Bu gece kal.
Fısıldadım; ve gözlerini üzerimden ağır bir şekilde çekerek başka yöne çevirdi, hafifçe kafa salladı, yorgunca öteye baktı.
Kalırım, dedi.
Gözlerime sürdüğü gözlerine buğusu yakışmadı ve sesi içimden kalbimi söktü.
Ellerimi yüzüne sürdüm, hafif çıkmış sakalları elime battı, okşadım, öptüm, çenesinden de öptüm.
Başını salladı ve benim eski kapım aksine toz tutmamış kapıdan çıktı, yüzümü okşamadı veya gözlerime bir kez daha bakmadı.
Sadece, benim aksime, ciddi bir sesle fısıldadı."Akşam olduğunda, sokağa çıkma."
Sonra kapı kapandı.
🐾
Akşamleyin sessiz bir yemekte, yedi kişi oturduğumuz masada gözlerimiz uzun adamın tekiyle birbirine değiyordu. Bu beni gülümsetti. Chanyeol gözlerini arada sırada yüzüme çeviriyor, soğuk tavrını yüzünden silmeden bakıyor, bakışları babasına kayınca benim babama da bakmayı unutmuyordu. İsteği oynamaktı. Seve seve oynar, onu sıkar, sonra kendime bağlardım. Zaten bağlıydı, tasması ellerimde, sakladığım tek yüzükteydi. Benimdi. Ona bakarken sırıttım, sonra bıyıkları şekillenmiş babasına bakarak çatalımı bıraktım.
"Çok içmeyin General Yeolhan, çabuk yorulursunuz."
"Yorulmaz o, güçlüdür."
Chanyeol'un karşılığıyla gözlerimi devirdim ve gülümsememi yüzümden silmeden içtiğim şaraptan dolayı dudaklarımı okşayan ufak damlayı dudaklarımı içime çekerek temizledim. Parmaklarım sabahleyin öpe öpe bitiremediği yanaklarıma kondu ve gözlerimi kapayarak bir süre bekledim. Ardından açtığım gözlerimle kendime gelerek çatalımdaki eti ağzıma attıktan sonra meydan okurcasına yüzüne baktım. Oynuyordum, oyun istiyordu. Kasılan çenesini izledim, ellerini yumruk yapışını; gözlerini gözlerime diktiğinde, nefreti görebilmeyi bekledim.
Şükür ki göremedim.
Aşk gibi bakıyordu çünkü.
Onların yanında anlaşamayan iki düşman rolünü oynamak çok zor değildi.
Birkaç laf buna inandırabilirdi.
Ne yapıyorsak gizlice yapar bir şey belli etmezdik.
Zor olmazdı.Açığa çıkardığım meydan okur bakışlarımı tek seferde elime doladım ve her zamankinden daha buğulu gözlerinden gözlerimi alamadığımı fark ettim. Bu sefer içten bir şekilde gülümsedim. Ve gözlerimizdeki meydan okuma silindi. Gözlerini kırptı yavaşça. Sonra masadan kalktı gergin sohbete dahil olamayacakmışçasına.
Ben de kalktım odasına gitmek üzere.
Çünkü kal demiştim bu gece.
🐾
Odasının karşısında beklediğim vakit holdeki ışık ısıtıyordu; gözüm, dudaklarım, ellerim bile titriyordu. Korkuyordum. Yakalanmaktan, bu düşmanın odasına girerken yakalanmaktan ve diğer her şeyden. Kapıyı tıkladım. "Chanyeol, benim kapıyı aç." Devam ettim. Vurdum ve açmasını bekledim. Kapıyı açacak cesaretim yoktu. Evli de olsak ayrı da olsak açamazdım. Ellerim titredi ve sanki tüm nefesim gidercesine vücudum soğudu. Bekledim, bekledim, bekledim. İçeriden ses duymuyordum, sanki yaşamayan bir canlıyı dinliyormuşum gibi.
Kötü bir şey oldu. Çok kötü bir şey.
Hizmetçi holde göründü, donakaldım.
Chanyeol'un kapısının önündeydim ve bizim düşmanlığımız göz önüne serildiğinde bu uygun değildi. Bu yüzden gerginliğime gerginlik katılmıştı, halim besbelli afallamıştı.
Görüyordu, anlıyordu, hissediyordu bence.Ne arıyorsun burada, diye sordu.
Mektupları karıştırmışlar, benim odama gelmiş, yanlış olmuş, onu getirdim, dedim. Yok mu Chanyeol?
"Efendi bu gece gelmeyeceğini söyledi."
Kırılmışlığın verdiği hazzı aldım.
Gelmeyecek, dedim.
Sesimdeki sinir belli miydi? Bilemiyorum.
Ama sinirli idim.
Sinirden titreyen ellerimle kafa salladım.Sonra veririm mektubunu.
Ben alayım, dedi.
Hayır, dedim.Özel olabilirdi (var olmayan varlık) mektup.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tha Méli | ChanBaek
Fanfiction"Ona kim olduğumu, üzerinde ne hakkım olduğunu, nereden geldiğimi ve ne olduğumu sordular. Balım, dedi." Baekhyun vatanı için her şeyi yapabilecek bir genç, Chanyeol ise düşman. -Mortalsoo, savaş döneminde geçen bir hikaye. Çok güzel okumalar..