"Gel al anılarını benden."
Her şey kusursuz bir sessizlikteydi. Sanki gözümün gördüğü her varlık sabah olması için bekliyor, gecenin büyüsünü bozmamak için sessizce yapıyorlardı işlerini. Etrafta tek tük insan vardı.
Burnum camdan yalnızca bir adım uzaktayken ağırlığımı bir ayağımdan diğerine verdim. Gözlerim körüğe bağlanmış uçağın yanıp sönen kırmızı ışığından camdaki yansımamıza kaydı. Yansımadan renksiz, köşesiz siluetler olarak dikilen iki kişiyi çok rahat olmayan bakışlarla süzdüm. Alaz yanımdaydı ama elleri cebinde düşünceli hali seslensem duyamayacakmış gibi hissettiriyordu.
"Neden ben?" diye sordum aniden. Böyle bir şey yapmayı ben bile beklemiyordum. Güçten yoksun sesim sanki havadaki bir şeylere karışıp gitti. "Onca gürültü, hazırlık ve ben... Neden?"
Köşeli yüz hatlarının alet edildiği keskin bakışı yüzüme çevrildi. Siyah gözlerinin ardında parıldayan haşin kıvılcımlardan biraz sonra canımın acıyacağını tahmin ettim. Bu kadar yasaklı şeyin ardında bir aşk bulabilmemin zaten imkânsız olduğunu biliyordum.
Ellerimi bağlasalar, alamayacaklardı içimdekini.
Sert bir tonlamayla, "Gözlerinde herhangi bir şeyin satın alamayacağı bir sadakat gördüler," dedi. "Koşulsuz, ateşli bir bağlılık." İç çekti. "Onlara toplantıda temel içgüdülerden uzakta ve temkinden yoksun olduğunu söyledim."
Boğulmuyormuş gibi yapmaya çalışıp gözlerimi yeniden camın ardındakilere taşıdım. Yalın cümlelerinin zehrini yutmaya çalışıyordum fakat başarılı olamadım.
"Gerçekten yeteneksiz olduğun için değil, seni korumak için." O da benim baktığım yere bakmaya başladı ama sanki gözlerindeki bir şeyi kaybetmişti. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Duygudan yoksun sesi hayal değildi.
"Umursamamız gereken şey sen değilsin."
Alayla gülümsedim. "Ben o kadar da umursanması gereken birisi değilim yani?"
Cevap vermedi.
"Bunların hiçbiri basit şeyler değil."
Ona bakmadım. Bana ne yaptığının farkında değildi. Kanatlarım kırılıyor.
"Turistlere madde satıp deniz üzerinden kaçakçılık yapan ve malvarlığına daha çok günah katan şerefsizlerle uğraşıyoruz." Kısa bir es verdi. "Yoluma hiçbir şey çıkmadan, tek isteğim adalet."
Onun sadece bir yansımadan bile buram buram yayılan kaybolmuşluğuna baktıktan sonra cesaretimi toplayıp yorgunluktan kızarmış gözlerimi ona diktim. Yalnızca yansımadan ibaret olmayan Alaz'a. Belki de onu bir duvarın arkasından gördüğüm için bana gerçekleri söylemiyordu.
"Hayır. İntikam."
İçinde biraz önce tüm direncimi kırmış hırsını taşıyan cümleme dönerken tavrı, her an bir rüyaya dönüşecek de yok olup gidecekmiş gibiydi. Bana göre onun yanında olan herkese bu geçip gidecekmişlik hissi bulaşırdı.
Yavaşça tüm yüzünü döndürüp gözlerime baktı. Bir şey vardı sanki bu bakışlarda. Hani ilk kez olan bir şeyin farkına varıldığında yaşanan o aptal hissi hissetmiştim hücrelerimde.
İlk kez irkilmişti.
Yanımdayken ilk kez korkutmuştum onu. Çünkü doğru söylemiştim.
"Sessizliğinin ardında koca bir hırs var. Neye bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğu: YOL
Teen Fiction#4 Yalnızlık^^ Yalnızlığı en iyi anlatan hikaye! "Evrende bin bir yanlışlık var. Fakat ben en olmazı yaşıyorum. Okulda normal bir öğrenci sandığın narkotik polisinin gizli görevini ortaya çıkarmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da, o polise aşık...