşü bana bir yerlerden tanıdık gelen adam elini kaldırıp ağabeyimin göğsüne hafif dokunup uçurumdan düşmesine sebep olurken kullanamadığım şeyler yerine geldi ve bağırarak uçurumun kenarına çöktüm.
Aşağıya bakıp ağabeyimin görüntüsünü aradım ama su onu çoktan yutmuştu. Ağabeyimi iten adamı görmek için omzumun üstünden baktım ancak kimse yoktu.
"Abi!" Ses gelmedi. Hıçkırıklarım etraftaki sessizliği bozarken tekrar arkama baktım.
"Kimsin sen?!" Adamdan da ses gelmedi.
"Hani beni hiç bırakmayacaktın?" Ağzımdan bir hıçkırık kaçarken dilim fısıltı halinde kelimeler dökmüştü.
"Bırakmadım ki." Yanımdan gelen tanıdık ses ile irkilip ağabeyime baktım.
"Abi?" Ayağa kalktım ve tam ona doğru ilerleyecekken garip bir şeye çarptım. Bu şey...görünmez bir duvar gibiydi.
Ağabeyim uçuruma yaklaşırken tekrar bana baktı. Ben ise hala ona doğru ilerlemeye çalışıyordum.
"Onu sakın affetme!" Bana hitaben konuşunca ilerlemeye çalışmayı bırakıp ona baktım.
"Kimi?" Ağabeyim uçuruma bir adım daha yaklaştı.
"Abi ne yapıyorsun!"
"Onu sakın affetme!"
"Kimi affetmeyeyim?.. Abi dur yapma!" Ve beni dinlemeden kendini aşağıya attı.
Yattığım yerden doğrulurken etrafıma baktım. Nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalışırken alnımdan akan teri sildim. Ve tabi alnımdan akan ter ile beraber gözümdeki yaşlarıda...
Tamam ağabeyimi hep rüyamda görürdüm ancak bu seferki farklıydı. Normalde ya beraber geçirdiğimiz zamanları ya da ağabeyim yaşasaydı beraber geçirebileceğimiz zamanları görürdüm. Ama bu sefer ölümünü görmüştüm. Tam anlamıyla olmasa da bir şekilde uçurumdan itildiğini görmüştüm işte rüyamda. Ve o ölürken hiçbir şey yapamadığımı...
Hâlâ kırık olan kapıya göz ucuyla bakıp ağabeyimi düşündüğüm zaman hep yaptığım şeyi yapmak için camın önüne geçtim. Ama bu sefer dışarı bakmak yerine gözümü kapatıp alnımı cama dayadım. Bana 'onu sakın affetme!' demişti. Peki ya ben kimi affetmeyecektim? Kimi ne yüzünden affetmeyecektim?
Gözümden yaşlar akmaya başlayınca başımı camdan çekip dolaba ilerledim. Ağzımdan çıkmak için çabalayan hıçkırıklarımı dudaklarımı birbirine bastırarak engellemeye çalışırken bir kaç parça kıyafet aldım ve banyoya ilerledim.
Hem duşakabin hem küvet olan banyoda duşa kabini seçerek kapılarını açtım. Çıkmaya çalışan hıçkırıklarım bile nefes almamı engelliyordu. Benim nefes almam bu kadar çok engellenirken adım ne diye Nefes konulmuştu ki?
Soğuk suyun bedenimden akıp gittiği gibi acılarımın da gitmesini bekledim. Ya da ruhumun bedenimi terk etmesini. Belki de en iyi çözüm bu olurdu. Ruhumun artık özgür kalması... Bu kadar acının altında değil de gökyüzünde olması. Bekledim... Ama ne acılarım azaldı ne de ruhum bedenimi terk etti...
Ağzımdan çıkmaya çalışan hıçkırıklarım sonunda vazgeçip geri gittiklerinde suyu kapatıp kabinden çıktım. Dolaptan bulduğum havlu ile kurulanıp kıyafetlerimi üzerime geçirdim ve tekrar odaya geçtim.
