Bu gördüklerim göze alınmaz bir kargaşa.
Yanındakinden kurtulmuştu. Önünde hep yok etmek istediği bir şey varmış gibi yürürdü. Öylesine sert, öylesine durmaksızın adımlar atıyordu ki peş peşe, sürekli onun birkaç adım ilerisine bakmaktan kendimi alamıyordum.Sanki gerçekten yakalamak istediği bir şey varmış gibi...
Merak, içimdeki o korku dürtüsünü bastırmayı başarabiliyor, onun sebep olduğu sızıya merhem oluyordu.
Ortalık alacakaranlığın esiri olmuşken ışıksızlığın getirdiği ürpertiyi baldırlarımda hissettim. Hiç bilmediğin birini hiç bilmediğin bir yere giderken takip etmek düşündüğümden zordu. Yalnızca kimden aldığımı bilmediğim, güçlü merak dürtümü beslemek için bu belirsizliğe katlanıyordum.
Hala biraz olsun sakin kalmayı becerebiliyordum ama şaşkınlığım, adımlarımız büyüdükçe artıyordu. Çağlar'dan çok uzaklaşmamış olmamıza rağmen saptığımız karışık, dar sokakları hiç tanımıyordum.
Önümde yürüyen ve merak unsurumun bir sonucu olarak içimde bir çığ gibi büyüyen alevi takip ettim.
Ben, onun büyümesi için ihtiyacı olan rüzgârıydım.
İçine düştüğüm düşüncelerden ayağımın dümdüz kaldırıma takılmasıyla sıyrıldım. Onunla aramı açacak ve düz yolda düşme tehlikesi geçirecek kadar derin dalmıştım demek ki.
Sıkıldıkça korkum artıyordu. Bir an önce arzu ettiği yere ulaşmasını diledim. Fotografik hafızam kuvvetli olduğu için geldiğim yerden kolaylıkla dönebilirdim fakat buraya kadar ulaşmışken onun kim olduğunu öğrenmem gerekiyordu.
Siyah, kumaş yeleğinin altında beyaz gömleği olmasaydı onu gölgelerin arasında kolaylıkla kaybedebilirdim. Biliyordum ki önümüzde uzanan sokak lambalarının altından hızlı hızlı geçip gidiyor, farkında olmasa da arkasında hep beni bırakmanın zaferini yaşıyordu.
Sonunda daha ışıklı bir sokağa vardık. Kaldırım taşları desenlere bezenmiş, sokak lambaları LED ışıklarıyla süslenmişti. İki yanda gürültülü mekânlar uzayıp gidiyor, vaziyetleri beni ürkütüyordu.
Dizlerimin bağı çözülmeye başladı: Burada ne işi vardı onun?
Çirkin görünüşlü bir geçidin eşiğinde dururken doğrudan olduğum tarafa döndü ve ben daha ne olduğunu anlayamadan gizli bir şeyler taşıyan gözlerini gözlerime dikti.
Takip edildiğini algılayabilmiş ama beni açıkça gördüğünde emin olmuş olduğunu düştüğü tek saniyelik boşluktan çekip aldım.
İçime koşarak kaçma içgüdüsü düştüğünde hala bana bakıyordu. Gözlerini kırptı.
Bu, normal bir insanın yaptığı doğal bir eylemdi fakat daha buradan seçilebilen vahşi bakışları bana bir şey anlatmaya çalışıyordu;
Git buradan.
- Bir Hafta Önce -
Tik tak, tik tak...
Yatağımın yatılması gereken yönün tersine dönüp ayaklarımı tansiyonum düştüğünde yaptığım gibi duvara uzatmıştım. Panduflarım ve pijamamın bol paçasından duvarın soğuğunu hissetmiyor, kafamdaki binlerce fikirle birlikte her geçen saniye bir sağa bir sola gidip gelen saatimi birebir takip ediyordum. Gökyüzü yeni aydınlanmıştı.
Uzuun süredir burada bir şey olmasını bekliyor ve saatin baş döndürücü hareketlerini takip ediyordum. En sonunda okul vaktimin geldiğini fark ettim. İşin aslı, biraz da sıkılmıştım. Kucağımdaki yastığı bir köşeye fırlatıp ayaklandım. Odamdan hafif bir sallanma ile çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğu: YOL
Teen Fiction#4 Yalnızlık^^ Yalnızlığı en iyi anlatan hikaye! "Evrende bin bir yanlışlık var. Fakat ben en olmazı yaşıyorum. Okulda normal bir öğrenci sandığın narkotik polisinin gizli görevini ortaya çıkarmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da, o polise aşık...