On Beş: "Senin İçin"

12 0 0
                                    

"Kapa gözlerini/Yarın bakarız."

Parkları pek sevmezdim. Çocukluğumun bittiğini düşündüğüm yaşlarımda kaydırak korkum başlamıştı. Onca zaman üzerlerine çıkıp oynadığım salıncak ve kaydıraklardan çekinir olmuştum. Aslında çocuklar, biraz gözlemlerseniz yetişkinlerden daha cesurdurlar. Bir yaştan sonra yaşamı anladığımızı sanıp canımızın kıymetli olduğunu düşünürüz. Fakat onlar çoğu konuda daha cesur davranmayı bilirler.

Parklar artık bana sadece bir avuç çocuk gürültüsü olarak geliyordu.

Yine de çevreye bakışlarından burayı onun seçtiğini görebiliyordum. Yüksek bir yerlerde, Çağlar'ın yakınlarındaydık ve ufacık da olsa denizi görebiliyorduk. Alaz burayı seviyordu.

"Pekala..." Adelya uzanıp karşısındaki kızın kolunu tuttu. "Jülide ile ikimiz okulu kolaçan edeceğiz. Duyduğuma göre plan böyle başlıyor."

Jülide'yle kendisini bizden uzaklaştırırken çekiştirilen kız itiraz etmeyi denedi ama Alaz'dan gerekli karşılığı alamayınca kolunu Adel'den kurtarıp kendi isteğiyle yürümeye başladı.

Bizse biraz önceki yerimizde mıhlanmıştık. Alaz'ın uzun sessizliklerine alışkındım ve bu sefer ben de ne diyebileceğimi çok bilmiyor, yalnızca öyle gibi davranıyordum. İki kızın uzaklaşan siluetlerine bakarken buradayız işte, diye düşündüm. Bugün buraya farklı biri olarak geldim.

"Güvenliğin bugün çalışmıyor olması bir avantaj."

Ağır bakışlarının arasından başını yarım salladı. "Evet, özellikle bugünü seçtik."

"Okuldaki her bölümü bilen birinin olması işinize yarayacak." Bunu kendimi övmek için söylememiştim. Tek isteğim üzerindeki onu rahatsız eden gerginliği gerçek artılarımızla almaktı.

O an beni bir kez daha fark etmiş gibi kıpırdandı. Hiçbir duygu katmaksızın "Öyle görünüyor," dedi. Hareketleri bir askerinki gibi sağlamdı. Bu, gittikçe daha da ağırlaşan bakışların altında ezileceğimizi anladığım için sonlandırmak amacıyla sabırsızlanıyormuş gibi ağırlığımı diğer ayağıma verdim. Daha fazla böyle duramayacağımızı biliyordu.

"Küpelerin... Güzel görünüyor."

Duraklayarak söylediği şeyin ardından ceketinin kollarıyla ilgilenirken ifadesinden herhangi bir şey edinemeyeceğimi tecrübe edinmiştim. Hissettiğim benzer gerginlikle "Sağ ol," dedim. "Gidelim mi?"

"Gidelim."

Attığımız tekdüze ve uyumlu adımların arasından cırcır böceklerinin ısrarlı ötüşünü duyabiliyordum. Gecenin, karanlığın dip olduğu, kör saatlerindeydik. Tenha sokaklarda bir tehlike kokusu yükseliyordu. Dışarıda yürüyen bir insanın içine korku salınabilecek vakitlerin en Alaz'lı olanıydı. Ay bile yükselmişti.

"Kameraların devre dışı kalışı en sağlam hamleydi bana göre."

Adel, gözcülük yapmak için bahçede kalmıştı, bir şey olursa bize haber vermekten sorumluydu. Bense onları içeri sokacaktım. Alaz'la kuliste konuştuğumuzdan beri düşünüyordum, sonunda onu da almanın akıllıca olduğuna karar vermiştim.

İçimdeki korkuya benzer şeyi yok etmeye çalışsam da ayaklarım zihnimdeki düşüncelere takılıp duruyordu. Buraya gelmeden önce Alaz'a sormuştum. "Evet," demiştim. "Bu konuda suçlanacak şeyler çok. Ama sonuçta alan kişiler de bunları kendi istekleri ile yapmıyorlar mı?"

Demir ve Alpay'ın, yakınımda, ekibimde olan bu iki kişinin suçlu oluşunu kabul edemiyordum. Bazen Alaz'ı, bazense kendimi suçluyordum. Bu soruyu sormam üzerine Alaz, çok sık yapmadığı gibi gözlerimin en içine bakmıştı. Ona inanmamı umuyordu. "Çoğu zaman tehdit ediliyorlar. Sonra da alışıp kendi istekleriyle geliyorlar. Nasıl açıklamaya çalışırsan çalış Riva, günahları çok büyük."

Kuğu: YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin