"Ya lütfen telefonunu kullanayım. Ya sadece araya-"
"Sana hayır dedim!" Araf sinirle birden bağırınca irkilip bir adım geriledim.
"Peki." Telefonunu Uygar'ı aramak için ilk istediğimde vermeyince diretmiştim ama bu deve karşı galip çıkmak ne mümkün!
"Kaan." Dış kapı açılıp içeri spor giyimli bir adam girdi. Ve Kaan derken? Araf'ın başka bir ismi daha mı vardı?
"Sefa. Hoş geldin."
"Hoş buldum." Sefa adındaki çocuğun gözleri beni bulduktan sonra tekrar Araf'a baktı.
"Kim bu?" Araf bana baktıktan sonra tekrar Sefa'ya döndü. Omuzlarını silkip kanepeye yöneldi.
"İnsan." Bu sefer ağzımdan kıkırdama kaçmamıştı ancak dudaklarımın iki tarafı yukarıya doğru kıvrılmıştı. Bu nasıl bir cevaptı böyle.
"Oha ciddi olamazsın!" Sefa gözlerini devirdikten sonra Araf'ın yanına yöneldi. Ben ise burada fazlalık yapacağım için arkamı dönüp ilerlemeye başlamıştım ki Araf'ın sesi durmama neden oldu.
"Nefes, mutfaktan iki soda getir."
Yüzümü ona dönüp kafamı olumlu anlamda salladım ve mutfağa yöneldim. Dolaptan çıkardığım iki sodayı tezgahın üzerine bıraktıktan sonra etrafıma bakındım, dolapları karıştırmaya başladım. Yüzlerce (!) dolap kapağı açtıktan sonra bardaklar görüş açıma girdi ancak bu sefer de fazla yukarıdaydılar. Oflayarak parmak uçlarımda yükselip uzanmaya çalıştım. Uzanamayınca pes edip sandalye almak için tezgaha arkamı döndüm ama o anda Araf önümden uzanıp bardağı aldı. Geri çekildiğinde bana küçümseyici bir bakış atıp mutfaktan çıktı. Tamam kendisi dev gibi olabilirdi ama bu, bana o şekilde, küçümseyici bakmasını gerektirmezdi.
Mutfaktan çıktığımda iki adam ellerindeki içecekleri yudumlarken konuşuyorlardı. Bende tekrar fazlalık etmemek için odama yöneldim.
× × ×
"Tamam getirin o adamı bana." Kaldığım odada camdan dışarıyı seyrederken koridordan Araf'ın sesini duymamla irkildim.
"O zaman adam gönder. Abi adam gönder." Araf sinirli bir şekilde konuşuyordu. Fırtına öncesi sessizlik gibi.
"Tamam." Ve sonra sessizlik. Benden bağımsız kapıya kayanın bakışlarımı tekrar camdan dışarı çevirdim. Ben burada kalmamalıydım. Ama etraf koruma kaynarken buradan nasıl çıkacaktım?
Derin bir nefes alıp yatağa oturdum. Bir şekilde çıkardım buradan. Yani çıkabilirdim.
Kapının arkasından fısıltı halinde homurdanma sesi duysam da aldırmadan yatağa uzanıp boş gözler ile tavanı izlemeye başladım.
Ağabeyim...her an yokluğunu hissettiğim tek kişi. Hani diyorum eğer ağabeyim öldürülmüş olmasaydı belki ben de her genç gibi arkadaşlarım ile gezip, okuldan bıktığımı belirten sözler söyleyecektim. Belki ağabeyim beni bir arkadaşımla yakalardı ve güzel bir ceza yerdim. Ne güzel olurdu ya. Ağabeyimin yanımda olması, beni koruyup bana destek çıkması... Bu aralar bu konuyu çok sık düşünür olmuştum. Eğer şimdi o olsaydı ben ne durumda olurdum?
"Nefes." Kapı birden açılınca irkilerek yerimden doğruldum.
"Yemek yapmayı biliyor musun?" Araf kapıdan bana bakınca anlamayan gözlerlerle ona bakıp kafamı olumlu anlamda salladım.
"Tamam, aşağıya gel." Konuştuktan sonra kapıyı kapatıp çıktı.
Oflayarak yataktan kalktım ve aşağıya inmek için kapıya yöneldim. Odadan çıkıp ilk salona baktım. Orada bulamayınca mutfağa yöneldim. Sandalyeye oturmuş bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPSİZ
RomanceHiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ne iyiler göründüğü kadar iyi, ne kötüler göründüğü kadar kötü... × × × "Neden bu kadar sakinsin?" Gözlerime gelmeyen gözyaşlarıma teşekkür ederken omzumu silktim. "Ne yapmamı bekliyorsun? Sana bağırıp çağırmamı...