Dışarıdan gelen sesler ile gözlerimi aralayıp tavana baktım. Bardaki kaldığım odanın aksine gayet temiz ve bembeyaz olan tavana. Aslında bardaki tavan tam ruhumu yansıtıyordu. Yer yer çatlamış, kırılmış ve çoğu yeri kararmış. İçinde kararmayan, kırılmayan yerleri olsa bile onlar da yakında diğer yerler gibi olacak... Aslında şimdi düşündüm de o tavan ruhumu değil umutlarımı yansıtıyor olabilir. Ruhumdaki sağlam yerler çok üzün süre önce mahvolmuştu. Ama umutlarımda hala bir beyazlık vardı...
Nefesimi vererek yatağın içinde doğruldum ve yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Musluğu açıp yüzüme birkaç su çarptıktan sonra aynada kendime baktım. Ne kadar da acınası duruyordum... Saçlarım birbirine girmiş, gözlerimin beyaz yerleri kızarık, göz altlarımda belirgin ve morumsu çukurlar... Ama şunu da kabul etmeliyim ki bir süredir fiziksel yara almıyordum. Bu yüzden bedenim biraz toparlanmıştı.
Babamı düşünmemeye çalışarak banyodan çıktım ve odanın kapısına yöneldim. Fazla olmasa da susamıştım. Elimi kaldırıp kapının kolundan tuttuğumda sesler duydum. Kapının dışından sesler geliyordu. Hatta tam yan çaprazımdaki odadan geliyor gibiydi. Biraz dikkatli dinleyince konuşan kişinin bir kız olduğu anlaşılıyordu ama ne söylediği belli olmuyordu.
Aklıma gelen detay ile saate baktım. Henüz erkendi ve Araf bana saat bire kadar odadan çıkmamı söylemişti. Oflayarak tekrar yatağa ilerledim. En azından susuzluğum fazla değildi de dayanabilirdim.
Dışarıdan hâlâ sesler geliyordu. Arada bir Araf'ın bağırdığını ve nazik bir sesin sanki Araf'ı yatıştırmak istermiş gibi konuşması geliyordu. Araf bağırdığı hâlde ne dediğini anlamıyordum ama içinden bir kaç kelimesini seçebilmiştim. Hasta, öldürmek ve Azra. Farklı aralıklarla bağırılarak söylenmiş olan cümlelerden seçebildiğim kelimeler.
Dışarıda söylenilen cümlelere dikkat kesildiğimi fark edince kafamı sallayarak kendime geldim ve nefesimi dışarı vererek girdiğim yataktan çıktım. Bu odada bir kaç gündür kalmama rağmen hiçbir yere bakmamıştım. Bu odada kaldığıma göre bir yerleri karıştırmamda sorun olmazdı herhalde. Hem o kadar saatlik sıkıntımı az da olsun giderebilirdim. Hoş odada karıştıracak fazla bir şey yoktu ama olsun.
Birkaç kez kullandığım kıyafet dolabını açıp sanki içinde yeni bir yer keşfedebilirmişim gibi kurcalamaya başladım. Fazla oyalanmadan dolabı kapattım. Makyaj masası ve üstündeki kutuları es geçip yatağın kenarındaki komidine yöneldim.
Açtığım iki çekmecede de bir şey çıkmadı. En alttaki çekmeceyi açıp öylesine baktım ve tam kapatacakken bir fotoğraf gördüm. Arkası dönüktü. Merakla elimi uzatıp fotoğrafı aldım ve önünü çevirip yatağa oturdum. Bu yanlışlıkla kırdığım çerçevenin fotoğrafında Araf'a sarılan kızdı. Burada tek başına çekilmişti ve yüzü daha belli oluyordu. Yüzümde bir gülümseme oluşurken kıza özenerek baktım. İçimden çerçeveyi gördüğüm zaman geçirdiğim şeyi geçirdim. Kız gerçekten aşırı güzeldi.
Fotoğrafı aldığım yere aynen bırakıp tekrar yatağa girdim. Dışarıda fazla olmasa da sesler devam ederken gözlerimi kapattım. Uyumasam bile yatarak aklımda bir şeyler kurgulamayı seviyordum. O şekilde fazla olmasa da en azından vakit geçirebilirdim.
× × ×
Gözlerimi açıp karşımdaki duvara bakıp esnedim. Bir şeyler düşünürken uyumuş olmalıydım. Ama iyi olmuştu. O kadar vakti geçirmeye çalışmamıştım.
Kollarımı açarak esnedim. Yatağın içinde dönüp oturur konuma geldiğimde bir an duraksadım ve anlamamış şekilde kaşlarımı çattım.
"Ne işin var burada?" Araf açık kapının önünde omuzlarını silkti.
"Bu saate kadar yattın mı gerçekten?" Bu sefer ben omzumu silktim. Soruma cevap vermemesi gözümden kaçmamıştı ve söylemesi için diretsem ya benim evimin bir odası sana ne der yada bana soru sorma der bağırır giderdi. Bu yüzden sorumun havada kalmasını umursamadan yataktan çıktım.
"Saat kaç?" Araf koluna bakıp tekrar bana döndü.