Ne yapacaktım peki ben şimdi? Bir insanı öldürebilen birisi ile aynı evde durmak istemiyordum. Hâlâ neden beni burada tuttuğunu söylememişti ve söylemeye de niyeti yok gibiydi. Beni öldürmeyeceğini söylemişti ama sinirlenmesinin hiç istemeyeceğim bir şey olduğunu da demişti.
Tekrar camın önüne geçtim. Ama bu sefer ağabeyimi düşünmek için değil bu evden nasıl çıkacağımı düşünmek için. Cidden nasıl çıkacaktım ben buradan? Direk gitmek istediğimi ona defalarca söylemiştim ama göndermemekte kararlıydı. Ne hakla beni zorla tutuyordu? Bu yaptığı suç diyeceğim ama dün akşam gördüğüm şeyden sonra beni zorla tutması ona göre suç değil gibiydi.
Bazen göz yaşlarımın biteceğini düşünüyorum. Tıpkı şu anda düşündüğüm gibi. Geri gelen ağlama isteğini yok etmek için gözlerimi kapattım. Sulu göz olmaktan hep nefret ettim ama yaşadığım hayat bana başka bir seçenek bırakmamıştı.
Arkamdan gelen ses ile irkilip birden gözlerimi açtım. Gözlerimi açmamla bir damla yaş yanaklarımdan süzülürken hızla silip sesin geldiği yöne baktım. Bir koruma odanın kapısıyla uğraşıyordu. Bir kaç saniye sonra Araf görüş açıma girdi. Bana bakınca hiçbir şey yokmuş gibi tekrar cama döndüm.
"Hâlâ ağlıyor musun?" Arkamdan gelen alaylı sesine karşı ona baktım. 'Ne yapabilirim' der gibi.
Dudağının kenarı samimiyetten uzak,gözlerine ulaşmayan bir alaycılıkla kıvrıldıktan sonra arkasını döndü ve gitti. Oflayarak hâlâ kapıyla uğraşan adama bakıp yanından geçip aşağıya indim.
Tekrar oflayarak mutfağa ilerledim. Sabahtan beri hiçbir şey yememiştim ama buna rağmen midem yemek kabul edecek durumda değildi.
Cam kapıyı açıp bahçeye çıktım. Saçımı kurutmamıştım ve hala ıslaklıklar vardı. Ama hava sıcak olduğundan dolayı sorun etmedim.
Yürümeye başlayınca gözüm havuza takıldı ve o tarafa doğru ilerledim. Kenarında koltuk gibi şeyler vardı ama onlara oturmak yerine havuzun kenarında bağdaş kurdum. Elimi suya daldırırken yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Su ile oynamayı çok seviyordum. Küçüklükten gelen bir alışkanlık olmuştu bu tür sularla oynama isteğim. Ama ne gariptir ki yüzmeyi bilmediğim için oynamayı sevdiğim suların içine girmekten korkardım.
Havuza son kez baktım ve ellerimi sudan çekip doğrulmak için kendimi desteklemek amacıyla iki yanıma koydum. O sırada aniden gelen baş dönmesi ile ellerim yerden kesilirken içine girmekten deli gibi korktuğum suya merhaba dedim...
× × ×
💐 Gökalp'in nasıl öldürüldüğünü öğrendiniz 😅 peki düşünceleriniz?
💐 Gökalp'in affetmemesini istediği kişi kim olabilir?
Seviliyorsunuz 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPSİZ
RomanceHiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ne iyiler göründüğü kadar iyi, ne kötüler göründüğü kadar kötü... × × × "Neden bu kadar sakinsin?" Gözlerime gelmeyen gözyaşlarıma teşekkür ederken omzumu silktim. "Ne yapmamı bekliyorsun? Sana bağırıp çağırmamı...