"Biri çeyrek geçiyor." Kafamı sallayıp hala kapıda dikilmeye devam eden Araf'a kafamı ne var dercesine salladım.
"Birazdan gelecek olan elbise ile hazırlanmanı istiyorum. Kıyafete uygun saçını artık topuz mu yaparsın yoksa it kuyruğu mu bilmem."
"İt kuyruğu mu? At değil miydi o?" Gülüp Araf'a baktım. Cidden it demişti değil mi?
"Adından bana ne? Sonuçta ikisi de aynı şey." Tekrar gülüp aklıma gelen detayı sordum.
"İyi de ne için hazırlanacağım?" Merakla ona bakarken o bana bıkkın bir tavırla baktı.
"Soru sorma. Saat beşe kadar hazır olmanı istiyorum. Ne işi olacağını gidince öğrenirsin. Madem yanımda kalıyorsun bir işe yara."
"Sanki isteyerek kalıyorum."
"Beni ilgilendirmez." Araf kapıdan çıkarken kendi kendime konuşmuştum ama o beni duyup arkasını dönmeden konuşup gitti.
Gözlerimi devirip bende odadan çıktım. Sabahki az olan susuzluğum şimdi çoğalmıştı.
Mutfağa girip su içtikten sonra bahçe kapısına yöneldim. Saatin biri geçmesine rağmen hâla aç değildim. Bu aralar canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Bu da benim işime geliyordu çünkü bu evde yemek yemekle uğraşmak istemiyordum.
Bahçeye çıkıp etraftaki korumalara bakmamaya özellikle dikkat ederek havuzun yanındaki koltuk tipi şeylere oturdum. Hem giyeceğim şey daha gelmemişti hem de daha üç buçuk saat olduğu için burada vakit geçirebilirdim. Benimle ne gibi bir işi olabilirdi ki? Bir işe yaramamı söylemişti ama ne yapabilirdim ki ben? Üstelik bana nasıl güveniyordu? Yani verdiği iş her neyse onu yapmaz ya da batırabilirdim. Üstelik bir çok parası vardı. İşe yaraması için birilerine para verebilirdi.
Gözlerimi kapatıp yüzüme vuran güneş ışığının sıcaklığını daha iyi hissetmek için başımı koltuğa yatar gibi yasladım. Göz kapaklarımın içi kırmızı bir renge bürününce yüzümü buruşturdum ama duruşumu bozmadım. Etrafta bir kaç koruma geziyordu ama umrumda değildi. Şu an bir kitap ya da müzik dinleyebileceğim herhangi bir şey olsa gerçekten iyi olurdu.
"Uyumaya fazla meraklısın." Önümden gelen ses ile irkilip gözümü açtım. Her yerden bitmese olmuyordu değil mi?
"Evet. Sana ne?" Aslında bu aralar bir şey yapmasam da yoruluyordum. Böyle gözümü kapatıp dinlenmek iyi oluyordu. Ve neden sana ne dediğimi bilmiyordum ama en azından mavi gözlü dev buna fazla takılmadı.
"Giyeceğin kıyafeti odana bıraktırdım. Çıkıp hazırlanırsın." Oflayarak kafamı salladım ama yerimden kıpırdamadım. Daha zamanım vardı.
Araf yan taraftaki koltuğa oturup telefonunu eline aldı ve bir şeylerle uğraşmaya başladı. Ben ise gözümü tekrar kapattım ama bu sefer başımı geriye yaslamadım. Öylece durdum.
"Kaç kilosun?"
"Ne?" Gözümü açıp şaşkınca kaşlarımı çatıp Araf'a baktım. O ise nefesini verip gözlerini devirdi.
"Bu kadar şaşırman gereken bir soru olduğunu sanmıyorum."
"En son... 50 falandım." Neden sorduğunu sormak istiyordum ama kızacağını bildiğim için sormadım. O ise sadece kafasını sallamakla yetindi.
Araf tekrar telefonuna dönünce ayağa kalktım ve hazırlanmak için eve yöneldim.
Odaya girdiğimde yatağın üstüne bırakılmış kutu ve bir poşet dikkatimi çekti. Giyeceğim kıyafet ve ayakkabı olmalıydılar. Oraya yönelip poşeti elime aldım ve ağzını açıp içindeki kıyafete baktım. Yüzümü buruşturup ofladım. Araf'ın gideceği yer kesin lüks bir yerdi ve eğer bu kıyafetin kullanıldığı işi yapmamı isterse yapabileceğimi sanmıyordum...
× × ×
💐O fotoğraftaki kız kim?
💐Hasta, öldürmek, Azra. Bunlardan ne gibi bir şey çıkabilir?
💐Vee Nefes'in gördüğü kıyafet ne kıyafeti sizce?
İyi ki varsınız 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPSİZ
RomanceHiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ne iyiler göründüğü kadar iyi, ne kötüler göründüğü kadar kötü... × × × "Neden bu kadar sakinsin?" Gözlerime gelmeyen gözyaşlarıma teşekkür ederken omzumu silktim. "Ne yapmamı bekliyorsun? Sana bağırıp çağırmamı...